Fethullah Gülen Hocaefendi’nin beklenen kitabı Sohbet Atmosferi nihayet kitabevlerinde yerini aldı.
Çocuk yetiştirmekten cehalete; bencillik ve kibirden boş vermişliğe; yalan söz söylemekten batıl inançlara; eğitim meselesinden eşitlik kavramına kadar merak edilen onlarca soru Sohbet Atmosferi’nde masaya yatırılıyor.
Nil Yayınları tarafından yayınlanan eser, 1980 öncesi dönemde Hocaefendi’ye yöneltilen pek çok soru ve bu soruların cevaplarından oluşuyor.“Biz kendimizi yeni bir nesle köprü olarak görüyoruz. Ölünceye kadar da böyle görmeye çalışacağız. Çünkü o nesle Cenab-ı Hakk’ın hususi iltifatı olacağına inanıyoruz.” diyen Hocaefendi yıllardır hiçbir ayrım gözetmeksizin tüm insanlarla birikimlerini paylaşmakta, Kur’an-ı Kerim’in ışığında onlara yol göstermektedir. Sohbet Atmosferi, işte bu paylaşımların neticesinde ortaya çıkan oldukça kıymetli bir eser.
1980’li yılların öncesinde Hocaefendi’nin sohbetlerine katılmış kişilerin kendisine yönelttiği sorular ve bu sorulara Hocaefendi’nin verdiği cevaplardan oluşan eser, geniş bir yelpazede pek çok konuda aydınlatıcı bilgiler içeriyor. Çocuk yetiştirmekten cehalete; bencillik ve kibirden boş vermişliğe; yalan söz söylemekten batıl inançlara; eğitim meselesinden eşitlik kavramına kadar merak edilen onlarca soru Sohbet Atmosferi’nde masaya yatırılıyor.
Eserde yer alan sorulardan bazıları şöyle:
Neden hep ümitvar olmalıyız?
Hakikatleri duyan insanlar devamlı mesuliyet altına mı giriyorlar? Yoksa mesuliyetlerinin bir kısmı hafifliyor mu?
İman ve Kur’ân hizmetinde samimi fedakârlıkta bulunan âlim bir zata muhabbet nasıl olmalıdır?
Allah yolunda yaptığımız bir hizmeti, bas¸kalarına ibret olsun, yol göstersin diye söylememiz gurur olur mu?
Müslümanların bölünmesinin ve ittifak edememesinin çareleri nelerdir?
Halifelik önceliğinin Hazreti Ali’den gasp edildiği doğru mudur?
Hazreti Ali ve Hazreti Muaviye arasındaki muharebenin mahiyeti ne idi? İki taraftan ölen ve öldürenlere ne ad verebiliriz?
Muhterem zatları tenkit edenlere karşı tutumumuz nasıl olmalıdır?
Bir kişinin İslâmiyet’i tam mânâsıyla yaşayabilmesi nasıl mümkün olur?
Mukaddesata hakaret edildiği yerde tavrımız ne olmalıdır?
Vahdet-i vücud inanışı dinimize uygun mudur?
Bazı kişilerin, karşısına gelen adamla trans hâline geçip onun geleceğini okumasını nasıl izah edersiniz?
Beynin fonksiyonu ile ruhun fonksiyonu arasında nasıl bir münasebet vardır?
İslâm eşitlik kavramını nasıl ele almaktadır?
Kurban kesmenin hikmeti nedir?
Tüm bu soruları, derin bilgi birikimi ve su gibi akan eşsiz üslubuyla Sohbet Atmosferi’nde yanıtlayan Hocaefendi, Peygamber Efendimizin hadisleri ve Kur’an-ı Kerim’den ayetlerle yanıtlarını temellendiriyor, verdiği örneklerle mevzuları daha anlaşılır kılıyor.
Hayatını İslam dinine uygun olarak yaşamak isteyen her Müslüman’ın edinmesi gereken bu eser, zamanın ve mekanın sınırlarının ötesinde her daim okunabilecek eşsiz bir kaynak.
“… Selefimizle kıyaslandığında günümüzde Hak yolunda hizmet edenlerin büyük imtihan ve musibetlere çok maruz kaldığını söylemek de mümkün değildir. Bu uğurda belki sadece evlerini değiştirmişler ve bazıları itibarıyla da hapse atılmış olsalar bile kendilerine yatak ve yiyecek verilmiştir. Bu gibi hususları çile ve ızdırap sayanlar, çile ve ızdırabın ne demek olduğunu bilmiyorlar demektir…”
“… Cehalet, Allah’ın hoşlanmadığı bir durum; cahil de, Allah’ın, Kur’ân’ın ve İslâmiyet’in sevmediği bir tiptir…”
“… İnsanlığını müdrik hiç kimse cehalete razı olmaz. Herkes bu dünyada mârifetini arttırma mükellefiyeti altındadır…”
“… Bizim en mühim meselemiz, çevremizde her şeyin dağılıp çer-çöp hâline gelmiş olma manzarası karşısında müteessir olmayışımızdır. İnançlı bir sine için en ızdıraplı ve en büyük dert, etrafında bulunan insanların kayıp gitmeleri karşısında kayıtsız kalmaktır…”
“… İslâm âleminde de öyle bir dönem gelmiştir ki, türbelere secde eden insanlar olmuştur. Bir insan, Efendimiz’e (sallallâhu aleyhi ve sellem) dahi secde etse kâfir olur…”
“… Hizmet olarak yapılan işlerin binde dokuz yüz doksan dokuzu Allah’a aittir. Şart-ı âdi olarak kişinin iradesine bağlı olan kısmı ise o kadar azdır ki, “Ben yaptım.” deme insanın Allah’a karşı kendini şerik koşması mânâsına gelir…”