Tıpkı Hasan Vezir, Tanju Çolak, Tarık Daşgün, Nesim Özgür ve Fatih Akyel'in futbol hayatlarını kâbusa döndüren transferleri gibi.
Transfer sezonu hızlı başladı. G.Saray, Barcelona'nın eski teknik direktörü Frank Rijkard ile anlaşarak ilk bombayı patlattı. Beşiktaş ve F.Bahçe'nin ise ilk bomba ellerinde patladı. Sıcakların iyice arttığı şu günlerde Kayserisporlu Mehmet Topuz her iki kulübün yöneticilerini hem birbirine düşürdü hem de iyice bunalttı.Sonunda gülen taraf Fenerbahçe oldu. Topuz, kendisini sarı lacivertli renklere bağlayan imzayı attı.
Kısaca, Türkiye'de 'Bir transfer nasıl yapılmamalı?' sorusunun uygulamalı örneği yaşandı. Beşiktaş Başkanı Demirören'in sözleşmesi devam eden oyuncu ile görüşüp anlaşması, sözleşmesi devam eden oyuncunun kulübünün onayı olmadan bir başka takımın formasını giymesi, Kayserispor'un sözleşmesi devam eden oyuncusunun bonservisini, oyuncunun haberi olmadan F.Bahçe'ye vermesi... Neresinden bakarsanız bakın tam bir komedi gibi yaşananlar.
İki büyük kulübümüzü birbirine düşüren bu transfer Türkiye'de ne ilkti ne de bu gidişle son olacak. Geçmişte de buna benzer transfer hikâyeleri yaşandı. Futbolcu kaçırmalardan tutun da uzun süre tatile göndermelere kadar... İşte size yakın tarihimizde yaşanan ve kulüpleri birbirine düşüren transferlerden bir demet.
VEZİR'LİK CİM BOM'A GİDENE KADARDI
Unutulmaz transfer hikâyeleri denince akla hiç şüphesiz Hasan Vezir'in başından geçenler gelir. Hasan Vezir; Trabzonspor, F.Bahçe ve G.Saray'da top oynayıp bu camialara mal olamamak gibi bir kadere sahip bir oyuncu. Trabzonspor'un son şampiyonluğuna şahit olan, F.Bahçe'nin 103 gol atarak rekor kırdığı sezon Sarı-Lacivertli formayla 19 gol kaydeden, G.Saray'ın kaçırarak renklerine bağladığı ve bu trajik transfer sebebiyle futbol hayatı zehir olan Hasan Vezir'in yaşadıkları Mehmet Topuz'a ders olacak cinstendi.
O, Rize'de futbola başlar. Trabzon'a transfer olur. Trabzonspor'da 4 sene oynar. Tekrar Rize'ye döner ve İstanbul macerası işte bu noktada başlar. Rize'den F.Bahçe'ye geçer. Her transferi olaydır; ancak asıl hikâye bundan sonra başlar. F.Bahçe'nin 103 gol atarak rekor kırdığı 1988-89 sezonunda 19 gol atar.
Hasan Vezir'in anlaşması tek yıllıktır. G.Saray da bunun farkındadır. Cim Bom, Hasan'a transfer teklifinde bulunur. O ise 'önce kulübümle görüşeyim' diyerek bu teklifi geri çevirir. F.Bahçe; Oğuz, Aykut ve Rıdvan'a 850 milyon lira veriyordur. Takımda 35 milyona oynayan Hasan'a ise 550 milyon lira teklif edilir. Hâliyle Hasan bu paraya itiraz eder: "Nişanlanmıştım. Düğün yapacak, ev alacaktım. Çok iyi bir sezon geçirmiştim. Üstelik G.Saray bana 1 milyarın üzerinde para öneriyordu. Galatasaray Adası'nda da düğünümü yapacaklardı. Transfer görüşmelerini Metin (Aşık) abiyle yapıyorduk. Ona bunları anlattım. Sonra da 750 milyon lira istedim. Çünkü Fenerbahçe'de devam etmek arzusundaydım."
Metin Aşık, Hasan'ı dinledikten sonra fiyatı 650'ye çıkarır. Ama yine netice değişmez. Bir sonraki buluşmada Metin Aşık, 'Kararını verdin mi?' diye sorar. Hasan 'Kararımı daha önce size söyledim.' diye cevap verir. Metin Aşık da 'Kim sana daha fazlasını veriyorsa oraya git.' diyerek görüşmeyi sona erdirir. Hasan da siz bilirsiniz diyerek yazıhaneden çıkar. Bir gün sonra Galatasaraylı yöneticiler Ergun Gürsoy ve Yurdaşen Karahasan ona haber gönderir. Hasan da onlarla Küçükyalı'da buluşur. Yanında abisi de vardır. Galatasaraylı yöneticiler abisine "Sen buradan ayrıl, biz Hasan'ı eve bırakırız." derler. Ve Hasan'ı Bursa'ya Özhan Canaydın'ın tekstil fabrikasına götürürler. Yolda Hasan durumun ciddiyetini anlar: "Ergun abi diyorum, 'Ne yapıyoruz? Benim kupa maçım var." "Yok, bir şey olmaz." der Ergun Gürsoy ve ekler: "Biz seni kaçırıyoruz. Artık dönüşü yok bunun." Bursa'ya uğrarlar, oradan da Fethiye'ye tatil köyüne giderler.
Fenerbahçe'nin Beşiktaş ile yapacağı finalin rövanş maçında Hasan oynayamaz. Dahası, maçtan üç gün sonra düğünü de vardır. Hasan, Ergun Gürsoy'a 'Abi izin verin maçta oynayayım.' dese de Gürsoy, her defasında 'Bir şey olmaz. Seni gönderirsek bu transfer yatabilir.' diyerek Hasan'ı ikna eder. Hasan ertesi gün sarsılır. Gazeteler Hasan'ı 'hain'likle suçlayan başlıklar atmıştır çünkü. Bazıları 'kaçırıldığını' yazar: "Sıkıntıdan dudaklarım yara oldu. Üç gün Fethiye'de kaldım. İnsan düşünemiyor. Böyle olacağını bilemiyorsun. Sonuçta imzayı attım. Ama ondan sonra büyük sıkıntılar beraberinde geldi."
Sokağa çıkamaz Hasan. Bu imza öyle bir gün, iki gün değil, neredeyse 3-4 sene sürecek bir işkencenin başlangıcıdır onun için. Galatasaray'da 2 sene, sonra gittiği Bakırköy'de de 2 sene oynayacaktır. Ve her maçta ona tepki olacak, F.Bahçe seyircisi Hasan'ın aleyhinde tezahürat yapacaktır. Çünkü F.Bahçe taraftarı Hasan'ı çok sevmiştir ve bu sevgi büyük bir nefrete dönüşmüştür. İmzadan hemen sonra Galatasaray Adası'nda gerçekleşen düğününde başlar tacizler. Ada'nın etrafında tekne kiralayarak tur atan Fenerbahçe taraftarları Hasan'a sözlü sataşmalarda bulunur. Düğününe eski takım arkadaşlarının hiçbiri gelmez. Hatta Rizeli Hakan Tecimer bile... Fenerbahçe ile oynadıkları ilk maçta da Fenerbahçeli arkadaşları ona 'merhaba' bile demez. Tribünler o maçta "Hasan'a merhaba diyen bizden değildir" diye tezahürat yapar.
Ama asıl olay, G.Saray'ın Fenerb.ahçe'yi son dakikada Hasan Vezir'in attığı golle 1-0 yendiği maçtan sonra yaşanır. Hasan o sırada Kozyatağı'nda oturmaktadır. Eşiyle akşam yemeğine çıkar. Eve döndüğünde karşısında kapıcının eşini ağlamaklı hâlde bulur. 15-20 tane Fenerbahçe taraftarı siteye gelmiş, Hasan'ı aramış, 'Hasan evde yok' diyen kapıcıyı önce dövmüş sonra da falçatayla yaralayarak yakındaki konteynırın içine atmışlardır. Bu olay Hasan'ı çok üzer. Neyse ki kapıcıya bir şey olmaz. Bütün bunlar Hasan'ın performansına olumsuz yansır. Zaten lig başında 3 maç ceza almıştır, sezon bitmeden imza attığı için. Lig sonu geldiğinde ise G.Saray forması altında sadece 13 gol atar: "Yaşadığım sıkıntıları hiçbir futbolcu yaşamamıştır Türkiye'de. Sokağa çıkamıyordum. İdmandan eve, evden idmana. Florya'ya da taşınamadım bir türlü."
AVRUPA GOL KRALI'NIN HİKÂYESİ
Tanju Çolak, Avrupa Gol Kralı olmuş tek Türk futbolcusu. Onun bugün Türkiye'de hiçbir camiaya ait olamamasının belki de tek sebebi yanlış transferiydi.
Bu toprakların bağrından çıkmış sıra dışı bir yetenekti Tanju Çolak. Son vuruş ustasıydı. Kral'dı. Altın, gümüş, bronz ayakkabı sahibiydi. Futbola Samsun'da başlayan Tanju, 1987-88 sezonunda G.Saray'a transfer olur. Cim-Bom'da altın çağını yaşar. Tanju, 1991-92 sezonunda G.Saray'dan F.Bahçe'ye gider. Ve bu transfer onun için âdeta sonun başlangıcıdır.
Bu transferin perde arkasını onun ağzından dinleyelim: "G.Saray Başkanı Alp Yalman ile 3 milyara anlaşmıştım. Hatta imzadan 15 gün önce Yalman bana takım kaptanlığını verdiğini söyledi. Yapmayı düşündüğü transferlerle ilgili fikrimi bile aldı. Sonra 3 milyara el sıkıştık. İmza için kulübe geldim. Alp Başkan, 'Sana bir iyi, bir de kötü haberim var. Önce hangisini söyleyeyim?' dedi. Ben fark etmez deyince, 'Seni Marsilya istiyor, ne diyorsun?' dedi. Ben de G.Saray'da kalmak istiyorum, dedim. Sonra, biz sana vermeyi düşündüğümüz 3 milyarı 2'ye düşürdük, dedi. Düşünün, Erdal ve yeni yeni oynamaya başlayan Bülent'e teklif ettikleri fiyattı bu. Ben ise gol kralıydım. Başkan dedim, 3 gün evvel böyle konuşmamıştık. Bana dün dündür, bugün bugündür dedi. Şoke oldum. Biraz düşüneyim dedim. 'İstediğin kadar düşün dedi. Akşam oldu. Yurdaşen Karahasan ile Ökkeş Polat yanıma geldi. Ben onlara üçten iki buçuğa ineyim dedim. O sırada beni F.Bahçe Başkanı Metin Aşık aradı. 4 milyar teklif etti. Yurdaşen Bey bunu duyunca Alp Yalman'ı aradı. Durumu ona anlattı. Başkana bana yapılan teklifi söyledi ve benimle konuşmasını istedi. Ama başkan benimle konuşmadı. Beni yıkan o oldu. Ben de F.Bahçe'ye imza attım."
Tanju, Fenerbahçe'ye imza atar ama burada aradığı sevgi ortamını bulamaz. Hâliyle Galatasaraylı Tanju olduğu için Fenerbahçe'de tutunamaz. Soluğu İstanbulspor'da alır. Ve Türk futbolundan sessiz sedasız elini ayağını çeker.
TARIK'I DA KAÇIRDILAR AMA...
Olaylı transfer deyince Tarık Daşgün'ü unutmak mümkün mü? 1993'te G.Birliği'nden F.Bahçe'ye transfer olan Tarık Daşgün'ün hikâyesi de Türk filmlerini aratmayacak cinstendi. Sergilediği futbol ve tekniği ile F.Bahçe'nin dikkatini çeken Tarık, birçok büyük takımın transfer tekliflerine rağmen F.Bahçe'yi tercih etti.
O, G.Birliği'nde tesadüfen şans buldu. Takımın yabancıları Moshoeu, Kushe ve Kona yedikleri yemekten zehirlendikleri için, TSYD Kupası maçında zorunlu olarak forma giydi. O turnuvada en teknik futbolcu seçildi ve çıkışı bu şekilde başladı. Birçok takımdan transfer teklifi aldı. F.Bahçe de bu takımlardan biriydi. Devre arası F.Bahçe'yle bir protokol imzaladı. Sezon sonu da F.Bahçe başka bir takıma gitmesini engellemek için onu dönemin yöneticilerinden Şadan Kalkavan'a ait Büyükada'daki yazlıkta 15-20 gün rehin tuttu. O dönem üst düzey yöneticilerden siyasetçilere kadar herkesin telefonlarından bunalmıştı Tarık. Aşırı anlam yüklendi ona. Kurtarıcı olarak görüldü. Ancak ona yeni takımında ağabeylik yapacak kimse yoktu. F.Bahçe'deysem demek ki iyiyim ve başarırım, diye düşündü. Parreira, Lazaroni, Bariç ve Veselinoviç ile çalıştı. Medya, maçlardan önce ve sonra tümüyle ona yoğunlaştı. Hocalara hep o soruldu. Antipatikleşti. Oynatılsa problem, oynatılmasa problemdi. Otto Bariç döneminde onun deyimiyle kişiliğini kaybetti, basitleşti. Kadroya giremiyordu. Bir nevi idman topçusu oldu. Bir gün idman bitimi gençlerden bir futbolcu ile çalışıyordu. Bir röveşata hareketi sonrası yaklaşık 10 saniye yerde dinlenmek için kaldı. Ertesi günün gazete manşetleri şöyleydi: 'Dün âlem yapan Tarık antrenmanda bayıldı'. İşte bu, onun takımdan kopuşunu tetikleyen olay oldu. Ertesi gün Rüştü'nün düğünü vardı. O gece tüm yöneticilerin masalarını tek tek dolaşarak vedalaştı. Antalyaspor ile anlaştı. Yurt dışından dönen Başkan Ali Şen köpürdü. 'Benden habersiz nasıl böyle bir şey yapar' diye. Sonra onu Moshoeu ile takas ederek Kocaelispor'a verdi.
İNTİHAR GETİREN TRANSFER
İki kulübün birbirine düştüğü transfer hikâyelerinden en hüzünlüsü hiç kuşkusuz Nesim Özgür'ün başından geçti. Bu oyuncu için F.Bahçe ve G.Saray kapışıyordu. Bu kapışmaya oyuncunun babası dayanamayacak ve intihar edecekti.
Futbola 10 yaşında Bulgaristan'da başlar Nesim. 1989'daki toplu göçle İstanbul'a gelir ve Zeytinburnu'na yerleşir. Zeytinburnuspor'un PAF Takımı'na girer. Bir yıl orada futbol oynadıktan sonra F.Bahçe'nin profesyonel takımı ile antrenmanlara çıkmaya başlar. Fenerbahçe'nin profesyonel takımı ile bir yıl antrenmanlara çıktıktan sonra Galatasaray ona kancayı takar ve Nesim'i kaçırır. O zamanlar bilinçli olmadığı ve prosedürleri bilmediği için acemice davranır ve G.Saray'a imza atar. Büyük takımda oynayacaktır ve büyük hayalleri vardır. Futbol Federasyonu, iki takıma da imza attığı için ona bir yıl futbol yasağı cezası verir. Ceza bitince de Futbol Federasyonu onun Galatasaray'da oynaması gerektiği yönünde karar verir (Mayıs 1992).
G.Saray ile F.Bahçe arasındaki çekişme bu kadarla kalsa iyiydi. Nesim'in Bulgaristan'dan göç eden ailesi maddi sıkıntı içindeydi. Babası işsizdi. O çift imzadan dolayı ceza alınca, zaten maddi yönden sıkıntısı had safhada olan babası intihar etti. Aile bir yılda kendisini zor toparladı. Nesim, G.Saray'a da yar olamadan İstanbulspor'a transfer oldu. 6 sezon bu takımda ter döktü. Trabzonspor, Malatyaspor, Bursaspor ve Lokomotif Plovdiv takımlarında oynadıktan sonra futbolu bıraktı.
FENER'İN FATİH'İ OLAMADI
2000'li yıllarda Türk futboluna damga vuran G.Saray'ın yıldız oyuncularından biri de Fatih Akyel'di. UEFA ve Süper Kupa'yı kazanan kadrolarda yer aldı. 2001-02 sezonunda İspanya'nın Real Mallorca takımına transfer oldu. Bu takımda dikiş tutturamadı. Öyle ki hiçbir maçta forma giyemedi. Devre arası yeniden Türkiye'ye dönmesi gündeme geldi. Galatasaraylı yöneticilerle sıkı görüşmeler yaptı. Herkes yeniden yuvaya dönmesini beklerken o son anda devreye giren F.Bahçe'ye gitti. F.Bahçe'de üç buçuk sezon kaldı, fakat sadece 60 maçta forma giyebildi. Ondan sonra da oradan oraya savruldu gitti. Yanlış transferin kurbanı olmuştu.
BEHRAM KILIÇ- AKSİYON