Sevgili dostlar,
Bir makalede ifade edildiği gibi; birkaç düzine kara sevdalı, kimsenin düşünmediği ve akledemediği bir dönemde hasret ve hicran mülâhazalarına takılmadan, “gurbet” ve “yâd eller” demeden, hedef Allah rızası açıldılar dört bir yana; azimli, kararlı ve güvenle dopdolu olarak.. gönüllerindeki ülke tutkusunu, memleket sevdasını hizmet aşkıyla bastırarak.
Atının üzerindeki Hz. Hubeyb’in coşkunluğu yüreklerinde, Kutlu Rasûl’ün sancağını taşıyan Hz. Büreyde’nin yiğitliği hayallerinde ve bu yolculuk sayesinde o ilklerin hemen arkasında yer alma recası sinelerinde koştular/uçtular arabalarla, gemilerle, uçaklarla hicret beldelerine..
Onlar için mefkûre muhaciri olmak aşktı, sevdaydı.. hicret sevgiliydi, Leyla’ydı.. gittiler.. “Selam” ruhuyla gittiler.
Bu gidiş yürekten, his, şuur ve irade ayaklı; ihlâs ve samimiyet derinlikli bir gidişti.
Bu, iman her zamanki dinamikleri, aşk u şevk tabiî hâlleri, adanmışlık mefkûreleri, Sonsuz Nur rehberleri, candan cânandan geçmişlerin kendilerini dünyaya anlatma cehdiydi.
Günümüzün karasevdalıları ne kendilerine takıldı, ne de önlerini kesen engeller karşısında dize geldiler; yüreklerinde renk atmayan tek sevda Hakk’ın hoşnutluğu ve Hakk’a vuslat arzusu dünyanın en ücra köşelerine yürüdüler.
Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi bir makalesinde “İfade ve üslûp ne seviyede olursa olsun çağın bu önemli hâdisesi mutlaka anlatılmalıdır; her şeyden evvel tarihe not düşmek ve bu kahramanlığı gerçekleştiren adanmışlara vefa borcumuzu edâ etmek için anlatılmalıdır. Aksine, çok kısa zamanda, dünyanın dört bir yanında duyulup hissedilen bu yumuşak esinti, bu sımsıcak hava, bu taptaze düşünce ve bu sevgi, hoşgörü meltemleri anlatılmazsa vefa, civanmertlik, diğergamlık gibi yüksek hasletlere karşı da saygısızlık gösterilmiş olur.” demişti. Özellikle, edebiyat, sinema, televizyon, radyo ve tiyatro ehlinden bir vefa beklendiğini belirtmişti.
İşte bu beklentiye sinema dünyasından bir cevap geldi. Çekimleri 3 kıtada ve 4 farklı ülkede gerçekleştirilen “Selam” filmi şu günlerde izleyiciyle buluşmaya hazırlanıyor.
Geçtiğimiz günlerde “Selam” filminin yapımcısı Eyüp Sabri Koç ve konsept danışmanı Haluk Örgün beyefendiler misafirimiz oldular. Uzun bir maratonun ardından hazırlıkların büyük bir bölümünü tamamlayıp hem dualarını almak hem de ilk gösterimi kendisine sunmak üzere muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi’yi ziyaret ettiler. Sanatın her dalının aynı zamanda bir mefkure dili olması gerektiğini ve ortaya konan her eserde gaye-i hayale açık uçlar bırakılması icap ettiğini her fırsatta dile getiren, bu istikametteki gayretleri takdir/teşvik eden kıymetli Hocamız, onca rahatsızlıklarına ve meşguliyetlerine rağmen vakit ayırdı ve “Selam”ı seyretti; sonra da değişik oturumlarda duygu ve düşüncelerini dile getirdi.
Haluk Bey, nezaketi ve ısrarlı teklifleriyle daha film proje aşamasındayken senaryoyu bize de okutmuş, fikrimizi sormuştu. Bu defa da senaryonun ete kemiğe bürünmüş film olarak görünmüş halini değerlendirme imkanı bulduk.
Hemen ifade etmeliyim ki, biz sinema eleştirmeni değiliz; hatta iyi bir seyirci olduğumuz bile söylenemez. Bu itibarla da Selam’ın sinema, sanat ve teknik açısından yorumunu işin ehli olan erbab-ı kaleme havale ediyoruz.
Şu kadar var ki, Selam filminin her şeyden önce bir vefa eseri olduğunu ve her türlü takdiri hak ettiğini de belirtmeden geçemeyeceğiz.
Aslında, her mefkûre muhacirinin hayatı ayrı bir destan. Hocamızın ifadesiyle, bir gül resminde koca bir gülistanı ve çiçek bahçesini, hem de her bir gül ve çiçeği özel deseni, farklı şivesi ve çarpıcı edâsıyla anlatmak tabii ki mümkün değil. Fakat, çağın bu destan hâdisesini sinema diliyle de anlatma gayreti başlı başına takdire şayan bir teşebbüs.
Başkaları nasıl izler bilemeyiz.. fakat hicrete aşık olmuş, o büyük sevdaya tutulup yollara düşmüş, ya da dünyanın herhangi bir bucağına oğlunu, kızını, yârini yârânını uğurlamış insanlar bu filmin her karesinde kalblerine dokunulduğunu göreceklerdir.
Zannediyoruz, bir karanlık diyarda daha mum tutuşturmak için maddi fedakârlıkta bulunmaya aşina esnaf, işçi, memur... seyredeceği her sahnede “İyi ki bu işin içindeyim!” diyecektir.
Öyle umuyoruz, kermes, burs, kurban rüyalarıyla yatıp kalkan şefkat âbideleri annelerimiz, ablalarımız, bacılarımız film kahramanlarından bazılarına ne kadar benzediklerini görecek, ev giderlerinden kısa kısa himmet etmenin tadını bir de sinema perdesinden yansıyan ışıkla gönüllerinde duyacaklardır.
İnanıyoruz ki üniversitede okuyan ya da mezuniyete hazırlanan kardeşlerimiz içlerine bir hicret koru düştüğünü hissedeceklerdir.
Kim bilir, şu anda yurdundan uzakta gönüller kazanmakta olan arkadaşlarımız ise, uçağın kalkışında, talebenin koşuşunda, annenin ağlayışında ve herbir karenin çağrışımlarında neler neler hissedecek ve hangi ulvi duygularla dolacaklardır!..
Az önce de ifade ettiğimiz gibi, başkaları farklı nazarlarla bakabilirler ama elimizde değil, her uçak bize binlerce destanı hatırlatıyor. Havaalanında, istasyonda, garda, durakta birbirine sarılan her anne oğul, baba kız ya da yar yaran içimize binlercenin hasretini birden salıyor. Kendisini beğenmediğimiz, belki o tür müzikten de hazzetmediğimiz halde “İstanbul” nakaratıyla ıslanan gözlerimiz gurbet elin her yolu, her köprüsü ve her köşesinde buğulanmış binlerce gözün hayalini aklımıza getiriyor.
Onun için biz Selam’ı sıradan bir film gibi seyredemedik. Ağladık.. hep ağladık. Muhacir arkadaşlarımızı, onları gönderen anne babaları, kendisi kıt kanaat geçindiği halde onlara destek olan esnafı, işçiyi, memuru… ve vefa duygusuyla ortaya konan bu filmde emeği geçen herkesi minnet hisleriyle andık.
Kıymetli arkadaşlar,
İşte bugün hem Selam filmiyle alakalı bu hislerimizi, hem tanıtım videolarından küçük bölümlerle süslediğimiz nağmemizi, hem de muhterem Hocamızın filmle ilgili yorumlarının bir kısmını arz etmek istedik.
Bu vesileyle, adanmış ruhlara vefanın ifadesi sayılan ve sinemanın hayırda kullanılmasının numunelerinden olan Selam’da emeği geçenleri tebrik ediyor ve kendilerine başarılar diliyoruz.
Muhabbetle…