Gelenekten beslenen değerler

Samanyoluhaber.com yazarlarından Abdullah Aymaz yeni köşe yazısını 'Gelenekten beslenen değerler' başlığıyla kaleme aldı.
Bir önceki yazımda belirttiğim üzere 14 Ekim 2025’te Berlin’de düzenlenen “Berlin’de Hizmet – Sivil Toplumu Birlikte Şekillendirmek” başlıklı toplantıda uzmanlar, Hizmet Hareketi’nin çoğulcu demokrasilerdeki yeri, eğitim ve diyalog çalışmaları ile “sivil İslam”ın teolojik zemini üzerine tartıştı. Genel hava, dinî topluluklar, siyaset ve sivil toplum arasında köprü kurma iradesi ve içeriksel netleşme isteğiydi. Toplantının amacı; katılım pratiklerini görünür kılmak, tartışmaları açık yürütmek ve etik temeli berraklaştırmaktı.

Merkeze konulan çerçeve; kararların istişare, eleştiriye açıklık ve şeffaflıkla alınması oldu. “Önemli bir ilkemiz istişaredir; ortak müzakereyle karar almak,” diye konuşan Ercan Karakoyun, hareketin tek tip bir yapılanma olmadığını vurguladı: Almanya’da daha federal, ABD’de iletişimi güçlü, Birleşik Krallık’ta mütevazı, Fransa’da ise daha merkezi bir görünüme işaret etti. Pratikte öncelikli başlıklar arasında antisemitizmle mücadele öne çıkıyor; Müslümanların Yahudi-Müslüman diyaloğunda özel bir sorumluluk taşıdığı, bu çabanın çoğunluk toplumuna da seslendiği belirtildi. Karakoyun, Hocaefendi’nin çağın meselelerine zamanın şartlarına uygun bir yorum geleneğini benimsediğini; farklı düşünenlerle diyaloğu öncelediğini, mahkûm edici dil yerine toplumsal faydaya yönelen etik motivasyonu öne çıkardığını ifade etti.

Teolojik yerleşim tartışmanın omurgasını oluşturdu. Dr. Arhan Kardaş, Hizmet’in İslam’ın tecdit geleneğinin bir devamı olduğunu söyledi: Profilin Kur’an, hadis ve kültür mirasımıza dayandığını; odağa iman, ibadet ve ahlâkın alındığını belirtti. “Sivil İslam”ın, “siyasal İslam”ın görünürlük ve güç arayışına değil, insanın kemaline yöneldiğini; adaletin mutlak ilke olduğunu vurguladı. Kardaş, hareketin on iki temel değerini dini kaynaklara dayalı olarak sistematik biçimde ortaya koyacak bir yayının hazırlık aşamasında olduğunu da duyurdu. Salon katkılarında, Kur’an’daki ana odağın erdem, adalet ve merhamet olduğu; normatif ayrıntıların görece sınırlı kaldığı hatırlatıldı. Yusuf kıssası, azınlık konumunda topluma fayda üretme ve sorun çözme açısından bir entegrasyon modeli olarak anıldı. Din araştırmacısı Paul Weller, din-devlet ayrımına yönelik net tavrın ender ama önemli bir duruş olduğuna dikkat çekti. Christoph Bultmann’ın “Tanrı evreni sevginin tezgâhında dokudu” ifadesi, sevgi-adalet dengesinin etik merkezini çarpıcı bir metaforla özetledi.

Berlin ölçeğinde pratikler somutlaştı: Kültür merkezleri düşük eşikli ve büyük ölçüde gönüllülük temelli çalışıyor; değer odaklı ve pedagojik yaklaşım belirgin. Koordinatör Sevda Akçuru, çocukluk çağından başlayan, polis gibi yerel paydaşlarla yürütülen işbirlikleri sayesinde radikalleşme karşısında koruyucu etki ürettiklerini söyledi. Hafta sonu ve tatil programlarından değer eğitimine, dinlerarası projelere uzanan yelpaze aktarıldı. Buna karşı  sivil altyapı üzerindeki baskı da gündeme geldi: Kullanılan bir mekânın başka bir İslami kuruluş tarafından satın alınması sonrası tahliye süreci yaşandığı, acil yer arayışının sürdüğü belirtildi. Kentle kurulan görünür bağlar ise gündelik formatlarla güçleniyor: okuma günleri, kütüphane buluşmaları, Noel yemekleri ve iftar davetleri. Özgül Çevik, odağın baştaki örtüye değil, başın içindeki birikim ve yetkinliklere yönelmesi gerektiğini söyledi.?

İç tartışma kültürü de masadaydı. İletişim danışmanı Dieter Schöffmann, göçmen topluluklar içindeki özel ayrımcılık biçimlerini eleştirerek damgalama yerine olgulara dayalı konuşma çağrısı yaptı. Pariter yapılar adına derneklerin siyasi tercihlerle dışlanamayacağını, burada “demokratik tartışma”nın şart olduğunu belirtti; şiddetsiz ama kararlı bir kamusal müzakere diline ihtiyaç olduğunu söyledi.

Eğitim alanı pratik yanıtların laboratuvarı olarak öne çıktı. Okul müdürü Bünyamin Baykuş, başarıyı ekip çalışması, kısa iletişim hatları ve açık kapı kültürüne bağladı. Okulun giderek çeşitlendiğini, Türkçe dışı ana dile sahip öğrencilerin çoğunluğa ulaştığını paylaştı. Din özgürlüğü ile eğitim yükümlülüğü arasındaki dengeyi ise ders aksatmadan herkesin kullanabildiği “dinlenme odaları”yla kurduklarını anlattı. Baykuş’un “Sadece aklı değil, kalbi de beslemek gerekir” vurgusu, eğitim-öğretim misyonuyla uyumlu bir pedagojik ilke olarak öne çıktı.

Sonuç olarak Berlin’deki toplantı şu mesajı verdi: Hizmet, geleneğe kök salmış, değer odaklı bir yenilenme pratiği olarak eğitim, diyalog ve önlemeyi birlikte düşünüyor; demokratik tartışmadan kaçınmıyor. Sevgi ve adalet merkezli etik duruş, antisemitizmle mücadele, dinler arası işbirliği, düşük eşikli çocuk-gençlik çalışmaları ve şeffaf okul yönetimi gibi somut alanlarda karşılığını buluyor. Panelistlerin işaret ettiği yol haritası; temel değerlerin yazılı olarak sistemleştirilmesi, kamuya daha fazla açılma ve çatışmaların olgular üzerinden yürütülmesi. Kısacası, ilkeler projeye dönüştüğünde ve bu ilkeler için tartışmaya da hazır olduğunda, sivil toplum büyüyor.
21 Ekim 2025 10:04
DİĞER HABERLER