Avrupa'da yükselen aşırı sağın yansımaları Finlandiya'da da görüldü. Finlandiya seçimleri sonrası yeni hükümet nasıl kurulacak?
Abdullah Dalkılıç / FİNLANDİYA SEÇİMLERİ ÜZERİNE BİR ANALİZ
14 Nisan 2019’da Finlandiya halkı, iki yüz sandalyeli parlamentonun üyelerini seçmek için sandık başına gitti, seçimlere katılım oranı % 72 idi ve bu, Finlandiya tarihinde görülmüş en yüksek katılım oranlarından biriydi.
Parlamento seçimleri sonrasında koalisyon görüşmeleri başladı.
Seçimlerde toplam on sekiz siyasi parti yarıştı. En çok bilinen partiler; Sosyal Demokratlar, Kokoomus (Liberal Parti), Keskusta (Merkez Parti), Yeşiller, Finn (sağcı parti), İsveç Partisi, Sol Parti, ve Hristiyan Demokratlar..
Seçimler öncesi yapılan anketlerde SDP yani Sosyal Demokratların %20’nin üzerinde oy alacağı tahmini yapılıyordu ve birinci parti olarak gösteriliyordu. Yine de az bir farkla birinci parti oldular ancak oy oranı bu sefer tahminlerin çok gerisinde kaldı. Sosyal Demokratlar, yirmi yıl sonra % 17.7 oy oranı ile 40 sandalye kazanarak birinci parti olmaya hak kazandı.
Seçimler öncesinde yapılan anketlerin birbirine çok yakın çıkması, hangi partinin ikinci parti olacağı noktasında benim için soru işaretini taşıyordu. Benim açımdan bir sürpriz gerçekleşti ve ikinci parti, daha çok ırkçı söylemleri ile meşhur olan sağcı parti (Perus Suomalainen) yani Finn partisi oldu.
Finn partisi toplamda % 17.5 oy alarak tarihinde ilk kez 38 sandalye ile parlamentoda şov yaptı.
En son hükümette olan Merkez parti ve Liberaller açısından bakıldığında ekonomide başarılı olmaları onlara yetmemişti. Göçmen sorunu ve bir türlü yapamadıkları sağlık reformu onlara bir hayli pahalıya patlamıştı. Sonuç olarak üçüncü ve dördüncü parti durumuna düşmüşlerdi.
Finlandiya, bağımsızlığını kazandığından bugüne kadar hep koalisyon ile yönetildi.
Son koalisyon hükümetinde Merkez Parti (Keskusta) ve Liberaller (Kokoomus) başta olmak üzere diğer küçük partiler vardı. Onların kurdukları bu koalisyon, aslında ekonomik olarak başarılı idi.
Ancak sağcılar tarafından Finlandiya’ya yabancı göç meselesinde çok tavizkâr oldukları argümanı ile yıpratıldılar ve oy oranları ırkçı partinin çok az bir oranda gerisinde kaldı.
Bir de özellikle Avrupa Birliği’nde aşırı sağcı partilerin daha popüler söylemler geliştirdikleri ve yükselişe geçtikleri bir gerçek.
Avrupa’da sağcılık yeni bir trend haline geldi.
Finlandiya’da yapılan araştırmalar sağ partinin oylarının çoğalmasında en önemli etkenin, “yabancı göçmen” meselesi olduğunu gösteriyor.
Anlaşılan o ki orta yaşlı kesim işlerini kaybedecekleri korkusu yaşadı. Yaşlı ve çoğunluğu tutucu kesimler ise öncelikle Avrupa birliği karşıtı bir saikle ve Finlandiya elden gidiyor kaygısı ile sandığa gittiler.
SOSYAL DEMOKRATLAR SAĞCILAR İLE HÜKÜMET KURACAKLAR MI?
SDP’nin lideri ve aynı zamanda Parlamento Başkanı seçilen Antti Rinne, son günlerde medyaya verdiği söyleşilerde parlamentoda beş ayrı parti ile görüşeceğini ve yeni bir koalisyon hükümeti kuracağını söylerken, hükümette hangi partilerin yer alacağı konusunda her hangi bir ipucu vermedi.
Yapılan yorumlara ve değerlendirmelere baktığımızda, Finlandiya’da hükümetin sağcı ve ırkçı söylemlere sahip bir parti ile hükümet kuramayacağı görülüyor.
Ancak Yeşiller ile hükümet kurulması halinde, aralarında farklı bazı görüşlerin uç noktalarda olması hasebiyle zor görünüyor.
Örneğin Yeşiller, Sosyal Demokratların Kuzey Finlandiya’da kurmak istedikleri ve en az 2500 kişiye doğrudan istihdam sağlayacak, iki ayrı kâğıt hamuru ve üretimi fabrikasına şimdiden çevreci yaklaşımlar ile karşı durması, hükümet ortaklığı görüşmelerine daha şimdiden gölge düşürmüş görünüyor.
Devlet politikası gereği, Avrupa Birliği normlarına uyum konusunu en iyi Finlandiya’nın yerine getiriyor ve uyguluyor olması, NATO ülkesi olmaması, kuzey ülkesi olması ve Rusya ile sınır ülke olması gibi sebeplerle Finlandiya’nın Avrupa ile yakınlaşması ve adeta iç içe olması gerektiğini söylemek gayet mümkün.
Bunun yanı sıra, Finlandiya da diğer Avrupa ülkeleri gibi iş gücüne ihtiyaç duyuyor.
Finlandiya’nın dünya ile rekabet edebilecek teknolojilere sahip bir ülke olması nedeni ile yabancı iş gücüne ihtiyaç duyması gayet anlaşılabilir bir durum.
Finlandiya’daki yaşlı nüfusun durumunu piramit metaforuyla açıklamak mümkün. Normalde piramidin alt bölümlerini genç nüfusun, yukarı bölümlerini ise yaşlı nüfusun oluşturması gerekirken; Finlandiya’da durum tam tersidir. Yani konu Finlandiya olunca piramidi ters çevirmemiz gerekiyor.
Finlandiya piramidinde yukarıdaki çoğunluğu ihtiyarlar, aşağıdaki azınlığı gençler oluşturuyor. Gerçeklerin böyle olması, aslında Finlandiya’nın yabancı iş gücüne ne kadar ihtiyaç duyduğunu da açıklıyor.
Bu ve birçok benzeri gerekçeleri bir arada düşündüğümüzde, önümüzdeki hafta muhtemelen kurulacak bir hükümette Finn Partisinin yer alamayacağını, belki de yer almak istemeyeceğini düşünmek zor olmasa gerektir. Zira ana muhalefette kalmayı tercih ederek bir sonraki seçimde tek başına birinci parti olmayı amaçlayabilirler.
Yapılan bir diğer araştırma ise Finlilerin dünyanın en mutlu insanları olduklarını ortaya koyuyor. Hangi hükümet kurulursa, hangi parti iktidara gelirse gelsin, Finlilerin baştan kurmuş oldukları sistemleri gereği, yine mutlu olmaya devam edecekleri muhakkak.
Samanyoluhaber.com