Geçmişten gelen ders, sohbet ve kitap müzakere kültürü

Samanyoluhaber.com yazarlarından Numan Yılmaz Yiğit, yeni köşe yazısını "Geçmişten gelen ders, sohbet ve kitap müzakere kültürü" başlığı ile kaleme aldı.
Bazı konular var ki ne kadar üzerinde durulsa değer. Bilhassa inanç, düşünce ve kültür hayatımız adına hayati önem arz eden konuların sık sık tekrar edilmesinde zaruret vardır. Bilinen konuların dile getirilmesi bazılarına klasik, bazılarına da sıradan bir tekrar gibi gelebilir. Varsın öyle olsun. Belki de bazıları için böyle bir hatırlatma faydalı olur. Belki de bazılarının meseleyi gündeme almasına, hayata geçirmesine vesile olur. Konu kitap okuma, ders ve sohbet kültürünü/geleneğini terk etmeme, canlandırma ve sürdürme. Bir sonraki adım da bunu gelecek nesillere aktarma. Her şeye rağmen. Bu tarz bir giriş bana biraz Cuma namazı hutbesinde hocalarımızın konuya başlamadan önce “Hutbemizin mevzuu” demeleri gibi geldi ama olsun.

Geçmişteki Hizmet kazanımlarını yeni nesillere aktarma adına bunun yerine getirilmesi gereken mühim bir görev olduğunu düşünüyorum. Zannediyorum siz de aynı kanaati paylaşıyorsunuzdur. Şimdilerde düzenli yapılan ders ve sohbetlerde tabii ki ders, sohbet, kitap okuma ve müzakere yapılmaktadır. Fakat bunun bir vazife gibi değil de ibadet neşvesiyle yapılması daha da yaygınlaştırılarak aileyi ve misafirlikleri de kapsayacak şekilde sosyal hayata yayılması gibi konular üzerinde bilhassa daha ciddi durulmasının gerektiği kanaatindeyim.

Hizmet insanı evvelinde oldukça sınırlı sayıda yapılan beraber kitap okumaya, ders ve sohbet geleneğini aldı, devam ettirdi, genişletti ve onun bereketiyle bugünlere kadar geldi. Hani Akif merhum der ya:

“Hani ashâb-ı kirâm ayrılalım derlerken 

Mutlaka sûre-i ve’l-asr’ı okurmuş bu neden?”

İşte bunun gibi, o dönemlerde de Hizmet insanı ne zaman bir araya gelse bir kitaptan kısa da olsa bir bölüm okur, müzakere etmeden ayrılmazdı. Bir kitabın okunduğu o sohbet meclislerinde her şey his, hevasattan daha çok bir esasa bağlanırdı. O mübarek atmosferde kitaplar eşliğinde yapılan ders ve sohbetlerde katılımcılara ilim, ibadet, ahlak dersleri verilirdi. İnsanlara, eşya ve hadiselere “İman Nazarı” ile bakabilme öğretilirdi. Bu mekanlarda ders ve sohbetlere katılanlara başta nefsine ve ailesine, topluma iyi, yararlı, hayırlı birer insan olma yolları gösterilirdi. Allah, peygamber, insan sevgisi anlatılırdı. Yaşama değil, yaşatma ideali işlenirdi. Onun için vatan sathına yayılan kitap okuma meclisleri ülke ve insanımızın ilim, irfan ve fikir hayatına, imanla yeniden dirilişine büyük, önemli katkılar sağlamıştır. İnsanımız din adına mahrumiyetlerin yaşandığı uzun bir aradan sonra evlerde küçük gruplar halinde bir araya gelerek ders ve sohbetlerde kitap okumuş, Allah ve peygamberden, dine, vatana, millete hizmetten konular etrafında müzakereler yaparak manevi değerlerine olan hasretini gidermiştir. Sağcı, solcu, milliyetçi, dinci, dinsiz, halk, okumuş, aydın, zengin, fakir kim varsa, gelen herkes “Allah’ı bilme ve sevme, O’nun rızasını kazanma” ortak paydasında bir araya gelerek insanlık, kardeşlik dersleri almış, yeniden kardeş olduklarını hatırlamışlardı. Bu ders ve sohbet meclisleri insanımıza kitabı, okumayı, ilmi, âlimi sevdirmiş, ilim meclisleriyle manen disipline olmuşlardı. Ders ve sohbet atmosferinde okunan kitap, müzakerelerde dile getirilen hususlar adeta bir pota gibi insanımızı içinde eritiyor, kaynaştırıyordu. O ders ve sohbetlerde ortak hedefler ön plana çıkıyor, insanlar sırf Allah için şahsi enaniyet, gurur, kibir, öne çıkma, üstünlük kurma ve tahakküm etme, riya ve gösteriş gibi nefis ve hevaya dair yönlerini geri planda tutabiliyorlardı. Yani bir bakıma ders, sohbet ve müzakereli okumalar cemaatle eda edilen namazlardan sonra Hizmet ve Hizmet insanının en önemli kavâmesini (ana direğini) oluşturuyordu.

İstişarelerde zaman kaygısı olmaksızın bir konu veya kitaptan bir bölüm geçiştirilmeden enine boyuna okunurdu. Bir iki saat adamakıllı okunan kitap, yapılan ders, sohbet akıllara nur, kalplere itminan ve huzur, ruhlara inşirah, hislerimize itidal, mantık ve muhakememize istikamet, hal ve davranışlarımıza da sîbğatullah çalardı. Onun içindir ki Hocaefendi sık sık “Sohbet-i Canan” vurgusu yapardı. Yoksa bu kadar istidatlı, kabiliyetli insanı bir arada tutma, onları hayırlı bir iş istikametinde yönlendirme mümkün olmazdı. Bu da ancak kâmil manada yapılan ders ve sohbetlerle kalplerde Allah’ın iyi duyurulmasıyla mümkündü.

Ziyaret ve misafirliklerde yemek yenildikten, çay kahve içildikten, hal hatır sorulduktan sonra bir kişi bir kitap getirir, oradaki en ehil kişi kimse onun eline verir ve mutlaka bir ders yapılırdı. Bazen de işin ehli biri orada varsa veya olmasa da en iyi bilen kimse ona bir soru sorarak Allah’ı anmaya vesile olacak bir ortam oluşturulurdu. Bu hal ve vaziyet o ziyarette bulunan gençlere, çocuklara, yetişkin kadın ve erkeklere kitap okuma, ilim meclisleri oluşturma, ders ve sohbet kültürü hakkında bir mesaj, bir örnek teşkil ederdi. X ve Y kuşağı, Z neslinin şuuraltına onlarla beraber oldukları ortamlarda bu konuda şayet sık sık böyle bir görüntü nakşetmezlerse korkarım bizler bir araya gelip kitap okuyan, sohbet ve dersler yapan son kuşak olmuş olacağız.

Diğer taraftan bu güzel geleneğin ahlaki kazanımları Hizmet insanının hal ve keyfiyetine de yansırdı. Bu ders ve sohbet atmosferi insanlarda Allah’a, insanlara, karşılaştıkları/yaşadıkları olaylara karşı bir “Duruş” kazandırırdı. Ortalama olarak hemen hemen herkes herhangi bir olaya aynı açıdan bakabilir, ortak noktalarda buluşabilirdi. Yani hedef ve maksatta tevhit, birlik beraberliğin altyapısını oluşmasına vesile olurdu.

Bütün bunlarla birlikte kitabın okunup müzakere edildiği meclisler Hizmet insanları için kalben, ruhen nefes aldıkları manevi bir atmosfer ortamı oluştururdu. Zira ders, sohbet, kitap okuma halkaları, ilim ve zikir meclisleri gibi birliktelikler hadiste de ifade edildiği gibi “Allah’ın sekine indirdiği, rahmetiyle kuşattığı, meleklerin tavaf ettiği, Cenab-ı Hakk’ın mele-i âlâ nın sakinlerine andığı, hoşnut ve razı olduğu birlikteliklerdir.” (Ebu Davud, Salât 349). Bu emsal meclislerde sâlih insanlarla beraber oturup kalkan, onları sevenlerin -kul hakları müstesna- Allah’la aralarındaki günahların affedileceğine işaretle şaki yani cehennemlik olmayacakları müjdesi yine hadis-i şeriflerde zikredilmektedir. (Buhari, Daavât 66). Böylesine manevi şehrayinlere vesile olan manevi bir atmosferin kalp ve ruh hayatına etki etmemesi düşünülemez.

Böyle bir ortam oluşturmak pek çok hayrın kapısını açacağı gibi pek çok şerrin de önünü alacak bir set oluşturacaktır. Zaman Allah’ı ve Allah’la ilgili meseleleri müzakere ile bereketlenecek, gıybet, dedikodu ve malayani şeylerle boşa geçirilmemiş olacaktır. Bu yönüyle bu ahlakı sürdürme hem celb-i menafi (faydalı şeyleri elde etme) hem de def-i mazarrat (zararlı şeylerden korunma) adına oldukça mühim bir vazife ifa edecektir.

Bu duygu düşünceden hareketle bir hususun hatırlatılması gerektiği kanaatindeyim. Her mümin için olduğu kadar Hizmet Hareketi ve her Hizmet insanı için de ders, sohbet ve müzakere ile zenginleştirilen kitap okuma kültürü sadece gelecek nesillere devredilecek bir miras değil, aynı zamanda bir hayat memat meselesidir. Bu da ancak temsil ve uygulama ile mümkündür. Bu bizler için devam ettirilmesi gereken hayati bir ihtiyaç, Z kuşağı için kazandırılması gereken zaruri bir kültür/gelenektir.

Öncelikle kudve (önder) özelliği taşıyan şahsiyetlerin bizatihi arkasındakilere örnek olmaları gerekmektedir. Çevresindeki insanların onları kitapla, kitap okuma ile meşgul olurken müşahede etmeleri oldukça önem arz etmektedir. Bulundukları meclislerde ilk iş olarak ilmi, irfanı önceleyip kitap müzakeresini esaslı bir prensip olarak kabul etmeleri, kendileri veya ehil bir kişiye bu önemli vazifeyi yaptırmaya özen göstermeleri bu güzel ahlakın müteselsilden tabana kadar ulaşmasında etkili olacaktır. İlim irfan sahibi olan kişilere gösterilen ihtiram ve saygı insanlarda hem ilgililere hem de Allah’a ve Peygamber’e saygı, hürmet şeklinde geri dönecektir. Hizmet mekanlarında, kültür merkezlerinde, akademi emsal kurumlarda halka açık Risale, Hocaefendi külliyatından, tefsir hadis derslerinden, ilmihal ve Kur’an derslerine kadar pek çok ders, sohbet ve müzakereli okumaların organize edilmesi öndeki kudve şahsiyetlerin ilgi, alaka ve teşvikleri nispetinde gelişecek ve devam edecektir.

Topluma rehberlik yapan büyüklerin şartların müsaitliği ölçüsünde ziyarete gittikleri yerlerde, misafirliklerde unutulmaya yüz tutan bu güzel hasleti ihya etmek için fiilen adım atmaları gerekmektedir. Ev sahipleri, anne babalar evlerine değerli bir bilen misafir geldiği zaman bunu fırsata dönüştürmeye çalışmalı ve hemen bir sohbet sofrası kurmayı planlamalıdır. İşte bu çocuklarımıza bırakılacak önemli bir kültür mirası olacaktır.

Hizmet insanı olarak kendi kültür mirasımızı bilmek, öneminin farkında olmak, sonra da onu geliştirerek hem korumak hem de gelecek nesillere aktarmak zor olsa da imkânsız değildir. Yeter ki öndeki kudve ve anne babalar bu şuurda olsun.
14 Ekim 2025 11:00
DİĞER HABERLER