Eski Milli Eğitim Bakan eğitim politikalarına ağır eleştiri

Eski Milli Eğitim Bakanı Başbakanlık Müsteşarı Ömer Dinçer, "Tek adam yaratma fikrine dayalı ve otoriter bir yapıda ısrar ediliyor" dedi. Türkiye'deki eğitimin bugünkü sorunu " Ona yüklenen amaç ve yaklaşım tarzımızdır. Çocuklarımız otoriter bir kültür içinde yetişiyor. Bilgi üretme mantığı yerine hazır bilgilerin ezberletildiği sistemde, kendilerine tanınan alanın dışına çıkmakta zorlanıyor. " diye yorumlayan Dinçer, "Cumhuriyet’in kuruluşundan bugüne kadar eğitimde ideolojik bir yaklaşım ve halkın taleplerini dışlayan politikalar izlendi" ifadelerini kullandı.


Ömer Dinçer'in Habertürk gazetesinde Eğitimde değişmesi gereken başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:

Geçtiğimiz hafta eğitim konusunu tartışırken, bu alanda stratejik ve hayati nitelikte değişikliklerin hiç yapılmadığını iddia etmiştim. Bu konudaki en önemli gerekçem, çağdaş dünyanın esnek, demokratik ve çocuğun potansiyeline uygun eğitim yaklaşımına karşın, ülkemizde tek adam yaratma fikrine dayalı ve otoriter bir yapıda ısrar edilmesidir.

Özetle, bugünkü eğitim sistemimizin esas sorunu, ona yüklenen amaç ve yaklaşım tarzımızdır.

Cumhuriyet’in kuruluşundan bugüne kadar eğitimde ideolojik bir yaklaşım ve halkın taleplerini dışlayan politikalar izlendi. Halbuki bu yaklaşım, Frank Furedi’nin “Halkı dışlayan politikalar, kitlelerin beğenilerini şekillendirmeye, tek tipleştirmeye ve eninde sonunda kontrol etmeye yönelik girişimlerdir” deyişini ispat etmekten başka işe yaramadı.

Çocuklarımız otoriter bir kültür içinde yetişiyor. Bilgi üretme mantığı yerine hazır bilgilerin ezberletildiği sistemde, kendilerine tanınan alanın dışına çıkmakta zorlanıyor. Kendine güven, problem üzerinde düşünme ve mantık yürütme, hepsinden önemlisi özgür bir birey olma hususunda sorunları var. Hemen herkes ait olduğu derneğin, cemaatin, partinin vs. dışında bir düşünce veya proje dillendirmiyor. Çünkü, doğuştan sahip olduğu yetenekler üzerine kurulmayan sistem, zaman içinde onların doğal yeteneklerini de köreltiyor.

Yüzyıllar önce Farabi “erdemli toplum”un eğitimi için insanların yaratılış potansiyelinin açığa çıkarılmasını tavsiye ederken, biz bugün mesleki eğitimdeki başarısızlığımızı anlamakta zorlanıyoruz.

“Tabii olarak ortaya çıkan yaratılışlar kişiyi sınırlamaz ve onu bir iş yapma konusunda zorlamaz. Bu yaratılışlar insanlara tabii olarak yatkın oldukları, kendilerine kolay geleni yapmak üzere verilmiştir. İnsan kendi haline bırakılırsa o kendine yatkın olana meyleder, bir dış güç onu karşıt bir şeye yönlendirirse bunu zorlama ve güçlükle yapar. Bu yaratılışların hepsi, hangi amaçla var olmuşlarsa, ona göre iradeyle eğitilmeye muhtaçtır. Onlar yatkın oldukları şeylerle, bu şeylerin en son veya en yatkın yetkinliklerini almak üzere eğitilirler. Herhangi bir iş konusunda, öyle yüksek yaratılışlar vardır ki, bunlar, onların yatkın oldukları şeylerle eğitilmez ve ihmal edilirse, zamanla onların sahip oldukları yetenekler yok olur.’’

Eğitim sektöründe altyapı ve teknoloji eksikliğinden kaynaklanan sorunları teşhis etmek, yeterli kaynak sağlanırsa çözmek kolay. Ancak sistemi içeriden çürüten anlayışı görmek ve yenisini yerleştirmek hiç kolay değil. Sorunlarımızı, onları yaratan düşünce tarzımızı kullanarak çözebilir miyiz?

Eğitim inançların, hâkim dünya görüşlerinin, ekonominin, toplumsal kültürün etkilediği siyasi ve sosyal ortamlar doğrultusunda şekilleniyor. Eğitim sistemine dair iyileştirme çabaları, doğrudan doğruya bir zihniyet meselesi olup mevcut durumun analiz edilmesini ve hesaplaşılmasını gerektiriyor. Aksi takdirde daha uzun yıllar eğitimdeki yetersizliği ve müzminleşmiş sorunları konuşmaya devam edeceğiz.

Özgür, özgün ve doğru bir nesil yetiştirmek istiyorsak eğitim alanında köklü ve bütüncül bir reform zorunluluğu var.

Ülkemiz eğitim konusunda kesin bir yol ayrımına gelmiş bulunuyor. Gelinen noktada Türkiye’nin geleceğini kurtarmak sadece nitelikli insan gücüyle ve dolayısıyla doğru bir eğitimle mümkün görünüyor.

Tüm dünyanın stratejilerini çeşitlilik üzerine geliştirdiği bir dönemde tek tip insan yetiştirme çabası “ortalama insan tuzağına” takılmak demek. Hangi ideoloji ve inanç adına olursa olsun, tek adam yaratma yaklaşımı yeni fikirlere, farklı düşünme ve yaşama konusuna hoşgörü göstermekte zorlanır.

Usluca oturarak dersi dinlemesi beklenen, soru sormasına fazla fırsat verilmeyen, giyim kuşamıyla tek tip öğrenciler ve onları bir hizada tutmakla görevli öğretmen ve her şeyi yakından kontrol eden bir idareyle sıra dışı uygulamalara imza atılamaz.

Yenilik yapmanın, Ar-Ge çabalarının ve girişimciliğin toplumları sürüklediği bir çağa standart zihinler ve tek tip yaklaşımlarla cevap üretilebilir mi?
03 Ekim 2016 12:10
DİĞER HABERLER