Samanyoluhaber.com yazarı Akademisyen Esra Büyükcombak bu haftaki yazısında , Savaşlarda travma yaşayan çocuklara ne yapılmalı? sorusuna cevap aradı
ESRA BÜYÜKCOMBAK
Akademisyen (Genetik ve Biyoloji Mühendisliği)
İçimiz paramparça, yüreklerimizdeki kırıklıkların yankıları daha da güçlü. İsrail-Hamas arasındaki saldırıları ve yıllardır o bölgede süren acının yangınını yeniden yaşıyoruz. Bu vahşi saldırılar, insan hakları ihlallerinin acımasız bir yüzüdür ve bölgede derin yaralar açıyor. Ama bu yaralar sadece fiziksel değil; asıl yara, gelecek nesillerin ruhsal ve duygusal manzarasında.
Çocukların dünyası, savaşın vahşetinden en fazla etkilenen alanlardan biri. Masumiyetleri, oyunları ve gülüşleri savaşın gölgesinin altında kayboluyor. Savaş, onların bilişsel-duygusal gelişimini köreltiyor, normal bir çocukluk yaşantısından mahrum bırakıyor. Savaşın dehşetinin sesi, kırık kalplerin yürek burkan çığlıklarıdır. Bu bölgelerde yaşayan çocuklar, kendilerini dehşetin içinde buluyorlar. Evlerinin yıkılmasına tanık oluyor, ailelerinin, komşularının ve arkadaşlarının acı dolu hikayelerini duyuyorlar. Yaşamları altüst oluyor, yaşlarına uygun davranışlarda gerileme, uyku düzenlerinde bozulma, temel ihtiyaçlardan yoksunluk, günlük aktiviteleri yerine getirememe durumlarından dolayı travmalar oluşuyor. Maalesef geri alınması zor yaraları başlatıyor ve bu yaraların izleri kolayca silinemiyor.
Travma Nedir, Travmaya Bağışıklık Geliştirilebilir mi?
Travma, vücuda fiziksel veya duygusal olarak zarar veren, genellikle beklenmedik ve yoğun bir stres kaynağı olan bir olay sonucu meydana gelen etkileri tanımlar. Travma, bireyin normal işlevselliğini, zihinsel, duygusal veya fiziksel sağlığını geçici veya kalıcı olarak etkileyebilir. Travma, geniş yelpazede olayları içerebilir, örneğin: Kaza, yaralanma, doğal afetler, cerrahi operasyonlar sonrası ortaya çıkan travmalar fizikseldir. Duygusal veya psikolojik travmalar ise şiddet, taciz, kayıp, ağır stres, terör saldırıları, savaş gibi olaylar sonucu ruhsal olarak derinlemesine etkilenmeyi ifade eder. Ve hiç kimsenin bu travmaların hiçbirine karşı bağışıklığı yoktur, geliştiremez de…
Travmaya sürekli maruz kalma, travma sonrası stres bozukluğu (TSSB), duygusal düzensizlik, depresyon ve intihar düşünceleri veya davranışları dahil olmak üzere zihinsel sağlık sorunlarına neden olabilir. Beynin ve diğer organların gelişimini bozabilir, psikopatolojinin yanı sıra bilişsel ve duygusal bozulmayı da artırabilir. Şiddet sona erdikten sonra bile etkilerin yetişkinlikte de devam etmesi muhtemeldir.
Çocukluk dönemlerinde yaşanan travmalar, sadece bireyler üzerinde değil, toplumun geleceği üzerinde de uzun vadeli etkilere sahiptir. Özellikle güvenli bir yaşam ortamına erişim, eğitim imkanları ve sosyal destek, bu travmatik deneyimlerin etkilerini azaltmada kritik öneme sahiptir.
Çocukluk Travmaları
Çocuklardaki yaraların derinliğini görmek için sessizliği dinlemeliyiz. Özellikle çocuklardaki dayanıklılığı artırmak, zihinsel ve fiziksel sağlık sorunlarının artmasını engellemek ve güvenliği sağlamak için, bölgedeki ve bölge dışındaki politikacılar, insani yardım kuruluşları ve sağlık hizmetleri arasında koordineli bir çaba hayati öneme sahiptir. Uzun vadeli etkilerin nesiller boyu yayılmasını azaltmak adına üzerimize düşen görevler de mevcuttur. İnsanlık gereği masum çocuklara ulaşmamız ve yeniden yeşerebileceklerini hatırlatmamız gerekir.
Travmalar bireyleri, aileleri ve toplulukları yıkabilir. Özellikle çocukluk ve ergenlik döneminde silahlı çatışma deneyimi yaşamak, ciddi zihinsel sağlık riskleri ve gelişime yönelik tehditler oluşturur. Farklı şiddet türlerine maruz kalma, çatışmanın süresi, yaşanan ve tanık olunan travmatik olayların doğası, çatışmadan etkilenen çocuklarda ruhsal bozuklukların başlangıcı ve ciddiyeti ile ilişkilidir. Genel olarak, çatışmaya maruz kalan çocuklar arasında bildirilen en yaygın zihinsel bozukluklar TSSB (Travma Sonrası Stres Bozukluğu) ve depresyondur. Görülen diğer bozukluklar arasında akut stres reaksiyonları, dikkat eksikliği ile hiperaktivite (DEHB), panik atak, çocukluğa özgü anksiyete ve uyku bozuklukları yer alır ve daha sonraki dönemlerde ise davranış sorunlarına yatkınlık görülür.
Yaralar İyileşir mi?
Tüm yaralar görülemez. Dünya, sessiz çığlıkları duymalı ve bu çocukların yaralı hayatlarını iyileştirmek için bir araya gelmelidir. Bunun için terapötik veya terapist olmaya gerek yok. Onlara sevgi ve şefkatle yaklaşarak, kültürel olarak duyarlı hizmetler ve kaynaklar sağlayarak, bu çocukları ve ailelerini güçlendirerek hepimiz dünya çapındaki savaş çocuklarına yardım edebiliriz. Unutmamalıyız ki, asıl önceliğimiz bu çocukların acılarını hafifletmektir. Çocukların seslerini yeniden kazanabilmeleri ve katlandıkları acılardan kurtulabilmeleri önemlidir. Yaralarının iyileşebilmesi elbette kolay olmayacaktır. Ancak onlara umut ve dayanışma sunarak, içlerindeki gücü keşfetmelerine yardımcı olarak, adımlarını atmalarını teşvik ederek başlayabiliriz. Onlara yalnız olmadıklarını göstermeli, birlikte geleceğe daha güçlü adımlarla ilerleyebileceğimizi hatırlatmalıyız. Bu çocuklar, sevgi ve desteğin ne denli hayati olduğunu görsünler diye, el birliğiyle çaba göstermeliyiz. En büyük zafer, onların yüzlerinde tekrar gülümsemeyi görmek olacaktır. Bu yolculukta, onların yanında olmaktan ve bir umut ışığı olmaktan asla vazgeçmemeliyiz. Unutmamalıyız ki, onların seslerini duyurmak ve acılarını hafifletmek için birlikte hareket etmek, insanlığımızın gerekliliğidir.
Nefreti ve nefret dilini reddetmek bizim ahlaki sorumluluğumuzdur. Sulh, adalet ve insaf temelinde ilerleyerek, gelecek nesillerin iyiliği için bir araya gelmeli, çatışmayı durdurmalı ve birbirine saygılı toplumlarla bir gelecek inşa etmeliyiz.