Türkiye faili meçhulleri tartışmaya başladığında bu günahın bir kısmının PKK'ya ait olduğu ortaya çıktı.
Belki daha vahimi ise devletin bir birimi olan JİTEM'le PKK'nın bazı cinayetleri ortak işlediği iddiası.
Terörle mücadele veya Kürtlerin hakkını savunma adına büyük katliamlar gören topraklar, geçen günlerde ilginç bir olaya şahit oldu! Bingöl'ün Ilıcalar beldesinde düzenlenen operasyonda 9 terörist öldü, 2'si yaralandı, 1'i de teslim oldu. İlginç olan; teröristlerden 8'inin kendi el bombalarını patlatarak ölmesiydi. Çünkü güvenlik güçlerine teslim olmak istemeleri üzerine PKK'nın Erzurum sorumlusu ‘Peri-Mahir' kod adlı Haşim Kaya (çatışmada öldü) kendilerini silahla tehdit etmiş ve el bombalarını patlattırarak intihar etmelerini sağlamıştı.
Aslında PKK'nın iç işlerini bilenler için bu durum hiç de ilginç sayılmaz. Zira PKK tarihi bundan çok daha acımasız infazlarla dolu. Doğu ve Güneydoğu'da yaşanan faili meçhullerin öteden beri örgüt içi infazlarla paralel gittiğini de daha önce yazdığımız dosyalarda (839. sayı) gündeme getirmiştik. Şimdi konu gerek İbrahim Güçlü ve Kemal Burkay gibi Kürt aydınların cesur açıklamaları ile gerekse bazı itirafçıların-gizli tanıkların savcılara verdiği ifadelerle yeniden gündemde. Nitekim Güçlü geçen hafta Diyarbakır Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı Osman Coşkun'a PKK'nın ‘içerideki' cinayetleri hakkında bilgi verdi. Burkay'ın da İstanbul'daki savcılara aynı konuda bilgi vermesi bekleniyor.
İstihbarat birimlerinin verilerine göre, PKK'nın ortaya çıktığı 1974 tarihinden bu yana 17 bin 500 kişi faili meçhul cinayete kurban gitti. Ancak dağda da benzer olaylar yaşandı. 1974'ten itibaren 10 bin kişi PKK tarafından infaz edildi. Hâlen KCK/PKK'nın sözde mahkemelerinde yargılanıp infaz edilenler var.
Örgüt ve siyasi uzantısı BDP'nin (Barış ve Demokrasi Partisi) faili meçhullerin araştırılması konusundaki gevşek duruşunun arkasında da belki bu gerçekler var. Terör uzmanları, uzun zamandır örgütün JİTEM ile birlikte bölgede ve dağda infazlar gerçekleştirdiğini söylüyor. Bu, tanıklar tarafından da doğrulanıyor. Mesela, Kürt şair-yazar Musa Anter'in JİTEM-PKK organizasyonu ile faili meçhule kurban gittiği ağırlık kazanıyor. Hikmet Fidan'ın Diyarbakır'da öldürülmesi JİTEM-PKK işbirliğinin önemli infazlarından ya da ‘faili meçhullerinden' biriydi. Ama Fidan'a tetiği çeken PKK militanlarıydı.
Ahmet R. adında eski bir örgüt mensubu JİTEM ile PKK'nın infaz ve faili meç huller konusunda ortak çalıştığını şöyle anlatıyor: “Biz JİTEM adı verilen ve bölgede terör estiren birimle zaman zaman ortak çalışırdık. Aylık, haftalık ve günlük infaz listeleri gelirdi. Kim bu şahısları nerde yakalarsa öldürecekti. Bu kişiler bazen evlerinden alınıp getirilip bize teslim edilir, biz dağda onu infaz ederdik; bazen de biz alıp götürür JİTEM mensuplarına teslim ederdik ve onlar o şahsı öldürürdü. Bugün ölüm çukurları denilen yerlerin çoğu PKK ve JİTEM'in ortak icraatlarının yürütüldüğü yerlerdir.”
Deniz Sözüer isimli bir örgüt mensubu da bir dönem JİTEM mensupları ve Mahmut Yıldırım ile PKK'nın nasıl çalıştığını anlatıyor. Yıllarca PKK içinde kaldıktan sonra örgütten kaçan ve şu an Kuzey Irak'ta yaşayan Sözüer'in söyledikleri de ilginç: “PKK'ya bir özgürlük hareketi olarak girdik. Sayımız her geçen gün artıyordu. Ama bu sırada bölgede insanlar evlerinden alınıyor ve bir daha geri dönmüyorlardı. Biz bu kayıpları lehimize çevirmek için devleti suçluyorduk. Oysa o kişilere ait bilgileri JİTEM mensuplarına ve Yeşil'in ekibine biz veriyorduk. Hatta ortak operasyonlar yapıp insanları evlerinden alıp çukurlara gömüyorduk. Dağda kurulan düzmece mahkemelerde insanları infaz ediyorduk. Aslında o kişileri daha çok ilişkili olduğumuz devlet yetkilileri söylüyor biz de infaz ediyorduk. Binlerce kişi bu şekilde öldürüldü. Aileler kayıp çocuklarını önce PKK'dan sormalı. Çünkü PKK'nın arşivinde izlerine rastlamak mümkün. Hakkâri, Cizre, Şırnak, Bitlis, Bingöl, Tunceli, Elazığ, Diyarbakır gibi yerlerde ve bazı ilçelerde resmî kuruluşların bahçeleri kazılsa çok sayıda insan kemiği çıkar. 30 kişiyi biz Cizre Şırnak yolunun 15 kilometre ötesindeki vadiye gümdük.”
Üst düzey yöneticilerin keyfî tutumlarıyla kurulan mahkemelerde alınan kararlar çerçevesinde uygulamaya konan idam ve infazların önemli bir kısmı da Bekaa Vadisi'ndeki kamplarda gerçekleştirildi. Bir dönem PKK'da yer alan Zeynel K. isimli şahıs Kandil'e gelmeden önce infazların Bekaa'daki kamplarda yapıldığının altını çiziyor: “Geçmişte çok idam cezaları verildi. Bugün Bekaa Vadisi'ndeki kampı kazsalar kemikler fışkırır. Burada Türkiye'den getirtilen kişililer infaz edilip gömülürdü. Sadece PKK mensubu olmak gerekmiyordu. Örgüte yardım etmeyenler de infaz ediliyordu. Bazen biz öldürülen kişilerin cesetlerini Türkiye'den taşıyıp dağa getirir, oradaki çukurlara gömerdik. Biz ya da JİTEM öldürmüş olsun fark etmezdi, maksat onları ortadan kaybetmekti. Sadece bir seferde ben Hakurk Kampı'na 6 ceset götürdüm. Cizreli olduğunu bildiğim kişilere ait cesetlerdi.”
Örgüt infaz kararlarını önce Lübnan'ın Bar Elias kenti civarındaki kampta (tavuk çiftliği olarak gösteriliyordu), sonra Hakurk yakınlarındaki Lolan Kampı'nda alıyordu. Alınan kararlar örgüt militanlarını kapsıyorsa infazlar hemen bu kamplarda gerçekleştiriliyordu. Şimdi KCK için yer ve mekânın önemi yok. Diyarbakır, Hakkâri, Kato Dağı veya Lolan Kampı infaz kararırın çıktığı yerler olabiliyor. Eski PKK'lılara göre, yargılama heyetindekilerin tümü APO'cu mantığın neferleri olmak zorunda. Çükü yargılama Öcalan'ın belirlediği ve örgütün hayat felsefesi hâline getirdiği bazı görüşlere ve sübjektif çizgiye göre yapılıyor. Bugüne kadar üst düzey yönetici olanlardan pek çok kişinin yargılama heyetinde yer aldığı belirtiliyor. Öcalan'a göre en çok savcılık yapan isimlerin başında Duran Kalkan ve Mustafa Karasu geliyor. Bunların dışında, Cemil Bayık, Ali Haydar Kaytan, Rıza Altun, Tekin Bozan, Bahoz Erdal, Nuriye Kesbir gibi isimler de yargılama yapmış ya da suçlanan militanlar hakkında verilen kararları onaylamış kişiler.
Bayık 20 kişiyi infaz etti
Örgütte iken yargılanan ya da duruma göre gardiyanlık, savcılık ve hâkimlik yapanlar, örgütün insaf sınırlarını aşan adaletine ilişkin ilginç anekdotlar aktardı. Bunlardan biri Abdullah Öcalan'ın kardeşi Osman Öcalan. Zeli Kampı'nda yöneticilik yaparken 300 militanın öldürülmesine yol açmakla suçlanan Öcalan, örgütü sivilleştirmek ve liberal çizgiye getirmeye çalışmakla suçlanıp hakkında şartlı idam kararı verildi. Bir mahkûm olarak Öcalan karşılaştığı durumları anlattı. Gardiyanlık yapan ise Şükrü Gülmüş. O da hücrelere atılan örgüt mensuplarına nasıl muamele yapıldığına ilişkin bilgiler verdi. Ancak herkes Öcalan ve Gülmüş kadar rahat konuşamıyor. Özellikle Zaho, Duhok, Erbil ve Süleymaniye'de yaşayan eski PKK'lılar. Bunlar hâlâ örgütün kendilerini infaz etmesinden korkuyor. Öcalan'a göre, her kampta 3 ya da 5 kişiden oluşan bir yargı heyeti oluşturuluyor. Bunlar hiçbir hukukî düzenleme olmaksızın insanları yargılayabiliyor: “PKK'nın hiçbir zaman kalıcı ve kurumsallaşmış bir yargı heyeti olmamıştır. Kampta bulunan ve örgütün çizgisini bilenler, kamp yöneticileri tarafından savcı ve hâkim olarak atanır. Bunların hukuk bilip bilmemesi önemli değil. Zaten hüküm, örgütün genel anlayışına, sübjektif ve ideolojik eğilimlere göre verilir. PKK'da istenilen af ya da idam edilebilir.” Duran Kalkan ile birlikte 3 savcı ve 5 hâkimden oluşan bir heyetin kendisinden hesap sorduğunu belirten Osman Öcalan, şu çarpıcı bilgileri verdi: “PKK'nın yargılama usulleri ve yöntemleri ne otoriter ne faşizan ne totaliter rejimlerde ne de diktatörlüklerde var. Bunlar insanları kafalarına göre yargılayıp idama mahkûm edebiliyor. Şimdiye kadar pek çok kişiyi idam ettiler. Örneğin 1997 kışında Cemil Bayık'ın sorumlu olduğu Zap ve Garı kamplarında 20 kişi infaz edildi. Örgüt 1999'da Apo'nun idamına karşı çıkarken bile iç bünyede pek çok idam kararları verdi ve infaz yaptı.”
HAŞİM SÖYLEMEZ - AKSİYON