Türkiye 24 Temmuz Basın Bayramı’na hapisteki onlarca gazeteci, baskı ve sansürün gölgesinde girdi. Gazeteciler ve meslek örgütleri, sosyal medyaya getirilen yeni düzenlemenin koşulları daha da kötüleştireceği görüşünde.
Türkiye, Basın Bayramı olarak kutlanan 24 Temmuz’a hapisteki yüze yakın gazeteci, ülkeyi basın özgürlüğü sıralamalarında son sıralarda gösteren uluslararası raporlar, baskı ve sansür atmosferinin gölgesinde girdi. Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü'nün (RSF) 2020 yılı verilerine göre bu yılın sadece ilk altı ayında 52 gazeteci gözaltına alındı, 19 medya çalışanı hapis cezasına mahkum edildi, 16 gazeteci ise tutuklandı. Son verilere göre Türkiye'de şu an 93 gazeteci hapiste.
"Ancak acı bir şaka olabilir"
RSF Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu'na göre 24 Temmuz'u bir Basın Bayramı olarak kutlamak gerçek anlamda gazetecilik yapmak isteyenler açısından "ancak acı bir şaka" olarak algılanabilir.
DW Türkçe'nin sorularını yanıtlayan Önderoğlu, "Türkiye'de gazetecilik, eleştirel, bağımsız gazetecilik açık şekilde dışlandı ve bugünkü iktidarın gözünde de bir düşman işi, Türkiye'yi zor sokmaya dair bir meşguliyet ya da milli olmayan yerli olmayan anlamına geliyor. Dolayısıyla devlet kurumları yaptıkları açıklamalarda milli ve yerli gazetecilik temasına vurgu yapıyorlar. Bu gazeteciliği yaptığınızda herhangi bir şekilde iktidarı, yanlış uygulamaları, ekonomide kayırmacılığı haber yapmamanız anlamına geliyor. Türkiye'nin zarar görmemesi için bunlara dokunmamanız gerekiyor. Oysa ki en yerli ve en yurtsever olabilecek mesleklerden biri olan gazetecilik, ancak özgür bir şekilde yapıldığında olur” diye konuştu.
Sansürün artmasından korkuluyor
24 Temmuz’un bayram olarak kutlanmasının altında Osmanlı döneminde basına sansür uygulamasının İkinci Meşrutiyet ile birlikte 24 Temmuz 1908’de sona ermesi var. Bu sebeple bu gün "Türkiye'de Türk basınında sansürün kaldırılmasının yıldönümü" olarak kutlanıyor. Ancak gerek meslek örgütleri gerekse gazeteciler sansürün boyutunun daha çok artacağına yönelik işaretler olduğunu belirtiyorlar.
Öyle ki TBMM gündeminde olan ve gelecek hafta yasalaşması beklenen yeni sosyal medya düzenlenmesinin internet gazeteciliği üzerinde ciddi bir baskıya sebebiyet verebileceği ve sansürün önünü açabileceği endişesi var. Özellikle mahkemelere hızlı bir şekilde içerik kaldırma ve erişim engeli yetkisinin bu yasa ile verilmesi endişeleri arttırıyor.
"Bu hafızayı silmek demek"
Bianet Genel Yayın Yönetmeni Nazan Özcan'a göre yasayla beraber internette hükümetin iktidarın hoşuna gitmeyen tüm haberleri yok edilebilir. DW Türkçe'ye konuşan Özcan, "Bu bir ülkenin hafızasının ve gerçeğin silinmesi demek. Bu korkunç bir fikir. Bu bir tek gazetecilere zararlı olmayacak. Yurttaşlara da zararlı olacak. Düşünsenize birini araştırıyorsunuz ama o insan hakkında bilgi edinemiyorsunuz. Bu gerçekten bir hafızayı silmek ve gerçekleri tümden yok etmek demek" dedi.
Ancak gazeteciler, sosyal medya düzenlemesiyle koşullar her ne kadar ağırlaşsa da bunun gazeteciliğin pes etmesiyle sonuçlanmayacağını belirtiyor.
"İnternette sansür girişimi ters tepebilir"
Dijital medyadan program yapan gazeteci Yavuz Oğhan’a göre internete yönelik bu tarz sansür girişimleri ters tepebilir. DW Türkçe'nin sorularını yanıtlayan Oğhan, "Ben 30 yıldır yapıyorum bu mesleği. Belli zamanlarda belli iktidarlar ve güçler medya üzerinde güç kullanmaya çalıştılar. Hiç bu
kadarını yaşamadım. O zamanlarda da bir çıkış yolu vardı. Ben umutsuz olanlardan değilim hep bir çıkış yolu olacağını düşünenlerdenim. Özellikle bu dijital dünyada bu tip baskıların, sansür girişimlerinin ters tepeceğini düşünenlerdenim. Uygulamasının pek kolay olmayacağını düşünenlerdenim. Bu günler de geçecek. Birçok siyasi iktidar bir çok uygulama yaptı. Bu uygulamalar sonra değiştirildi. Dünyanın bu halinde o sansürü uygulamak isteyenler kendi siyasi amaçları için insanların düşünmesini ve ifade etmesini engellemeye çalışanlar kendileri bir düşünmeleri lazım" diye konuştu.