Evlatla kurulan bağ: Çatışmadan tamamlayıcılık

Samanyoluhaber.com yazarlarından Esra Büyükcombak dikkat çeken önemli bir konuyu köşesine taşıdı.
Sevdiklerimizle bir araya geldiğimizde sık sık kurduğumuz bir cümledir: “Bizim zamanımızda böyle değildi.” Ardından gençlerin cevabı gelir: “Ama artık dünya değişti.” Bir anlık sessizlik, sonra da tartışmanın uzayıp gitmesi… Bu sahne sadece aile sofralarında değil, okulda, işyerinde, hatta toplumsal hayatın pek çok alanında tekrar eder. Yıllardır buna “kuşak çatışması” denir. Oysa gerçekte mesele çatışma değil; biyolojik, psikolojik ve sosyal açıdan her yaşın farklı bir bakış açısına sahip olmasıdır. Eğer bu farklılıkları anlamlandırabilirsek, sofralardaki suskunluk tebessüme, çatışmalar ise köprülere dönüşebilir. Kuşaklar arasındaki farklılıkları bir tehdit değil, bir zenginlik olarak görürsek hem bireysel mutluluğumuz hem de toplumsal huzurumuz artar. Nitekim Hz. Ali (ra) şu sözüyle bu gerçeğe işaret eder: “Çocuklarınızı kendi zamanınıza göre değil, onların yaşayacakları zamana göre yetiştirin.” Bu yaklaşım, kuşaklar arasındaki farklılıkların anlaşmazlık değil, aslında birbirini tamamlayan bir denge unsuru olduğunu ortaya koyar niteliktedir.

Nesillerin Biyolojik Yapıları

İnsan gelişimi, her dönemde farklı biyolojik özellikler barındırır. Ergenlik çağında beynin ön bölgesi olan prefrontal korteks henüz tam olgunlaşmadığından, gençler daha duygusal ve risk almaya yatkındır. Bu bölge, planlama, ileriye dönük düşünme ve dürtü kontrolünden sorumludur. Tam gelişmediği için gençlerde anlık kararlar baskın olur. Aynı zamanda dopamin sistemi daha aktif çalışır; bu da heyecan arayışını ve yeni şeyler deneme isteğini artırır. Serotonin dengesindeki değişimler de duygu dalgalanmalarının sık yaşanmasına yol açar. Yetişkinlik döneminde ise prefrontal korteks olgunlaşmıştır ve beyin, daha dengeli bir şekilde çalışır. Dürtü kontrolü güçlenir, problem çözme ve uzun vadeli planlama becerileri gelişir. Hormon seviyeleri de daha istikrarlı olduğu için bireyler daha temkinli, sorumluluk odaklı ve daha kararlı hale gelir. Bu biyolojik zemin, yetişkinliğin toplumda düzen ve güveni temsil etmesine katkı sağlar. Yaş ilerlediğinde bazı bilişsel yavaşlamalar ve hafıza zorlukları görülse de, beynin limbik sistemi duyguları daha dengeli işler. Bu da yaşlı bireylerin hayatı daha sakin ve bütüncül görmesini sağlar. Araştırmalar, ileri yaşta insanların olumsuz olaylara karşı daha az stres tepkisi verdiğini, olumlu duygulara ise daha güçlü tutunduklarını ortaya koymaktadır. Yani gençliğin enerjisi ile yaşlılığın dinginliği birbirini tamamlayan iki evredir. Bu evreler, çocuk yetiştirmenin ve her yaşta empati kurabilmenin ne kadar hassas ve dikkat gerektiren bir süreç olduğunu da bizlere anlatır.

Psikolojik ve Sosyal Yansımalar

Her yaş grubu, kendi dönemine özgü ihtiyaçlarla hareket eder. Gençler bağımsızlık ve kendini ifade etme arzusu taşır; yetişkinler düzeni ve güvenliği önemser; yaşlılar ise deneyimlerini aktarmak ister. Öncelikler çoğu zaman çatışma gibi algılansa da, aslında bu farklılık, Allah’ın toplumun sürekliliğini sağlamak üzere koyduğu dengeli bir düzendir. Nesiller arasındaki bu çeşitlilik, insan hayatının devreden bir emanet oluşunu hatırlatır:

Gençler geleceği omuzlarken, büyükler geçmişin tecrübesini aktarır. Kur’an-ı Kerim’de “Allah sizi önce zayıflıktan (çocukluktan), sonra güçten (gençlikten), sonra tekrar zayıflık ve ihtiyarlığa eriştirir” (Rum, 54) buyrularak, hayatın dönemleri arasındaki ilahi denge hatırlatılır. Her kuşak, diğerine ihtiyaç duyar; gençlerin enerjisi ile yaşlıların hikmeti bir araya geldiğinde toplumun bütünlüğü korunur. Farklı kuşaklar birlikte zaman geçirdiğinde empati düzeyleri artar. Örneğin torunlarıyla düzenli vakit geçiren büyüklerin depresyon oranlarının azaldığı, bellek fonksiyonlarının güçlendiği görülür. Gençler ise büyüklerinden devraldıkları hayat deneyimleri sayesinde daha sağlıklı karar verebilirler. Sonuç olarak kuşak köprüleri ruh sağlığımızı ve toplumsal huzurumuzu besler.

Nesiller Arası Bağları Güçlendirmenin Yolları

Harvard Üniversitesi’nin uzun süreli mutluluk araştırması, kuşaklar arası bağların güçlü olduğu ailelerde hem ruhsal hem de bedensel sağlığın daha iyi korunduğunu göstermiştir. Bu sonuç, kuşak köprüsünün sadece kültürel değil, biyolojik bir ihtiyaç olduğunu vurgular niteliktedir. Nörobilimdeki ayna nöron çalışmaları da bu bağlamda dikkat çekicidir. İnsanlar, çevrelerini gözlemleyerek öğrenir.Örneğin gençler büyüklerinden sabır ve kararlılığı, büyükler ise gençlerden dinamizmi ve teknoloji becerilerini devralabilir. Bu nedenle kuşaklar arası etkileşim vazgeçilmezdir  ve oldukça önemlidir.

Kuşaklar Arası Köprü Kurmak İçin

·      Ortak Faaliyetler: Kuşakları bir araya getiren spor, sanat veya gönüllülük etkinlikleri çatışma yerine paylaşımı güçlendirir.

·      Aktif Dinleme: Yargılamadan dinlemek, farklı bakış açılarını anlamanın en basit ama en güçlü yoludur.

·      Teknoloji ile Bağ Kurmak: Gençler büyüklerine dijital dünyayı öğretirken, büyükler de gençlere hayatın inceliklerini aktarabilir. Böylece bilgi çift yönlü akar.

·      Deneyim Paylaşımı: Anılar, hikâyeler ve tecrübeler aktarılmalı; çünkü bu sadece bireysel değil, toplumsal hafızanın da korunmasını sağlar.

Tüm bu bilgiler ışığında “çatışma” kelimesi, aslında yanlış bir bakış açısının ürünü olarak karşımıza çıkıyor. Neticede, bu hikmet dolu yolculukta ne bir çatışma ne de bir rekabet olmalıdır; sadece birbirini tamamlayan, büyüten ve ortak bir geleceğe taşıyan bir nesiller zinciri vardır.

Yazıyı dinlemek isterseniz:


https://youtu.be/5TkM7kCLhnc

https://open.spotify.com/episode/04qxBSvIPx9Wqsq0bPpzO1?si=jY9wp29FQtqTk8u_UFKUWw

[email protected]    X:@esrabc
22 Ağustos 2025 11:23
DİĞER HABERLER