[Fikret Kaplan] Kim Ne Derse Desin, Hizmet’e Aşkla Devam!’

Esaretler, çatışmalar, türlü türlü eşkıyalıklar… keyfe göre yok edilen hayatlar… Diğer tarafta kapitalizm, materyalizm, komünizm, ateizm ve deizm gibi yaşama azmini felç eden bunalımlar… ebedi bir saadeti kaybettiren tayflar… Beri tarafta yaratılış hakikatlerini hiçe saymayla ortaya çıkan çeşit çeşit hastalıklar, virüsler… sayısız illetler…
FİKRET KAPLAN - SAMANYOLUHABER.COM 

Bediüzzaman’ın ‘Cenab-ı Hakk'ın antika bir san’atı… en nazik ve nazenin bir mu’cize-i kudreti… bütün esmâsının cilvesine mazhar ve nakışlarına medar dediği insan… bu asırda en dehşetli günlerini yaşıyor. O, kendi elleriyle oluşturduğu bu kaos dünyasında bunalımlar ve buhranlar içinde kıvranıyor… 

Esaretler, çatışmalar, türlü türlü eşkıyalıklar… keyfe göre yok edilen hayatlar… Diğer tarafta kapitalizm, materyalizm, komünizm, ateizm ve deizm gibi yaşama azmini felç eden bunalımlar… ebedi bir saadeti kaybettiren tayflar… Beri tarafta yaratılış hakikatlerini hiçe saymayla ortaya çıkan çeşit çeşit hastalıklar, virüsler… sayısız illetler…

Hele nifakın, eşkıyalığın ortalığı kasıp kavurduğu, ufku kararttığı böyle bir dönemde, kapkaranlık geceleri, apaydınlık gündüzlere çevirmek için yola düşmüş o insanlara… dünyaya ‘Sevgi Sözümüz Var! diyen samimi Hizmet sevdalılarına yaşatılan zulümler ise en acısı… Beşer için çok büyük kayıplar olarak geçiyor tarihin sayfalarına…  

İnsanlığın huzur ve bekasını hedef almış bu hasbi insanlar için havanın toz dumana karıştığı, çok bulandığı bir zaman… Onları anlamıyor ya da anlamak istemiyor çoğu kimse… Haset, kıskançlık ve beklentilerle kirletilmeye çalışılıyor tertemiz Hizmetler…

Herkes kendine göre bir şey yapıyor; bir yönüyle etrafa bir şeyler püskürtüyor. Bu da insanları çok defa alıp kendi dünyasından uzaklara götürüyor; gözü görmez oluyor, kulağı duymaz oluyor, ağzı konuşmayacağı şeyleri konuşuyor... Ve bu düşünceler kayıplar yaşattırıyor pek çok insana… Düşen, mağdur olan, hapse atılan kardeşine bir tekme de o atıyor bilerek veya bilmeyerek… Mazluma uzatılan yardım elini kırıyor bir nevi… 

Ama bu olumsuz havaya aldırmayan on binlerce samimi gönüllünün omuzlarında ilk günkü heyecanla devam ediyor Hizmet gündemleri… hatta daha da katlanarak sürüyor. Varsın birileri Hizmet’i dizayn etmeye çalışsın… Şöyle desin, böyle desin… Onlar, bildikleri, gönül verdikleri Hizmet’e dört elle sarılıyor, aktif bir şekilde yol alıyorlar…  

İşte onlardan iki güzel insan duruyor önümüzde… Samimiyetleriyle… gayretleriyle… diğergamlıkları ve fedakarlıklarıyla… Ali Abi ve Halil Abi… 

Rhein Nehri’nin geçtiği topraklarda insanlığın huzur ve bekasına hayat olmaya çalışıyorlar… Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) müjdesi içinde olma arzuları var…  ‘Kardeşleri’ şerefine nail olma gayeleri… 

Sahabenin yolunda yürüme ümidi kaplamış gönüllerini… Onların Bedir’e yürüdüğü gibi… Uhud’a yürüdüğü gibi… Hendek’te dimdik durduğu gibi… 

Günümüz nesillerine sahabeyi anlatmanın yanında mutlaka onların karşısına sahabe gibi yaşayan insanların çıkarılması gerektiğini hayatlarıyla ortaya koymuş bu iki Hizmet sevdalısı…  

Kendilerine anlatılanların tarihin bir döneminde kalmaması gerektiğini… aynı fedakârlık ve diğergâmlıkla hizmet edilmesi gerektiğini yakinen göstermişler...

İnsanların fesada verdikleri şeyleri derleyip-toparlayıp yeniden ıslah eden, deformasyonları yeniden forma koyan, dejenerasyonları gözden geçirip yeniden aslına döndüren iki bahtiyar insan… Ali Abi… Halil Abi ve onların Hizmet arkadaşları… O’nun (sallallâhu aleyhi ve sellem) ‘Kardeşleri’…

Risâle-i Nur’dan ders alan ve bu Hizmetlerin Mimarı Hocaefendi’nin arkasından ayrılmayan samimi gönüller…

Nam-ı Celil-i Muhammedî’nin dünyanın her yerine ulaştırılması… insanlığın sevgi ve hoşgörüyle buluşması onların tek sevdası…

Bugün menfi gibi görünen şeylere takılıp ümitsizliğe düşmemiş bu iki güzel insan.. ‘Gaye-i hayalimiz, mefkuremiz için rantabl olarak nasıl çalışırız?’… bunun derdinde onlar.. 

‘Eğer Hizmet’in geleceği ile bir endişemiz varsa hiç merak etmeyelim, bu davanın sahibi Allah’tır ve onu koruması gerektiği gibi de koruyacaktır.’ diyor Ali…
 
‘Ben Almanya’ya 1972’de geldiğimde Hizmet’i tanımıyordum.’ diyor ve şöyle devam ediyor: 
‘Buraya bir fabrikada çalışmaya geldim… Genç bir delikanlıydım… Annem hiç istemiyordu Almanya’ya gelmemi… Gurbet çok zordu… Ah o haimler! Hayat çekilmezdi, şimdiki gibi değildi. Çalıştığımız fabrikaların bekâr evlerinde ve “haym” adı verilen işçi yurtlarında kalan arkadaşlarımızla birlikte manevi ve sosyal hayatımız perişan durumdaydı. Bize el uzatacak kimseyi bulamadığımız o dönemde kendimizi korumamız çok zordu… 
Ama bir gün elime her nasılsa Hocaefendi’nin ‘Kabe Baskını’ kaseti geçti… Vurulmuştum ona… Defalarca… defalarca dinledim! Sonra öğrendim… o günlerde sadece Hollanda’da küçük bir Hizmet yeri vardı. Hiç usanmadan, kar, kış, tipi demeden orada yapılacak bir sohbete, bir sabah namazına katılmak için can atardım… Kaçırmazdık hiçbirini.’

40 yıla yakındır aynı aşk ve heyecan devam ediyor Ali Abi’de… Kim ne derse desin, ne kadar olumsuz tablolar çizerse çizsin o ilk günkü şevkle Hizmetlerine koşuyor… Mütevellisine gidiyor, sohbetine katılıyor… kimseyi ötelemiyor, yaftalamıyor! Hizmet gündemleri ne gerektiriyor, ona bakıyor. Ben bunları ‘onlarca yıldan beri dinliyorum!’ demiyor… saatlerce sürecek yoldan geliyor yine dersine… muhabbetine. 

Halil Abi deseniz… yine aynı coşkun duygular var sinesinde… ‘O ilk günkü heyecanla hep geliyor mütevellisine!’ diyerek şahitlik ediyor hizmet arkadaşları:

‘Eğer akşamında sohbet veya mütevelli varsa, evlenecek bir insanın heyecanı vardır onda o gün… hazırlanır, giyinir kuşanır… ve arzu ile beklediği akşam buluşmasına mutlaka elinde bir zarf ve bir iki torba meyve ile gelir. Belki 40 yıldır hep böyle… Hiç değişmedi bu!’ 

‘Sen burada hep o dava düşüncesini heceler, oturur-kalkar onun ile gecelersen, Allah (celle celâluhu) senin gecelerini pırıl pırıl gündüzler haline getirir, Allah’ın izni-inayeti ile. Varsın el-âlem şeb-i yeldâyı yaşasın; bir türlü bitip tükenmeyen gecelerde otursun, kalksın, emeklesin; hep karanlıklar ile, zulmetler ile yaka-paça olsun!.. 
Allah’ın izni-inayeti ile, senin gittiğin yer belli… Yürüdüğün Hizmet yolu belli…’ diyor her ikisi de bir akşam dersinde… 

İşte… oturup kalktıkları her yerde, insanları rehabilite etme adına, moralize etme adına, sürekli birbirilerini takviye eden, baş başa veren iki yiğit insan... Ali Abi ve Halil Abi… 

Bediüzzaman’ın: 
“Ey kardeşlerim! Dikkat ediniz: Vazifeniz kudsîdir, hizmetiniz ulvîdir. Herbir saatiniz, bir gün ibadet hükmüne geçebilecek bir kıymettedir. Biliniz ki, elinizden kaçmasın!…” diyerek kast ettiği bu zor Hizmet günlerini iyi bilen iki Hizmet aşığı… 

Her sabah güne uyanırken ter ü taze bir imanla o güne başlamaya azmeden… Her gününü imanda daha bir derinleşmek suretiyle canlandırmaya, hayattar hale getirmeye çalışan iki güzel dost… 

Gönül verdiği dava uğrunda her zorluğu aşmaya azimli ve kararlı iki hasbi insan… ‘Kim Ne Derse Desin, Hizmet’e aşkla Devam!’ diyorlar…

Rabbim sizin gibi samimi Hizmet insanlarının sayini meşkur etsin, yolundan ayırmasın, önünü açsın, sıkıntılarını gidersin…  Sizdeki aşk u şevki, heyecanı bize de nasip etsin… 

Amin, Ya Muin!

28 Ekim 2021 13:15
DİĞER HABERLER