Hürriyet yazarı Taha Akyol, 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın "şehit edildiğini" savunan Yeni Akit yazarı ve eski milletvekili Şevki Yılmaz'ı eleştirdi.
"Peygamber Efendimizin hadisi varmış, sandıktan evet çıkacakmış. Bu lafı eden Şevki Yılmaz esrarengiz güçlerin 'Turgut Özal’ı da şehit ettiğini' söyleyip duruyor" diyen Akyol, "Halbuki Milli Görüş’ün ateşli propaganda elemanı iken, 'ÖZAL mı papaz, papaz mı ÖZAL?' diye bas bas bağırırdı; bir fahri doktora törenindeki Özal’ın akademik kıyafetli fotoğrafını göstererek!" ifadesini kullandı.
Taha Akyol'un Hürriyet'teki bugünkü 'İslam’a göre evet mi, hayır mı?' başlıklı yazısı şöyle:
Peygamber Efendimizin hadisi varmış, sandıktan evet çıkacakmış.
Bu lafı eden Şevki Yılmaz esrarengiz güçlerin “Turgut Özal’ı da şehit ettiğini”söyleyip duruyor. Halbuki Milli Görüş’ün ateşli propaganda elemanı iken, “ÖZAL mı papaz, papaz mı ÖZAL?” diye bas bas bağırırdı; bir fahri doktora törenindeki Özal’ın akademik kıyafetli fotoğrafını göstererek!
Merhum Özal vefat ettikten sonra da hakaretlerini sürdürdü. Özal Ailesi’nin açtığı dava sonunda bu adam 15 Nisan 1998 gününde 21. Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından “Turgut Özal’ın manevi hatırasına hakaretten” tazminata mahkûm edildi.
Bu adamı ben önemsemem fakat dinin siyasette istismar edilmesi çok önemli bir konudur.
Hadis uydurmak, çarpıtmak
Dinin siyasette istismar edilmesi, Sıffin Savaşı’nda, Hz. Ali’ye karşı mızrakların ucuna Kuran sayfalarının takılmasından beri Müslümanlara musallat olan beşeri bir hastalıktır.
Peygamberimiz söylemiş gibi siyasi amaçlarla hadisler de uydurulmuştu.
Hz. Peygamber’in 16 Nisan referandumu hakkında bir hadisi olamaz.
Muhtemelen ilgisiz bir hadis, bağlamından kopartılıp 16 Haziran referandumuna yakıştırılarak tahrif ediliyordur.
Tabii “dava uğruna”!
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Mehmet Görmez, “Hadis İlminin Temel Meseleleri” adlı kitabında anlatır. Kabile ve kavim duyguları, iktidar kavgaları ve “heyecanlı vaazlarla halkı coşturup galeyana getirmek, dünyalık menfaat elde etmek, halife ve yöneticilerin katında mevki ve söz sahibi olabilmek gibi sebeplerle” hadisler uydurulmuştu. (Otto Yayınları, s. 68)
Mevcut bir hadisi siyaset uğruna çarpıtmanın bundan ne farkı var?
Dini alet ederek
Prof. Vecdi Akyüz’ün “Hilafetin Saltanata Dönüşmesi” adlı kitabını her dindar okumalıdır. Emevi saltanatının kuruluş sürecinde dinin nasıl alet edildiğini, yeni terimle araçsallaştırıldığını anlatır.
İktidarın Muaviye’ye “Allah tarafından verildiğini” söylüyorlardı!
Allah’ın verdiği iktidara nasıl muhalefet edilebilirdi?
İlk halifeler Hz. Muhammed’in peygamberliğinin değil, yönetici sıfatının halifeleri, yani halefleriydi. Serbestçe eleştirilirlerdi.
Ama Muaviye’den itibaren “Allah’ın halifesi” (halîfetullah) denilmesi istenildi ve yaygınlaştırıldı! Prof. Akyüz böyle dini terim ve referanslar istismar edilerek nasıl bir “istibdat” oluştuğunu anlatır. Temeldeki problemin “iktidarın sınırlanması”konusundaki yetersizlikler olduğunu belirtir. (Dergâh Yay. 1999)
Aynı kitaba yazdığı önsözde Prof. Hayrettin Karaman, iktidarı sınırlayan İslam hukukundaki kuralların da bir tarafa itildiğini, “devlet terörünün hâkim olduğunu”, kuralları savunmanın “bir kahramanlık haline geldiğini” anlatır.
Referandumun konusu
Tarihe analitik gözle bakmalıyız. ‘İslam tarihi’ de kutsal değildir, Prof. İhsan Süreyya Sırma’nın doğru tercihiyle “Müslümanların Tarihi”dir.
Bu tarih de insanlık tarihi de bize iktidarı dinle kutsamanın vahim sonuçlar doğurduğunu, gücün sınırlanması gerektiğini gösterir.
Çağımızda bunun yolu kuvvetler ayrılığıdır, denetim ve dengedir, bağımsız ve tarafsız yargıdır, hür basındır...
Bakın otoriter Trump nasıl dengeleniyor, denetleniyor.
16 Nisan referandumunun konusu hangi anayasal makamlara ne tür yetkiler verildiğidir. Cumhurbaşkanına verilen çok büyük ve geniş yetkilerin nasıl denetleneceği, nasıl dengeleneceği sorunudur...
Yasama ve yargı organlarının denetim ve denge işlevlerini yapabilecek bağımsızlığa sahip olup olmadıkları sorunudur...
Evet veya hayır demenin dinle ilgisi yoktur.