Samanyoluhaber.com yazarı Dr. Selim Koç'un yazısı
DR. SELİM KOÇ
Âhirzamanda gelecek ve insanların ifsat ettiği dini hayatı/sünneti yeniden ihya edecek gariplerin bir imtihanı da dönemlerinde ortaya çıkacak çeşit çeşit fitneler ve fitnecilerle olacaktır. Hakkın batıla karıştırıldığı, yazılı ve görsel basının bütün imkanları kullanılarak batılın ve yalanın hak gösterildiği ve müminlerin imanlarının çalınmaya çalışıldığı böyle bir dönemde onlara yapılan ilk tavsiye, hak ve hakikate derinden bağlılık ve her türlü baskı ya da dünya menfaati karşılığında fitneye/fitnecilere ortak ve teslim olmamaktır.
Allah Resûlü nurlu beyanlarında bu çetin dönemi şöyle haber verir ve tasvir eder: “İslam, garip olarak başladı, öyle de garipliği geri dönecektir. Müjdeler olsun gariplere! Kıyamet öncesi dönemde koyu gecelerin karanlıkları gibi -insanın önünü arkasını göremeyeceği, hakkı batılı çok kolay seçemeyeceği- korkunç fitneler çıkacak. Bundan dolayı o dönemde bazı kimseler mümin olarak akşamlayacak ancak sabaha kafir çıkacak. Ya da bazen mümin olarak sabahlayacak ancak akşama kafir olarak varacaktır. O dönemde birçok kimse çok azıcık bir dünyalık/siyasî menfaati için dinini/inancını satacak, safını değiştirecektir.” (Taberânî, Mu’cemu’l-Evsat, VI/65; Heysemî, Zevâid, VII/312)
Evet, bazıları bu ağır şartlar altında sarsılıp sabah-akşam saf değiştirmeyle yüz yüze gelecek. Bazı kimseler baskı, korku ya da maddi teklifler karşısında inancını, dinini ya da dinî hizmetlerini ya da saf saf birlikte hizmet ettiği kardeşlerini satacak. İçlerinden bazıları sabahtan akşama ya da akşamdan sabaha iç içe değişimler/deformasyonlar yaşayarak ömrünü adadığı davadan kaçacak ve hatta dünyevî menfaatleri için dinini/değerlerini terk etmekle karşı karşıya kalacak.
Bu ağır imtihanlar karşısında, peygamberâne dimdik ayakta duran ve zerre kadar sarsılmayan Allah Resûlünün müjdesine mazhar garipler de çıkacak. Hor görülen, itilen ve kakılan gariplerle nasipsizlerin birbirinden ayrılma sınavı çok ağır ve acı olacak. İmanla küfür arasında anbean korkunç gelgitler yaşanacak.
İşte böyle ağır imtihanların yaşanacağı zor bir dönemde mücadele eden gariplerin/kudsîlerin, satılık inanç ve dinleri yoktur. Onların değerleri ve hizmetleri satılık değildir. O garipler, parayla, makamla, dünyevî ya da siyasî menfaatlerle satın alınamaz ve devşirilemezler. Baskı ve korkularla Hak davalarından ve Allah yolundan döndürülemezler. Onların bu fitne ve fitneciler döneminde seyahatleri iman, şüphe ve küfür arasında değil, iman, Allah’a ve Resûlüne hicret, insanlığa hizmet ve sadakat arasındadır.
Gariplerin, “Biz de Müminiz!” Diyenlerle İmtihanı
Ahirzaman gariplerinin maruz kalacağı ağır imtihan ve fitneleri dile getiren Allah Resûlü, bir başka hadislerinde onların kafirden değil, Müslümanım diyen kardeşinden daha çok çekeceğini de özellikle belirtir: “…O dönemde bazı Müslümanlar, din kardeşlerinin canını, malını ve şahsiyetini/ırzını haram olarak bilecek ve öyle sabahlayacaklar. Ancak akşama doğru bütün bu haramları helal kabul edeceklerdir. Bazen de bu haramları helal kabul ederek akşamlayacak sabahında ise tamamen değişeceklerdir.” (Tirmizî, Fiten 30 (2198))
Evet, hem Müslümanım diyen fakat aynı zamanda Müslüman kardeşlerinin kanını helal gören zalim ve katil bir gürûh! Hem Müslüman olduğunu iddia eden hem de Müslüman kardeşlerinin malını ganimet diye ilan eden gasıp bir grup. Müslümanım dediği ve İslam’a hizmet için yola çıktığını iddia ettiği halde, yalan, iftira ve karalamalarla Müslüman kardeşlerinin ırzını/şahsiyetini çiğneyen hayasız bir şirzime-i kalîl.
Allah Resûlü, ahirzaman gariplerini bu tür münafıklara ve hedeflerine ulaşmak için haramları helal gören mübahcı zihniyete karşı uyarır, bu saldırganlar ve saldırılar karşısında kıblelerini ve duruşlarını değiştirmemeye davet eder; onlara sabır ve direnç aşılar.
Gariplerin Tekfirle/Tekfircilerle İmtihanı
Enes İbn Mâlik anlatıyor. Bir gün dinî bir meseleyi kendi aramızda tartışıyorduk. Derken Allah Resûlü çıkageldi ve bizi o durumda bulunca şöyle buyurdu: “İslâm, garip olarak başladı ve ilk gurbetine geri dönecektir.” Kendisine garipler kimlerdir diye sorulunca da: “Onlar o kimselerdir ki insanlar bozulduğunda ıslah ile meşgul olurlar. Allah’ın dini hakkında tartışmazlar. Bir de tevhid ehlinden hiç kimseyi işlediği bir günahtan ötürü tekfir etmezler.” (Heysemî, Zevaid, I/111)
Dolayısıyla garipler, maddi-manevi bozulmalar yaşayan toplumu ıslah davasında dinî meseleleri tartışma suretinde ele almaz; muhataplarına tartışma ile bir katkıda bulunamayacaklarını çok iyi bilirler. “Medenîlere galebe baskı ile değil ikna iledir.” düsturundan ayrılmazlar. Bu hususta gerekli hassasiyeti kaybetmiş topluluğa karşı da İmam Azam’ın tavsiyesine uyar örnek olurlar:
İmam Ebu Hanife, oğlu Hammâd’a, itikadî konuları tartışmayı yasaklar. Onun, kendisinin de bazen çevresiyle bu şekilde müzakere ettiğini hatırlatması üzerine, "Biz tartışırken, aman karşı tarafı küfre nispet ederiz endişesiyle, kafamızda kuş varmış da uçacakmış gibi konuşuyoruz, oysa siz, pervasız/dikkatsiz davranıyorsunuz." der.
Garipler, ne yaşarsa yaşasın tekfiri (başkalarını küfre nispet etme) asla bir yöntem olarak kullanmaz; fitnelerin kol gezdiği bir dönemde fitne unsurunun bir parçası olmaz, fitneleri köpürtmez ve fitnecilere yeni imkân ve fırsat alanları açmazlar.
Müslümanım diyen bir kimsenin, kendi din kardeşini hatalarından ve sahip olduğu farklı düşüncelerden dolayı tekfir etmesi ve buna dayanarak onun canını ve malını helal görmesi hatta canına kastetmesi ve malına-mülküne el koyması Kur’ân ve Sünnet ile asla bağdaştırılamaz. Yalan ve iftiralarla, kardeşlerine itibar su-i kastı düzenlemesi ve onları ötekileştirmesi ve hatta düşmanlaştırması, bir Müslümanın imanıyla ve şahsiyetiyle asla telif edilemez. Hele hele böyle bir şenaat ve denaati işlerken nasların ve dinî değerlerin kullanılması asla tecviz edilemez. -Sebep ne olursa olsun- böyle yapanlar Kur’ân’ın ayetlerini ve Allah Resûlünün beyanlarını hafife almış ve onlar ile alay etmiş olurlar.
Allah Resûlünün başka hadislerinde beyan buyurduğu gibi bu durumda karşı taraf kafir ya da dalalette değilse o söz söyleyenlere döner. (Bkz. Müslim, İman 26; Ebû Davud, Sünet 15) Ne acıdır! Kelime-i şehadet getirdiği, namaz kılıp oruç tuttuğu halde, Müslüman kardeşini tekfir ettiği için ebedi saadetini kaybedecek kişinin ibretli sonu.
Evet, garipler canlarıyla, mallarıyla ve din kardeşleriyle çeşitli imtihanlara/fitnelere tabi tutulacak. Onlar bu fitneler/tekfirler karşısında üsluplarını bozmayacakları gibi “mukabele-i bi’l-misil zalim kaidesine” de başvurmayacak; imanlarını tehlikeye atmayacaklardır.
Hakiki Gariplere Gurbet Yoktur!
Bütün peygamberler gibi Hz. Musa (aleyhisselâm) da çeşit çeşit fitnelere/imtihanlara tabi tutulur. Hataen öldürdüğü kişi yüzünden Mısır’ı terk etme zorunda kalır. Kızıl denizi ve Sina çölünü geçip Medyen’e ulaşır. Ancak ne barınacak bir ev ne kendisine sahip çıkacak bir el ne de ne yiyecek/içecek hiçbir şeyi yoktur. Hasta, yorgun ve bitkinlikten üzerine ağır bir gurbet çöker. Rabb’ine şöyle münacatta bulunur: ‘Ya Rabbi! -Doğrusu burada garip, yalnız ve sahipsiz durumdayım.- Bana indireceğin/göndereceğin her hayra muhtacım!’ (Bkz. Kasas, 28/24) Bunun üzerine kendisine şöyle hitap edilir: ‘Ya Musa! Yapayalnız olan kimse, Benim gibi dostu olmayan kimsedir. Hasta kimse ise, Benim gibi bir tabibi olmayan kimsedir. Garip ise Benimle arasında hiçbir muamele olmayan kimsedir.” (İbn Kayyim el-Cevziyye, Medâricu’s-Sâlikîn, III/186)
Çok geçmeden yaptığı azıcık bir iyiliğin karşılığında Hz. Şuayb ile buluşturulur. Böylece hem güven içinde kalabilecek bir yere hem karnını doyuracak bir işe hem de on yıl sonra evleneceği bir eş adayına kavuşturulur. (Bkz, Kasas, 28/25-28)
Hz. Musa’nın bu ilk hicreti on yıl sürer. Bu zaman zarfında yaşadığı yokluklar, hicret yurdunda çektiği çile ve sıkıntılar adeta O’nu nübüvvete hazırlar; dönüş yolunda peygamberlikle serfirâz kılınır. O güne kadar Firavun tarafından ezilen İsrailoğullarına/Hz. Musa’nın gariplerine kurtuluş kapıları açılır. Hz. Musa’nın Mısır’dan hicretiyle başlayan Firavun ve yandaşlarının helak edilmesi ve mukaddes toprakların fetih süreci daha da yaklaşır.
Gerçekten iç içe farklı gurbetler ve gurbeti farklı duyuşlar söz konusu. Gurbetlerde/hicretlerde ne sırlar saklı. Onun için özünü iman ve ihsan şuuruyla donatmış Rahman’ın has kulları için gurbet ve gariplik hiç bahis konusu değildir. Bu ufka yükselen ve her an Rabb’iyle halvette olan hâl kahramanları için gurbet yoktur. Onlar, beşer olmanın gereği bazen üzerlerine çökebilecek gurbeti, onun çile ve meşakkatlerini, birbirleriyle sağlam bir tesanüd/dayanışma, Kur’ân, evrad u ezkâr, va’di ilahî ve Allah Resûlü’nün örnek hayatı ve müjdeleriyle izale eder ve hakiki vuslata/miraca çevirirler.
Sonuç
Evet garipleri selamlayan ve özel olarak müjdeleyen Allah Resûlü onları bekleyen tehlikeleri ve imtihanları da haber verir. Bununla onları hem davaya sarılmaya motive eder hem de karşılarına çıkacak fitneleri nasıl aşabilecekleri konusunda tavır ve duruş dersi verir. Biz de yazımızı O’nun müjde üslubuyla bitirelim.
Müjdeler olsun gariplere! Müjdeler olsun, gurbetlerini imana, yakîne ve kurbete çevirenlere! Selam olsun, bütün fitnelere, fitnecilere ve karşılaştıkları düşmanlıklara rağmen kendisini insanlığa adayan, adanmış ruhlara! Müjdeler olsun, maddi her şeyinden koparıldığı halde maneviyatından, Allah ve Resûlünün davasından koparılamayan, insanlıktan asla uzaklaştırılamayan gariplere!
Müjdeler olsun! Bin bir çile ve meşakkatle gittikleri hicret diyarında geride bıraktıkları masum ve mazlum kardeşleri garipler için uluslararası platformlarda maddî-manevî ve hukukî mücadele veren yiğitlere. Kavlî dualarının yanında fiili dualarını ihmal etmeyen dertli sinelere.
Selam olsun! Hicrete niyet ettiği halde ülkesinden çıkamayan ve karınca-kararınca mazlum ve mağdurların açlıklarına/yokluklarına derman olmaya çalışan Hızırlara.. Allah için çekenlerin imdadına koşmayı vazife bilen ve aksatmayan kudsîlere. Yuuh olsun, elleri kurusun, onların masumane yardımlarını engellemeye çalışan insanlıktan mahrum, vicdansız ve insafsız sözde yetkililere!
Müjdeler olsun, hapiste ya da dışarıda Allah’ı dost edinen, O’nu dertlerine tabîb bilen ve çektiklerini Rabbinin kendilerine muamelesi olarak lütuf kabul edebilen çilekeş irfan erlerine!
Allah bu garip alperenlerini en kısa zamanda sahil-i selamete çıkarsın, yaşadıkları bütün gurbetlerini bahar sevinciyle taçlandırsın.