21 yüzyıla geldik ve çağımızın bir adı da “ bilim çağı”. Ama ne gariptir ki gündemimize girmeyen bir soru var: Bilimsel düşünce ve anlayışın neresindeyiz?
Ülkemizde kısmen küçük boyutlarda bir elin parmağını geçmeyen takdire şayan çalışmaları bir kenara itersek ülkemizde bilim merkezleri bulunmuyor.
İTÜ de Deneme Bilim Merkezi, Ankarada Feza Gürsey Bilim Merkezi gibi öne çıkan küçük bilim merkezi uygulamaları yakın zamanda görüldü.
Bu yıl içerisinde açılan İstanbul İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi açılmasını önemli bir gelişme hatta tarihi bir olay olarak görüyorum. 800 kadar eserin (buluş) sergilendiği bu müzeyi özellikle gençlerin gezmesini öneriyorum. Gülhane Parkı içerisinde Has Ahırları binalarında kurulan müze, TÜBİTAK, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA), Frankfurt Goethe Üniversitesi Arap İslam Bilimleri Tarihi Enstitüsü ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi arasında imzalanan protokol çerçevesinde kuruldu. Aslı Frankfurt’ta bulunan bu müzeyi gezince sanılanın aksine çoğu buluşlarda Türk-islam imzasının bulunduğunun farkına varıyoruz. Batının gerçekte bilimi bizden aldığını daha iyi anlıyor ve kendimize olan güvenimiz artıyor.
Şimdilerde ise gerçek anlamda dışarıda gördüğümüzde hayıflandığımız boyutlarda ciddi ve gelişmiş boyutlarda Bilim Merkezi çalışmalarına başlanmış olmasının heyecanı var. Bu güzel yarışta Kocaeli Büyükşehir Belediyesi bir adım önde görünüyor, SEKA Bilim Merkezi Projesini yürütüyor, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Stratejik Planlarına almış durumda, TÜBİTAK’ta Bilim Merkezi Projelerine Destekte bulunacağını açıkladı, bu çağrısını geçen aylarda büyükşehir belediye başkanları, büyükşehir valileri ve büyükşehir sanayi ve ticaret başkanlarına Ankarada bilgilendirme toplantısı ile duyurdu. (http://www.tubitak.gov.tr/home.do?ot=5&rt=&sid=0&pid=&cid=9419)
Nihayet, ülkemizde Bilim merkezlerinin açılmasına karar verildiğini haber aldık. Bilim merkezlerine TÜBİTAK öncü olacakmış. Umarız bu teşebbüsler gerçekleşir, hayat bulur.
İsterseniz konuyu ilgili adresteki açıklamadan aktaralım.
“Bilim ve teknoloji merkezleri her yaştan farklı birikime sahip insanları bilimle buluşturmak, bilgiyi kaynağından öğrenmelerini sağlamak ve bilime olan merakı tetiklemek üzere tasarlanmış deneysel ve uygulamalı merkezlerdir.
Bilim merkezleri, kişilerin tüm duyularına hitap eder ve isteyene okuyarak, isteyene dinleyerek, isteyene uygulayarak yani dokunarak öğrenme fırsatı sunar. Bilim merkezlerinin amacı tüm bilgileri tam anlamıyla vermek değil, kişilerin bilime karsı olan ilgilerini artırmak ve dikkatlerini çekebilmektedir. Kısaca bu merkezler duyular yoluyla sezgiyi harekete geçirir ve yaratıcılığı kışkırtır. Bilime katkısının yanı sıra, bu merkezler bulundukları coğrafyanın tarih ve kültürünü de sergiler. Bilim ve sanatın birlikteliğidir. Çünkü bilimsel bilginin sunulması yaratıcılık ve sanatsal bir bakış açısı gerektirir.
Bilim merkezleri, günlük olaylara bilimsel bir bakış açısıyla yaklaşabilme yönünde bir ufuk açmaktadır. Herkesin yaratıcı düşünebileceğini ve yaratıcı düşünme becerilerini geliştirebileceğini göstermektedir. Özellikle küçük yaştaki ziyaretçilerin kendi başlarına karar verebilen ve sorumluluk sahibi bireyler olmalarına katkı sağlamaktadır.
Bilim merkezleri, sadece içerikleriyle değil, mimarileriyle, yeşil alanları ve kullanım amaçlarının çeşitliliğiyle de cazibe merkezi olma özelliği taşımaktadırlar. Geniş giriş ve bekleme salonları, yüksek tavanlarıyla, ziyaretçilere rahat bir ortam sunmaktadırlar. Henüz bilim merkezinin içerisine girmeden ziyaretçileri karşılayan etkileşimli açık hava sergileri, onları bilimin gizemli dünyasına davet eder.
TÜBİTAK, Türkiye’de bilim merkezlerini yaygınlaştırarak bilimsel düşüncenin gelişmesini ve bilim kültürünün yaygınlaşmasını, topluma düşünen ve sorgulayan öncü bireyler kazandırmayı, topluma yeni bir vizyon kazandırarak, Türkiye’deki bilimsel birikime ihtiyaç duyduğu sıçramayı yaptırmayı amaçlamaktadır.” (http://www.tubitak.gov.tr/home.do?ot=5&rt=1&sid=934&pid=461&cid=9420)
Şehirlerimizde Bilim Merkezlerinin hayata geçmesi ile özellikle gençlerde bilim merakı ve heyecanının artacağında şüphe yok. Bu kadar önemli bir gelişmenin basınımızda yeterince yer almaması ilginç. Bir mankenin hayatından abes bir ayrıntıya bile geniş yer veren basınımızın bilimden ne kadar uzak kaldığının bir göstergesi olsa gerek. Basının toplumun aynası olduğuna göre, bu acıklı durum, gerçekte bilimi hayatın içine çekemediğimizin açık bir göstergesi diye düşünüyorum. Dolayısıyla bu tür faaliyetlerin önemini bir kere daha vurgulamak istiyorum.
Her şeyin Batıda geliştiği ve bulunduğu telkini ile büyüdük. Biz üretemeyiz icat edemeyiz önyargısı hakim oldu yaygın bir şekilde. Beceri yerine bilgi önce çıkınca; tek seçenekli testlere dayanan eğitim hakim oldu.
Mevcut sınav sistemi yüzünden tüm gençlerin heyecanı buluş tutkusu ve yenilik yapma yerine OKS yada ÖSS sınavlarında başarılı olmaya odaklanmaktadır.
Anne ve babalar olarak en değerli varlığımız çocuklarımızdır. Halbuki sınav odaklı mevcut eğitim sisteminde çocuklarımızın “en değerli” varlığı olan merak duygularının öldürüldüğünü dolayısıyla onların birer “yaşayan ölü” haline geldiğinin pek de farkında değiliz
Gençlerimizin adeta bilimden ve okumaktan nefret eder hale gelişi iyi tahlil edilmeli. Kağıt üzerinde “ihtiyaca” değil “tekrara” dayalı eğitimle gençlerimizin bilimden koparıldığını unutmayalım. Bu açıdan baktığımızda gençlere bilimin sevdirilmesi adına “Bilim merkezlerinin” kurulması önemli bir adım teşkil etmektedir. Bilim merkezleri kurulduğu şehirlerde o şehri taçlandıran; geleceğimize, gençliğimize ışık tutan en önemli bir merkezler haline gelecektir.
Sonuç olarak TÜBİTAK’ın desteklediği bu projeye, bilgi çağının insanını yetiştirmek, buluş tutkusuna sahip, bilime meraklı gençler yetiştirmek adına destek vermeliyiz. Sadece belediye başkanları değil bu kurumları şehirlerine kazandırmaları için şehrin ileri gelenleri, mülki erkanı da harekete geçmeli. Şu unutulmamalıdır ki artık çağımızda eğitim sadece okul ve Milli Eğitim Bakanlığı yetkililerinin halledeceği bir mesele olmaktan çıkmış; herkesin meselesi haline gelmiştir.
Tatil Yaklaşırken…
Okul tatil günleri gelince eğitim problemlerimizin “gerçekçi tahlillerini” sunan Tınaz Titiz’in önerisi aklıma gelir.
Çocuk ve gençlerimize, içine sıkıştırdığımız basma kalıp dünyalar yerine merak ve bilim dolu dünyalar kurabilmeleri için veliler olarak yapacağımız şeyler vardır. Sayın Tınaz Titiz , Tatil hediyesi olarak “bilim aletleri” hediye etmeyi önerir. Örneğin birer mikroskop ve teleskop ihtiva eden bir “bilim çantası” hediye etmek… Bunu da bir proje haline getirmiştir sayın Titiz. Bu projenin hikayesini şöyle anlatır:
“Bilim çantası işinin altında yatan hikaye şu. Bizim çocukluğumuzda, çocukların en çok arzu ettikleri şey sınıfını geçene bir hediye alınacak bu, ya bisiklet ya da kol saatiydi. Artık bu işler işportaya düştüğü için hediye niteliğini kaybetti. Elektronik saatler çıktıktan ve bisiklette ucuzladıktan sonra. Ayrıca kişisel gelişim açısından saatte, bisiklette önemlidir. Ama bu “merak” konusunun tetiklenmesine verdiğimiz önem dolayısıyla onun çok küçük ve çok büyükle ilişkisini kurabilecek olan, bir mikroskop ve bir teleskopun bir çanta içine toplayıp bunun bir hediye olarak verilmesi gibi bir proje çıktı ortaya. Onun da altında “Beyaz Nokta”nın kurucularından bir tanesi Erbil SERTER diye bir kişidir. Şu anda Türkiye’nin savaş gemisi tasarımı yapan nadir kişilerden hatta diyebilirim ki tek kişisidir. Onun bu merakının, böyle bir alana yönlenmesinin altında -ki uluslararası ölçekte tasarım patentleri var- dedesinin kendisine koleje giderken hediye ettiği model helikopter planı yatıyor. O da helikopteri yapmaya çalışmış. Oradan böyle tasarımcı olmaya gelmiş. Ve ben epey inceledim ki çocukluğunda aldığı bir hediye nedeniyle farklı boyuta gelen çok insan var. Dolayısıyla bu teleskop ve mikroskop hediye edilen çocuklardan biri, bir kaçı yarın öbür gün bundan dolayı bilim alanına yönelebilirler diye de bir proje çıktı ortaya. İyi kalite sayılabilecek teleskopla mikroskop ya tek ya da ikisi bir arada olarak çanta hazırlandı. İsteyenlere verdik. Epey satılmasına karşın tahmin ettiğimiz kadar da olmadı.” (www.tinaztitiz.com)
Bugün piyasada yeterince ucuz edinilebilir çok güzel, oyuncaklar düzeyine kadar indirilmiş bilim araçları, setleri bulmak mümkün. Çocuklarımızın oyuncaklar dünyasında merakları coşturucu, ilgilerini derin düşünmeye ve kâinatın sırlarını keşfe yöneltici araçlar ile buluşturmanın önemini anlatmaya gerek yok.
Yapıp, onarıp test etmelerine imkan sağlayan düşünce becerilerini geliştiren nitelikli oyuncaklarla, araçlarla buluşturmanın yollarını araştırmalıyız. Bunu okul yapamıyorsa kendimiz nasıl halledebiliriz diye çözüm aramalıyız.
Anne-babaınn en önemli görevi çocuğunu geleceğe hazırlamak olduğuna göre, eğitmenlik görevinin önemli bir parçası ebeveynin sorumluluğundadır.
Eğitim sorunu deyince çocukların meraklarını nasıl geliştiririz ve bilimi nasıl sevdiririz konusu gündeme gelmelidir. Eğitime katkıyı okul ve derslik yaptırmaktan ibaret bir anlayışımız var. Eğitime katkıda bulunmak isteyen ve de bulunan yüzbinlerce insanımız harıl harıl bina yaptırırken, eğitimde asıl varlığının insan merakı olduğu unutulmuştur. ÖSS ve OKS ile tek seçenekli doğrular içinde bilimden ve eğitimden nasıl soğutulduğunu diyebilirim ki kimse görmemektedir.
Bilim merkezlerini gezerek, ve ayrıca ona hediye edeceğimiz mikroskop ve teleskopla bir sineğin kanadındaki harikalığı ve ve gökyüzündeki muhteşem düzeni görebilen bir çocuğun merakının nasıl uyarılacağını düşünebiliyor musunuz? Uyarılan bu merak buluş tutkusuna dönüşeceğini tahmin edebiliyorsunuz herhalde.
Sonuç olarak, son yıllarda önemli projeler başlatan TÜBİTAK’ın çocuklara yönelik bilimsel çalışmalarını yaygınlaştırmasını ve özellikle içinde teleskop ve mikroskop gibi bilim aletlerini bulunduran bir “bilim çantası” hediye paketi gibi projeler başlatmasını diliyorum. Daha makul fiyatlarda sunulmasıyla “bilim seti” türü hediyeleri aileler en az bir saat ve bilgisayar kadar gündemlerine alacaktır.
Prof. Dr. Osman Çakmak