'Gerçek bir teröristle yan yanayım bana bakıyor ve basıyor küfrü!'

''Bir gün kelepçeyle hastaneye götürülüyorum tabuta (cezaevi aracı) bindirdiler. Adli suçlular yani hırsız, tecavüzcü, katil koltuklu minibüsle; biz azılı teröristler tabutla götürülüyoruz. Yanımda diğer örgütten bir terörist oturuyor. Ama harbi terörist... Bomba, silah ne ararsan var, dağlarda yaşamış falan. Bana suçumu sordu silahlı terör örgütüne üye olmak dedim.''

Ali TURNA* | Samanyoluhaber.com
Gerçek bir teröristle yan yanayım bana bakıyor ve basıyor küfrü!

NASIL TERÖRİST OLDUM?

Sizi etkileyecek süslü cümlelerim olmayacak. Size yön verecek farklı fikirler de sunmayacağım. Yazmaya çalıştıklarım sadece ve sadece durum tespiti niteliğindedir. Çok bilge bir tip değilim. Vasatın altında bir hayatımın olduğunu da inkâr etmiyorum. Kendi halinde çok da dinini iyi yaşayan bir mücahit de değilim.

İşiyle meşgul olan, okey masalarında zaman öldürmekten zevk alan, vakit namazlarının bir kısmını kaçıran vasat bir hayattı yaşadığım. Ve bir gece dört polisin kapıma dayanması ile öğrendim; azılı bir terörist olduğumu...

Önce anlayamadım olan biteni. Vatan’a götürülüp eksi bilmem kaçıncı kattaki daracık bir nezarethanede açtım gözümü. Suçum neydi, ben kimdim ve bu olanlar neydi? Kafamda bu soruların etkisi ile etrafı gözlemliyordum. Ameliyat olacağım günden bir gün önce alınmam da benim için ayrı bir problemdi. Boynumun ve kolumun ağrısından uyuyamazken, koğuşlardan gelen muhabbet sesleri ile daha da irkildim. Gasp edenler, kadın satanlar, uzili silahlarla yakalanan çeteler... Nereye gelmiştim ben? Bu insanlarla ne işim vardı benim? Hayatımda gerçek silaha yalnız askerde tanık olmuş biri olan benim geçmişim de kavgalı bir olayım dahi yoktu.

Kafası estikçe polisler, tuvalet molası için kapıları açıyordu. Birileri abdest alıyor ve hücrelerinde, polislerden öğrendikleri kıbleye doğru dönerek namaz kılıyorlardı. Ömrümden ömür eksilten üç günden sonra mahkeme için yola çıktık bu alnı secdeli insanlarla. Ve hâkim hükmü verdi:

“Silahlı terör örgütüne üye olmaktan tutuklanmasına...”

O an sormak istedim hâkime:

“Kaç silah yakaladınız bu 32 kişilik tutukludan? Bomba yapımında kullanılan kaç malzeme buldunuz tutukluların evlerinde?   Her boş vakitte ibadet eden bu insanlar, nasıl bir örgüt olabilirlerdi?”

Ve suçum İran’da, Arabistan’da, Avrupa’da hatta Amerika’da bile kullanılan; isteyenin ücretsiz dilediği gibi indirebildiği bir programdan, çocuğum olduğunda aldığım tebrik mesajlarıymış. Bir de devletin izin verdiği bir bankaya, müşterim 1300 TL havale yapmış. Ve bu sebeplerden dolayı, ben silahlı terör örgütüne üyeymişim...

Önce kamera aradım etrafımda, çünkü bu bir kamera şakası olmalıydı. Ellerim, takılan kelepçelerden ağrımaya başladığında ve Metris yoluna koyulduğumuzda anladım, hiçbirinin şaka olmadığını. Beraber alındığımız arkadaşlara baktım sonra hiçbirini tanımıyordum. Birbirinden habersiz, ilk defa nezarethanede tanışmış olan bu insanlar da silahlı terör örgütüne üyeymiş...

Kabullenemedim ama koskoca devletin hâkimi, savcısı yalan mı söyleyecekti? Belki sadece ben yanlış alınmışımdır diye düşünerek, diğerleriyle muhabbet etmeye başladım ve sordum:

-“Nerelisin?”
-“Sivaslıyım.” 
-“Mesleğin ne?” 
-“Öğretmenim”
-“Hangi silahı kullanıyordun?” 
-“Ne silahı gardaş?”

Şaşırdım. Bu konuştuğum tip tam olarak, Anadolu’nun bağrından kopmuş, saf, temiz, dinini yaşamaya çalışan, asgari ücretli bir öğretmendi. Diğerlerine de sordum ve hep benzer cevaplar aldım.

Esnaf, öğretmen, doktor, öğrenci, mühendis, perdeci vb. bu şekilde bir gecelik bir Metris macerası.

Atıldığımız koğuşta bizden önce orada olan beş kişi vardı. Önce simalarını süzüyorum, hafiften korkarak. Toplama alanında şimdiden iki katil, bir dolandırıcı ve bir hırsızla tanışmıştım bile. Ama geceyi geçireceğim koğuşta nasıl uyuyabilirdim bu suçlularla, bunu düşünüyordum. Düşüncelerimden, biz yeni gelenlere çay ikram ettiklerinde sıyrıldım. O sırada aklıma Taksim’de duvara yazdıkları bir cümle geldi:

“Çay veren adam, hiç kötü olur mu?..”

Demek ki oluyormuş deyip tedbiri elden bırakmadım. Bir şekilde irtibata geçip çözmem gerekiyordu. O yüzden:

“Tanışalım mı?” diye sordum ortaya. “Ben Furkan, öğrenciyim.” dedi bir genç.

“Ben Ali, okulu yeni bitirdim. İş bakıyordum.” diye kendini tanıttı diğer genç.

“Ben de Osman, öğretmenim” vb.

Bunun gibi bir sürü tanışma cümlelerini sabaha kadar süren muhabbetler kovaladı. Üç gündür bir bardağına servetimi verebileceğim çaya kavuşmuşum uyur muyum?..

“Sigara var mı?” diye sordum. Kullanmıyoruz dediler. İçimden ne biçim teröristsiniz siz diye geçirdim.

Allah’tan bekleme odasındayken dolandırıcıların birinden bir paket sigara satın almıştım. Ve o paket, o gece onlarca çay ve hiç duymadığım hayat hikâyeleri eşliğinde bitti. Kimi evinden alınmış, kimi tren istasyonundan kimi de Gebze-Harem hattındaki minibüsten. Ama özellikle biri var ki hikâyesi çok acı. Ailesiyle beraber kayınpederine gelmişler ve ev sahibinin kızı sırt çantalı görünce, “Burada F...cüler var.” diyerek polisi aramış. On beş dakika içerisinde gelen polisler de bu aileyi alıp götürmüş. Ve işte acı gerçek...

Şaka değildi ve biz silahlı terör örgütüne üye olmaktan tutuklanmıştık. Aşağıda şen şakrak olan, öğrenciliği yeni bitmiş ve iş bakarken yakalanan Özcan’ı, yatağında ağlarken görünce hemen eşlik etmeye başladım. Kayıtsız kalamazdım ki... Ve ertesi gün, kelepçeli Silivri yolculuğu başladı. Uzun bir aramanın ve eziyet gibi geçen bir kayıt sürecinin ardından, üstü sidiklerden sapsarı olmuş bir sünger yatağı elimize verip koğuşumuza gönderdiler. Ve 34 kişiye dört kişi daha eklendi. Güler yüzle karşılayıp, eşyalarımızı ellerimizden aldılar ve yatağımızı hazırladılar. Tabi aynı zamanda da çay ve yemek ikram ediyorlardı. Bu nasıl bir terör örgütüydü?

Kısaca bir günlerini size anlatmam gerekirse:
Sabah ezanıyla uyanıyor ve cemaatle namaz kılıyorlar.
Ardından tesbihat yapıyorlar ve sonra da gardiyanlar tarafından sayım yapılıyor.
Kahvaltı işi bitiyor ve kalan vakitte Kur’an veya kitap okuyorlar.
Saat 11 olduğunda ise su şişelerinden yaptıkları aletlerle sporlarını yapıyorlar.
Öğle namazını kılıp, öğle yemeklerini yiyip, tefsir dersi için toplanıyorlar ve sonra da ikindiye kadar tekrar Kur’an okuyorlar.
İkindiden sonra da voleybol oynayıp volta atıyorlar ve zikir saatine kadar kitap okuyorlar.
Ardından akşam yemeklerini muhabbet eşliğinde yiyip cemaatle birlikte akşam namazını kılıyorlar ve sonra tekrar sayım yapılıyor.
Yatsı namazına kadar çay saati ilan ediyorlar ve cemaatle yatsıyı kıldıktan sonra da yatana kadar Kur’an okuyorlar...

İki ihtimal vardı:

Ya devlet yeni bir sistem kurmuştu ve benim gibi dinini yarım yamalak yaşayan insanları hapis adı altında bu görevli grupla ıslah etmeye çalışıyordu ya da bu işte kesinlikle bir yanlışlık vardı...

Merakıma yenik düşüp hepsine tek tek suçlarını sordum ve aldığım cevaplar şunlardı:

-“Bilmiyorum daha iddianamem gelmedi, 6 ay oldu.”
-“Başbakanımızla gittiğimiz Somali yardımından dolayı, 22 ay oldu.”
-“Program varmış bende ama içerik yokmuş, 8 ay oldu.” 
-“Biri beni ihbar etmiş, itirafçıymış. Ama ismimi yanlış söylüyor ve dediği şehre de hiç gitmedim, 1 yıl oldu.”
-“Ben yayıncıyım.”
-“Ben beyaz eşya satıyordum, laptopumu bile aldılar. Alacak verecek hepsi gitti, iş yerimi arkadaşıma emanet ettim. Borcum vardı, bir ödesem gerisi kolay.”
-“Ben de matematik öğretmeniyim.” (Suçun ne abi, sıfırla devleti mi çarpmaya çalıştın?)

Oha diye bağırasım geldi, nasıl bir örgüttü bunlar ya...

Ben mi ne oldum? 5 yıldır elime almadığım Kur’an’ı, her gün bir cüz olacak şekilde okuyordum. Hiç okumadığım tefsirli Türkçe mealini okuyordum. Ve kendime kızıyorum, neden daha önce hiç okumamışım diye... Ayrıca ketılla farklı farklı yemekler yapmayı öğreniyorum. Daha önce günde birkaç vakit anca kıldığım namazımı burada hiç kaçırmıyorum ve daha yavaş, daha düzgün kılmaya çalışıyorum. Galiba ben, azılı bir terörist oldum burada...

Terörist olmayı gözünüzde çok büyütmeyin. İnanın çok zor değil hatta siz de teröristsinizdir de farkında değilsinizdir. Yaşadıklarım beni kahraman da yapabilirdi, normal sıradan bir insan da ama gel gör ki büyüklerimiz bizi  terörist ilan etmişti. Gerçi kimseyi inandıramadık. 

Bir gün kelepçeyle hastaneye götürülüyorum tabuta (cezaevi aracı) bindirdiler. Adli suçlular yani hırsız, tecavüzcü, katil koltuklu minibüsle; biz azılı teröristler tabutla götürülüyoruz. Yanımda diğer örgütten bir terörist oturuyor. Ama harbi terörist... Bomba, silah ne ararsan var, dağlarda yaşamış falan. Bana suçumu sordu silahlı terör örgütüne üye olmak dedim. “Hassttir senden terörist mi olur?” deyince farklı bir ikilem oluştu bende. Eğitim şart n'apalım, öğretmediler diye takıldım. 
Devlet zar zor beni terörist olduğuma tam ikna etmişti ki bu pkklı benim terörist olamayacağımı hatırlattı. 
O halde ben neydim ve neden hapisteydim? Ailem inanmıyor, bazı arkadaşlarım inanmış ki irtibatlarını kestiler. Müşterilerimin bir kısmı selam dahi vermiyor devlet 6 yıl 3 ay ile tescilledi terörist etti ama terörist camiası bizi kabul etmiyor. Çık çıkabilirsen bu durumdan.

Ticaretle uğraşan bir esnaftım. 20’li yaşlarda başladım iş hayatıma. İyi kazanıyor, iyi harcıyordum. Sokak çetesi olabilecek dahi bir arkadaşım olmadı hiç. Hayatımda sadece askerlik yaparken silah gördüm orada bile kullanmadım yazıcı yaptılar. Sadece silahı Tahtakale’de vitrinlerde gördüm o da kurusıkıydı. Ülke ülke dünyayı gezdim umursamaz bir hayattı benimkisi. Ne zamanki vicdan denen dürtü bir tarafıma batmaya başladı o zaman Allah adı geçen sohbetlere gitmeye başladım ve namazıma daha da dikkat etmeye çalıştım. Bilmiyordum bu sürecin beni terörist yaptığını. Fakir fukara dediler gittik bizzat yardımda bulunduk. Fakir öğrenci dediler cebimizden verdik. Meğer bunların hepsi suçmuş. Başıboş hovarda gezerken babam demişti ki ite kopuğa takılma hapse düşersin. Ben de namazında niyazında insanlara takıldım hapse düştüm. Meğer aç bir insan gördün mü dönüp kaçacaksın, fakir mi gördün bir tekme de sen sallayacaksın. Aksi halde terörist damgasıyla Silivri’ye gönderiyorlar.

Eski hayatımı yaşasaydım, hovarda bir şekilde, kimseye faydası olmayan, gezip tozan, bencil bir hayat hapse girmeyecektim. Yaşadıklarımdan ders aldım mı diye soracak olursanız maalesef hayır. Tahliye olduktan sonra da gördüğüm zor durumdaki insanlara elimden geldiğince bir şeyler yapmaya çalışıyorum. İçimdeki vicdan denen şeyi kesip atamıyorum. İnsani duygularım ağır basıyor. Zannederim iflah olmaz bir teröristim...


*Yukarıda okuduğunuz satırların yazarı Türkiye'deki cadı avının kurbanlarından ismi bizde saklı bir esnaf. İçeride aldığı notları çıkınca yazdı ve bu notların her gün bir bölümünü Samanyoluhaber.com'da yayımlıyoruz.

YARIN: Kimsenin umurunda değiliz, dışarıda bir virgül kadar mevzu bahsimiz yapılmıyor


İletişim: [email protected]

15 Kasım 2019 12:31
DİĞER HABERLER