‘Uzun kolları’ vasıtasıyla, dünyanın dört bir tarafında Türk vatandaşı masum öğretmenleri ‘terörist’ diye evinden kaçırtan Beyefendi, Reza Zarrab için “Benim vatandaşım” ağıtları yakmaya başladı. 17 Aralık fezlekesi, tapeler, Zarrab’ın Emine Erdoğan’ın vakfına yaptığı ‘bağışlar’ dosyaya girmeye başladıkça Erdoğan’ın konuşmalarındaki ‘vatan’ sözcükleri de çoğalmaya başladı.
tr714 yazarı Ahmet Dönmez ABD'ye yaşanan son krizle birlikte tekrar gündeme gelen Reza Zarrab olayını yazdı.
EVET HEPSİ SANA SORDU ÇALARKEN
Şu cümleler, Erdoğan’ın 31 Mayıs 2016 tarihli konuşmasına ait:
“Biz Rusya ile ilişkileri geliştirmeyi arzu eden bir ülkeyiz. Sayın Putin ile bizim ilişkilerimiz gerçekten çok farklı bir noktadayken, iki iyi dost noktasındayken böyle bir konuma gelmiş olması veyahut da bir pilotun yapmış olduğu hata (Rus pilotun ihlal hatası) veya bir yanlış sebebiyle koskoca Türkiye’yi feda etmesi gerçekten düşündürücüdür.”
Şu sözler de yine Erdoğan tarafından dün sarf edildi:
“Amerika ile vize gerginliğini ortaya çıkaran, buradaki bir büyükelçidir. Amerika’nın stratejik ortağını bir kendini bilmez büyükelçiye feda etmesi kabul edilemez.”
Her ikisinde de ortak bir nokta var. Ve her ikisi de Erdoğan’ın kafa yapısını, yönetim biçimini, hatta hayata bakışını, zihniyetini ele veriyor. Utanç verici derecede pişkin; bizzat kendi sorumluluğundaki bir kriz için hemen bir günah keçisi bulup yoluna devam etmeye aşırı derecede meyyal; geleneği ve ciddiyeti olan devletler için önemli olan kişi ya da makamları kendi menfaati için bir kalemde silip atmaya dünden razı; kendi pragmatik manevraları için birilerini böcek gibi ezmeyi, üzerlerine basıp geçmeyi huy haline getirmiş; herkesi kör, alemi sersem, tek kendini akıllı zanneden bir ‘Karizmatik Zübük’…
HARCANMAYACAK HİÇBİR DEĞERİ YOK
Burada önemli olan o pilot ya da büyükelçi değil. Cümlelerden onları çıkarın, Erdoğan için yerlerine konulmayacak hiçbir kişi ya da değer yoktur. Onun için sadece yürütülmeye devam edilmesi gereken gemiler vardır. “Bir falanca için, bir filanca için menfaatlerimize zarar vermeye değer mi!” cümlesi, onun ticari sloganı olabilir. Oradaki falan ve filanın yerine aktüel gelişmelere bağlı olarak herhangi bir şeyi koyabilirsiniz.
Mesela şu cümlede ‘falan ve filanın’ yerine öğrencileri koyuyor: “Vize olayıyla ilgili ülkemizin kaybı ‘50 milyar lira’ diye açıklama yapıyorlar. (…) Kalkacak bize karşı böyle bir tavrı takınacaklar, ondan sonra da orada şu kadar kayıp, bu kadar kayıp varmış. Öğrenci burada Amerika’ya gidemiyor, gidemeyebilir. Mesele burada vatandır, gerisi teferruattır.”
Görüldüğü üzere burada bir diğer anahtar sözcük de ‘vatan’. Erdoğan’ın konuşmalarındaki bütün ‘vatan’ kelimelerini çıkarıp yerine ‘ben’ zamirini koyabilirsiniz.
Beyefendi’nin kendi menfaatleri uğruna hukuka, demokrasiye, insan haklarına, özgürlüklere karşı yürüttüğü çağ dışı savaş için herkes kendini feda edecek. Öğrenci de işadamı da Mehmetçik de madenci de onun yoluna kurban olacak.
SEN BİR REZA İÇİN ÜLKEYİ ATEŞE VERİRKEN
İyi öyleyse, ne diye dünkü konuşmada, Reza Zarrab ile eski Halkbank Genel Müdür Yardımcısı Hakan Atilla’ya sahip çıkıyor? Ne diye Atilla için, “Benim bankamın genel müdür muavinini (Atilla) hiçbir şey olmadan tutuklayacak, vatandaşımı (Zarrab) yargılayıp itirafçı olarak kullanmak isteyeceksin. Lafa gelince koskoca Amerika’sın” diye feveran ediyor? Birileri de kalkıp “Sen ‘bir pilot yüzünden’, ‘bir büyükelçi yüzünden’ ilişkilerimizi feda etmeyelim diyorsun ama kalkmış Reza için 3 yıldır ortalığı ateşe veriyorsun” demez mi?
Fark şurada; bazı devletler pilotu için, büyükelçisi için ayağa kalkarken biz Erdoğan’ın cebini dolduranlar için savaş veriyoruz. Bütün ülke peşine takılmış, usul usul uçuruma yuvarlanıyoruz.
Zira Erdoğan’ın derdi normalde ne ‘vatandaşı’ Zarrab ne de ‘bankasının genel müdür yardımcısı’ Atilla. Ucunun kendisine dokunmayacağını bilse, yukarıdaki cümledeki ‘falan’ın yerine Reza’yı, ‘filan’ın yerine de Atilla’yı oturtup rahatlıkla yoluna devam edebilir.
Nitekim Zarrab’ın ABD’de tutuklanmasından 8 gün sonra Washington’a giderken ne demişti:
“Bu konu aslında ülkemizi ilgilendiren bir konu değil. Rıza Zarrab’la ilgili varsa bir şey, onu zaten orada Rıza Bey’in avukatları da gerekli cevabı, gerekli şekilde onlara her halde vereceklerdir ve kendisini de savunacaklardır. Bu zaten ülkemizle alaka bir konu da değildir. Bunu da çok açık net söylemiş olayım”
AİLESİ DOSYAYA GİRDİKÇE REZA OLDU ‘VATANDAŞ RIZA’
Bunu da işte bu kadar açık ve net söylemesine rağmen sonra ne yaptı peki? İşin giderek kendi ailesine sıçraması karşısında birden ‘Rıza Bey’, oldu ‘vatandaş Rıza’. Geçtiğimiz Nisan ayında Reuters’e verdiği röportajda, “Reza Zarrab benim babamın oğlu değil ama benim bir vatandaşımdır. Dolayısıyla devletlerin, yöneticilerin herhalde bir görevi de kendi vatandaşlarının hukukunu korumaktır.” deyiverdi.
‘Uzun kolları’ vasıtasıyla, dünyanın dört bir tarafında Türk vatandaşı masum öğretmenleri ‘terörist’ diye evinden kaçırtan Beyefendi, Reza Zarrab için “Benim vatandaşım” ağıtları yakmaya başladı. 17 Aralık fezlekesi, tapeler, Zarrab’ın Emine Erdoğan’ın vakfına yaptığı ‘bağışlar’ dosyaya girmeye başladıkça Erdoğan’ın konuşmalarındaki ‘vatan’ sözcükleri de çoğalmaya başladı.
Son olarak Emine Hanım’ın adının bizzat Reza’nın avukatlarınca dosyaya sokulması karşısında Amerika’ya ‘ya herro ye merro’ ilan etti.
Eğer azıcık “Bana mı sordunuz ulan!” diye esneyebileceği bir boşluk bulsa çoktan tornistan edecekti de; ortada “Bana mı sordunuz diye” satılabilecek kimse yok. Çünkü hep bir ağızdan “Hee, sana sorduk tabii” cevabının geleceğini çok iyi biliyor.
BEN YOKUM, ARDA KARDEŞİM SEN VAR MISIN?
Dosyaya hâkim olanlar bilecektir, Zarrab’ın bütün fırıldaklarının arkasında bizzat Erdoğan var. Hem Reza’nın kendisinin hem ‘bankasının genel müdürü Süleyman Aslan’ın konuşmaları ve hem de bakanı Zafer Çağlayan’ın tapeleri bunu çırılçıplak ortaya koyuyor. Hatta bir keresinde kendisine ayak bağı olanlardan dolayı tepesi atan Reza, Egemen Bağış’a, “Gideceğim başbakanın karşısına, efendim ya artık ben bu işi yapmayayım ya da buna bir müdahale edin diyeceğim” diye dert yanıyordu. Zamanın Ekonomi Bakanı Çağlayan da Zarrab’ı arayıp Erdoğan’ın “Aman bu transit işinde bir gevşeme olmasın” mesajını iletiyordu. İşte tam bu dönemlerde Muammer Güler, Zarrab’ın önüne yatıyor, “Sen merak etme, ben o itoğlu itlerin gelmişini geçmişini s… atarım” diye teminat veriyordu.
Kendisi o dediğini yapamadı ama onun yerine Beyefendi bir güzel halletti o işi. Türkiye’yi de, iyi kötü demokrasi geçmişini de söküp attı.
O yüzden kimseye “Bana mı sordunuz yatarken!” diye ayar veremez. Hep beraber yattılar Reza’nın önüne. Şimdi de bütün Türkiye’yi yatırmaya çalışıyorlar. Bu, onun yandaşlarının vereceği bir karar. Ben şahsen yokum, sevgili Arda Turan kardeşim, sen var mısın?