Ey İnsan Bismillah De...

''Ey insan! Eğer insan isen Bismillahirrahmanirrahim de. O şefaatçiyi bul. Evet yeryüzünde dört yüz bin muhtelif ayrı ayrı nebâtatın ve hayvanatın taifelerini; hiçbirini unutmayarak, şaşırmayarak vakti vaktine tam bir intizam ile, hikmet ve inayet ile terbiye ve idare eden ve küre-i arzın sîmasında Ehadiyet mührünü koyan; apaçık bir şekilde gözümüz önünde RAHMET’tir. Ve o Rahmetin varlığı, bu küre-i arzın simasındaki varlıkların vücudları kadar katî olduğu gibi, o mevcudat sayısınca tahakkukunun delilleri var.''
Abdullah  Aymaz / samanyoluhaber.com
Ey İnsanlık Bismillah De...

Üstad Hazretleri, bizim niçin Bismillahirrahmanirrahim demesi gerektiğini şöyle ifade ediyor: 

“Kâinatın çeşit çeşit türlerini ve diğer varlıklarını hikmet dairesinde, insanın etrafında toplayıp bütün hâcet ve ihtiyaçlarına tam bir intizam ve inayet ile koşturmak, açıkça iki halden birisidir: Yâ kainat her bir nevi kendi kendine insanı tanıyor. Ona itaat ediyor, yardımına koşuyor. Bu ise yüz derece akıldan uzak olduğu gibi, çok imkânsızlıkları netice veriyor, insan gibi mutlak bir âcizlikte, en kuvvetli mutlak bir sultanın kudreti bulunmak lâzım geliyor. Veyahut, bu kâinatın perdesi arkasında gücü her şeye yeten bir Kadir-i mutlakın ilmi ile bu yardımlaşma oluyor. Demek kainatın nevileri, insanı tanıyor değil, belki insanı bilen ve tanıyan, merhamet eden bir Zâtın tanımasının ve bilmesinin delilleridir.

“Ey insan! Aklını başına al. Hiç mümkün müdür ki; bütün mahlukat nevilerini sana doğru yardım ellerini uzattıran ve senin ihtiyaçlarına ‘Buyur!’ dedirten Celâl Sâhibi Zât; seni bilmesin, tanımasın, görmesin? Madem seni biliyor, rahmetiyle bildiğini bildiriyor. Sen de O’nu bil, hürmetle bildiğini bildir ve katiyen anla ki; senin gibi mutlak zayıf, mutlak âciz, mutlak fakir, fâni, küçük bir mahluka, koca kainatı musahhar edip emrine vermek ve onun imdadına göndermek, elbette böyle bir rahmet senden küllî ve hâlis bir şükür, ciddî ve sâfî bir hürmet ister. İşte o hâlis şükrün ve o sâfî hürmetin tercümanı ve ünvanı olan Bismillahirrahmanirrahim’i de. O rahmetin ulaşmasına vesile ve o Rahman’ın dergâhında şefaatçi yap.

“Evet, rahmetin varlığı ve tahakkuku güneş kadar zâhirdir. Çünkü, nasıl merkezî bir nakış, her taraftan gelen atkı ve iplerin intizamından ve vaziyetinden hasıl oluyor. Öyle de: Bu kâinatın büyük dairesinde bin bir İlahî ismin cilvesinden uzanan nûranî atkılar, kainat simâsında öyle bir Rahmet damgası içinde Rahimiyet mührü ve bir Şefkat nakşı dokuyor ve öyle bir inâyet mührü dokuyor ki,  güneşten daha parlak kendini akıllara gösteriyor.

“Evet, Güneş ve Ay’ı, unsurları, elementleri ve madenleri, nebâtat ve hayvanatı, bir nakş-ı âzamın atkı ipleri gibi, o bin bir isimlerin şualarıyla tanzim eden ve hayata hizmetçi yapan nebâtî  ve hayvanî olan umum vâlidelerin gayet şirin ve fedakârâne şefkatleriyle şefkatini gösteren ve canlı varlıkları, insan hayatına musahhar edip emrine âmâde kılan ve ondan İlahî Rubûbiyetin gayet güzel ve şirin en büyük nakşını ve insanın ehemmiyetini gösteren ve en parlak rahmetini izhar eden o Rahman-ı Zülcemâl, elbette kendi istiğnâ-yı mutlakına karşı rahmetini, mutlak ihtiyaç içindeki canlı varlıklara ve insana makbul bir şefaatçi yapmış.

“Ey insan! Eğer insan isen Bismillahirrahmanirrahim de. O şefaatçiyi bul. Evet yeryüzünde dört yüz bin muhtelif ayrı ayrı nebâtatın ve hayvanatın taifelerini; hiçbirini unutmayarak, şaşırmayarak vakti vaktine tam bir intizam ile, hikmet ve inayet ile terbiye ve idare eden ve küre-i arzın sîmasında Ehadiyet mührünü koyan; apaçık bir şekilde gözümüz önünde RAHMET’tir. Ve o Rahmetin varlığı, bu küre-i arzın simasındaki varlıkların vücudları kadar katî olduğu gibi, o mevcudat sayısınca tahakkukunun delilleri var.

“Evet, zeminin yüzünde öyle bir RAHMET  mührü ve Ehadiyet damgası bulunduğu gibi, insanın mânevî mahiyetinin sîmasında da öyle bir RAHMET damgası vardır ki, küre-i arzın sîmasındaki MERHAMET damgasından ve kainatın simasındaki RAHMET’in azametli damgasından daha aşağı değil. Âdeta bin bir ismin tecelli ve cilvesinin bir odak noktası hükmünde bir câmiiyeti (toparlayıcı ve kapsayıcı bir mâhiyeti) var.

“Ey insan!  Hiç mümkün müdür ki, sana bu sîmâyı veren ve o sîmâda böyle bir RAHMET  damgasını ve Ehadiyet mührünü koyan Zât, seni başı boş bıraksın, sana ehemmiyet vermesin, senin hareketlerine dikkat etmesin, senin imdadına koşan bütün kâinatı başı boş, abes yapsın, yaratılış ağacını,  meyvesi çürük, bozuk, ehemmiyetsiz bir ağaç yapsın. Hem hiçbir cihetle şüphe kabul etmeyen ve hiçbir vecihle eksikliği olmayan, güneş gibi apaçık ortada bulunan RAHMETİNİ  ve ziya gibi görünen HİKMETİNİ inkâr ettirsin… Hâşâ…

“Ey insan bil ki, o RAHMET’in arşına yetişmek için bir MİRAC var. O miraç, Bimillahirrahmanirrahim’dir. Ve bu miraç ne kadar ehemmiyetli olduğunu anlamak istersen, Kur’an-ı Mucizü’l-Beyanın yüz on dört surelerinin başlarına ve hem bütün mübarek kitapların ibtidalarına ve umum  mübarek isimlerin başlangıçlarına bak… Besmelenin kadir ve kıymetinin azametine en kati bir delil şudur ki, İmam Şâfii (r.a.) gibi çok büyük müctehidler demişler: ‘Besmele tek bir âyet olduğu halde, Kur’an’da yüz on dört defa nâzil olmuştur.”

(On Dördüncü Lem’a, İkinci Makam, Üçüncü Sır)

14 Mayıs 2019 10:08
DİĞER HABERLER