''Bugün kalbini, gönlünü Allah ve Reslullah’a kilitlemiş, hak dostu gönül erlerinin yarım asırlık alınteri, gözyaşlarıyla meydana getirdikleri eğitim, yardım ve sağlık kurumlarına el konulmuş ve gasp edilmiştir. Bununla da yetinmeyip, hiçbir şeyden haberi olmayan nice masum yavrular, mağdur ve mazlum kadın ve ihtiyarlar perişan hale getirilmişlerdir.''
Mehmet Ali Şengül / Samanyoluhaber.com
İnsan alem-i ervahdan yola çıkan bir yolcudur. Dünyaya ebedi ve ölümsüz hayatı kazanmak için gönderilmiştir. Yürüyeceği yol ne kadar emniyetli ise, yolcu da o kadar rahat ve huzurlu hareket eder. İnsan, vazife-i asliyesinin gereği olarak ahiret hayatını esas alıp,yaratılış gayesine ve fıtratına en uygun bulunan, sırat-ı müstakim üzere yürümeli ve bu yol emniyetini sağlayacak iman, inanç ve ahlâk yolunu tercih etmelidir.
İnsan kendisine emanet edilen bu sermaye-i ömrünü zâyi etmeden, kendisini yoktan yaratan sani-i Muhteşem olan Allah’a itaat eder, her uzvu ve latifeleri israf etmeden maksad-ı İlahiye’ye uygun kullanırsa; yağmur gibi musibette yağsa, çile ve ızdırap içinde de kıvransa, ruhen, kalben ve vicdanen mutludur ve huzurludur.
En doğru yol, Allah’ın gösterdiği yoldur. Kullarını sırat-ı müstakime hidayet eden sadece Allah’dır. (cc) Cenab-ı Hak rahmetiyle, bu gerçek ve doğru yolu dilediğine lütfeder. Buna rağmen insanların bazıları, bile bile inatları, gurur ve kibirleri yüzünden batılda ısrar eder ve dalâlete düşerler.
Gerçekten inanan bir insan, kendisini dâvâsına adamış, insanlığın dünya ve ahiret saadetine katkıda bulunma gayreti içinde, hem nefsini, hem neslini kurtarmak ve saâdet-i dâreyni kazanmalarını sağlayabilmek için, ahlâk-ı Kur’aniye ve ahlak-ı Nebeviye’yi esas alması gerekmektedir.
Ne var ki, inananlara huzur ve rahat vaad eden bu yolun yolcularını her devirde olduğu gibi bu devirde de; çekemeyen, yollarını kesen, peşin hükümlü, gerçek mü’mini tanımayan, onu düşman kabul eden, malında, canında, namus, haysiyet ve şerefinde gözü olan şakîler vardır ve her zamanda olacaktır.
Önüne geçemedikleri, engelleyemedikleri gerçekler karşısında, nifak yaparak, dost görünerek; mü’minlerin içine girer, menfaatleri ve çıkarları adına onlara nerede ve nasıl bir tuzak kuracaklarının planını yapar ve bu mevzuda her türlü yalan, isnat ve iftiradan çekinmezler.
Al-i İmran suresi 70. Ayette Cenab-ı Hak; “Önemsiz bir menfaat karşılığında, Allah’a verdikleri ahdi ve yeminlerini bozanların ahirette hiçbir nasipleri yoktur. Kıyamet günü Allah onlarla konuşmayacak, onların yüzlerine bakmayacak ve onları temize çıkarmayacaktır. Onların hakkı çok acı bir azaptır.” Buyurmaktadır.
Bugün kalbini, gönlünü Allah ve Reslullah’a kilitlemiş, hak dostu gönül erlerinin yarım asırlık alınteri, gözyaşlarıyla meydana getirdikleri eğitim, yardım ve sağlık kurumlarına el konulmuş ve gasp edilmiştir. Bununla da yetinmeyip, hiçbir şeyden haberi olmayan nice masum yavrular, mağdur ve mazlum kadın ve ihtiyarlar perişan hale getirilmişlerdir.
Böylece en büyük darbe; dünya muvâzenesinde yerini alacak, milletimizi ve ülkemizi temsil edecek hayr-ul halef imanlı bir neslin yetişmesine yapılmış; en büyük zarar, din-i mübin-i İslam’a verilmiştir.
Onlar, gerçekten hasbî, samimî, gönülden hakkı savunanlara karşı tavır alır, alay ve istihzâda bulunur, hakaret ederler. Bunları kasıtlı olarak yapanların yanında gaflet içinde bulunan büyük çoğunluk, farkına varmadan Hakk’tan yüz çevirirler ve ahiretlerini ziyan ederler.
Cenab-ı Hak Al-i İmran suresi 99. ayette ehl-i Kitaba hitaben; “Siz gerçeği görüp bildiğiniz halde, niçin Allah’ın yolunu eğri göstermeye yeltenerek, iman edenleri Allah yolundan men ediyorsunuz. Allah yaptıklarınızdan habersiz değildir.”
Al-i İmran suresi 100.ayette de ehl-i imana hitap ederek; “ Eğer siz onların bir kısmına uyacak olursanız; iyi bilin ki, onlar sizi imanınızdan sonra küfre çevirmek isterler.”
Al-i İmran suresi 120.ayette ise; “...Şayet siz sabreder, Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız onların tuzakları size hiçbir zaman zarar veremez. Çünkü Allah, elbette onların yaptıklarını (ilmiyle-kudretiyle) kuşatmıştır.” Buyurmaktadır.
Cenab-ı Hak Bakara suresi 112.ayette; “Hayır, iş öyle değil! Kim hâlis olarak Allah’a teslim edip güzel davranışlarda bulunursa, Rabbinin nezdinde onun mükafatı olacaktır. Onlar ne korkacak, ne de üzüntü duyacaklardır.”
Nisâ suresi 143.ayette ise,“...Her kimi Allah şaşırtırsa sen ona hiçbir yol bulamazsın.” Buyurmaktadır.
Cenab-ı Hak Al-i İmran suresinde 102.ayetten 108.ayete kadar ve yine aynı surenin muhtelif ayetlerinde şöyle buyurmaktadır:
102 – “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten nasıl sakınmak gerekirse öylece sakının.Ona lâyık olduğu tazimi gösterin ve ancak O’na teslim olan müslüman olarak can verin.”
103 – “Hepiniz toptan, Allah’ın ipine (dinine) sımsıkı sarılın, bölünüp ayrılmayın. Allah’ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşman idiniz de Allah kalplerinizi birbirine ısındırmış ve onun lütfu ile kardeş oluvermiştiniz.Siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oraya düşmekten de sizi O kurtarmıştı. Allah size âyetlerini böylece açıklıyor, ta ki doğru yola eresiniz.”
104 – “Ey müminler! İçinizden hayra çağıran, iyiliği yayıp kötülükleri önlemeye çalışan bir topluluk bulunsun.İşte selâmet ve felahı bulanlar bunlar olacaklardır.”
105 – “Kendilerine kesin delillerin gelmesinden sonra bölünüp ihtilafa düşenler gibi olmayın. Onlar için büyük bir azap vardır.”
106 – “Gün gelecek, birtakım yüzler ağaracak, bir takım yüzler ise kararacak.Yüzleri kararanlara: “Siz misiniz” denecek, “imanınızdan sonra inkâra sapanlar? Tadın bakalım inkârınız sebebiyle bu acı azabı!”
107 – “Yüzü ak olanlar ise, Allah’ın rahmetindedirler. Hem de orada ebedî kalacaklardır.”
108 – “İşte bunlar Allah’ın âyetleridir ki, hakkı gerçekleştirmen için Biz onları sana okuyoruz.Çünkü şu kesindir ki, Allah insanlara zulmetmek istemez.”
110– “Ey Ümmet-i Muhammed! Siz insanların iyiliği için meydana çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz: İyiliği yayar, kötülüğü önlersiniz, çünkü Allah’a inanırsınız. Ehl-i kitap da bu imana gelseydi, elbette kendileri için iyi olurdu. İçlerinden iman edenler varsa da ekserisi dinden çıkmış fâsıklardır.”
120 – “Size bir ferahlığın, bir nimetin ulaşması onları tasalandırır. Bir fenalığın gelmesine ise, âdeta bayılırlar. Şayet siz sabreder ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız, onların tuzakları size hiçbir zarar veremez. Çünkü Allah, elbette onların yaptıklarını (ilmiyle, kudretiyle) kuşatmıştır.”
111 – “Onlar size hiçbir zarar veremezler, olsa olsa incitirler.Sizinle savaşacak olurlarsa, arkalarını dönüp kaçarlar.Kendilerine yardım eden de bulunmaz”
112 – Allah’tan gelmiş olan bir ipe ve insanlar tarafından uzatılan bir ipe (sisteme) tutunmaları müstesna, onlar nerede bulunurlarsa bulunsunlar, üzerlerine zillet damgası vurulmuştur.
Allah’ın gazabına uğramış, meskenete mahkûm edilmişlerdir. Bu, onların Allah’ın âyetlerini inkâr etmeleri ve haksız yere peygamberleri öldürmeleri sebebiyle olmuştur. Çünkü âsi olmuşlar ve haddi aşmışlardır.
113 – Ehl-i kitabın hepsi bir değildir. Onların içinde öyle dosdoğru bir cemaat vardır ki, Gece saatlerinde Allah’ın âyetlerini okuyarak secdelere kapanırlar.
114 – “Bunlar Allah’ı ve âhireti tasdik eder, iyiliği yayar, kötülükleri önler ve hayırlı işlere yarışırcasına koşarlar.İşte onlar salihlerdendirler.”
142 –“ Allah, sizin içinizden cihad edenlerle sabır gösterenleri ayırt edip meydana çıkarmadan, kolayca cennete girivereceğinizi mi zannettiniz.”
143 – “Siz ölümle yüzyüze gelmeden önce, şehid olmayı temenni etmiştiniz. İşte şimdi onu ayan beyan gördünüz.”
144 – “Muhammed, sadece resuldür, elçidir.Nitekim ondan önce de nice resuller gelip geçmiştir. Şayet o ölür veya öldürülürse, Siz hemen gerisin geriye dinden mi döneceksiniz? Kim geri döner, dinden çıkarsa, bilsin ki Allah’a asla zarar veremez. Ama Allah hidâyetin kadrini bilip şükredenleri bol bol mükâfatlandıracaktır.”
145 – “Allah izin vermedikçe hiç bir kişi ölemez.Bu, belli bir vakte bağlanmış, takdir edilmiştir.Her kim dünya mükâfatını isterse, kendisine dünyalık bir şeyler veririz.Kim âhiret mükâfatı isterse ona da bundan veririz. Biz, şükredenleri elbette ödüllendireceğiz.”
146 – “Nice peygamberler gelip geçti ki onlarla beraber,kendisini Allah’a adamış birçok rabbanîler savaştı.Onlar, Allah yolunda başlarına gelen zorluklar sebebiyle asla yılmadılar, zayıflık göstermediler, düşmanlarına boyun da eğmediler.Allah böyle sabırlı insanları sever.”
147 – “Evet onların bu durumda dedikleri sadece şu oldu: “Ey bizim kerîm Rabbimiz, günahlarımızı ve işlerimizdeki aşırılıklarımızı affet! Ayaklarımızı hak yolda sabit kıl ve kâfirler gürûhuna karşı bize yardım eyle.”
148 – “Allah da onlara hem dünya mükâfatını, hem de o güzelim âhiret mükâfatını verdi.Allah elbette muhsinleri, hep iyi davrananları sever.”
139- “Sakın yılmayın, üzüntüye kapılmayın, eğer iman ediyorsanız mutlaka üstün gelirsiniz.”
Ne olur Allah’ım! Bizlere imanda sebat, istikamette azim, nimetlerine karşı şükür, ibadetlerimizde ihlas, davaya sadakat ve selim bir kalb lütfeyle. Ya Rab! Şerirlerin şerrinden, hainlerin ihanetinden, zalimlerin zulmünden, her türlü fitne ve fesatten sana sığınıyoruz. Âmin
Mehmet Ali Şengül