Samanyoluhaber.com yazarlarından Abdullah Aymaz yeni köşe yazısını 'Gittiğiniz her yere bir avuç umut taşıyın!' başlığı ile okurları için kaleme aldı.
Bir asırdan önce Üstad Bediüzzaman Hazretleri diyor ki: “Ümidim var ki, şu istikbâl inkılabatı içinde en yüksek ve gür sadâ İslamın sadâsı olacaktır.”
1911’de Şam’da Emevî Câmii’nde bir konuşma yapan Bediüzzaman Hazretlerinin bu konuşması Hutbe-i Şamiye ismiyle kitaplaştı. Ümitsizlikten kurtulup ümit içinde olmamız lâzım geldiğini maddî-manevî bütün gerekçe ve delilleri en iknâ edici şekilde bu kitapta anlatmıştı…
M. Fethullah Gülen Hocaefendi’nin, Dr. Mehmet Ateş arkadaşımıza “Gittiğiniz her yer bir avuç umut götürün” demişti.
** * *
Birinci Dünya Savaşı’nda, esir olan Müslümanları, yüksek duvarlarla çevrili bir kampa koymuşlardı. Düşman Komutanı yukarıdan bakıyordu. Müslümanlar ellerini, kollarını, yüzlerini ve ayaklarını yıkıyorlar sonra kampın büyük kapısına kadar geliyor, ellerini kapıya dokunduruyor ve geri dönüp gidiyorlardı. Bu Komutan merak edip “Siz böyle ne yapıyorsunuz?” diye sordu. Onlar da “Bugün Cuma… Cuma namazı kılmak için câmiye gitmemiz lâzım, ama her taraf çevrili ve kapalı…. Biz namaz vakti abdestimizi alıp kapıyı çalıyoruz. Sonra da ‘Yâ Rabbi Cuma namazına gitmek istiyoruz ama ancak buna gücümüz yetmiyor. Kapıyı ancak Sen açtırabilirsin’ deyip dua ederek dönüyoruz.” dediler. Bunun üzerine komutan insafa gelip, bunların cumaya gitmesine izin verdi.
Yani insan böyle durumlarda elinden geleni yaparak gücünü aşanı Allah’tan istemeli… Çareleri düşünüp bütün gücünü sarfetmeli. Cenab-ı Hak, zaten insandan gücünü aşan bir şey istemez.
** * *
Bir doktor arkadaşımız anlatmıştı: Kayseri’de doçent olarak Tıp Fakültesi Hastanesinde görevliyim. Kurban bayramında, öğrencilere burs desteği için kurumumuz hesabına bir iş adamımızın Mersedes arabasıyla kurban derisi toplamaya çıktık. Bir apartmanın yanında kurban kesiliyordu. Hizmetimizin ismini söyleyerek, derileri istedik. Kurbanları kesip kasaplık yapan Hoca meğer bizlere ve Hizmete düşmanmış, bize hakaret etti ve oradan kovdu. Tabiî bu benim çok ağırıma gittiği için üzüldüm. Mütevelliden olan zengin esnaf arkadaşım, “Üzülme Biz buraya Allah rızası için geldik. Niyetimize göre sevabımızı alırız. Kurban derisi birinci hedefimiz değil.” diyerek beni teselli etti… Arabamıza doğru yürüdük. Tam arabaya bineceğimiz sırada arkamızdan ev sahibi hanımefendi koşup geldi. “Birazdan derileri şu kenara bırakacağım, siz gelir alırsınız!” dedi…
** * *
Merhum Ali Ulvi Kurucu Ağabeyimizi Medine’de evinde ziyaret etmiştik. Talebelik hatıralarını anlatıyordu. Mısır’da okurken o zaman orada bir nevi sürgünde bulunan Osmanlının Son Şeyhülislam Mustafa Sabr-i Efendi ile onun Yardımcısı Zâhid Kevserî vardı. Biz fırsat buldukça onların ziyaretine giderdik. Yine birisinin huzurunda bulunuyorduk. Dedi ki: “Hem dünyayı hem âhireti terk edeceksin.” Ben de içimden “Bu nasıl olur” diye düşünürken, o ferasetiyle içimden geçeni anlayıp “Benim Küçük Ali’m, bu sana ters geldi değil mi? Bunun mânası sırf Allah rızasını düşüneceksin demektir.” dedi. Sonra baktım ki, Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin gösterdiği tek yol da bu idi. Siz zâten bu yolda yürüyorsunuz!” dedi.
Not: Ali Ulvî Beyin dört ciltlik hatıralarını daha sonra mütalaa edince bu zatın Mustafa Sabr-i Efendi olduğunu anladım. Çünkü, hatıralarda Ali Ulvî Bey, Mustafa Sabri Bey, bana ‘Küçük Ali’ derdi. Bir de benden büyük Ali Yakup Bey vardı. Ona da ‘Büyük Ali’ derdi, diyor…
** * *
M. Fethullah Gülen Hocaefendi arkadaşlarımızla bize bir sohbetinde biraz üzüntü içinde “Kendi hazinelerimizden acaba az mı besleniyoruz?!. Tesbihatları kendimize mecbur bilelim. Arkadaşlarımızın ve bütün Müslümanların dünyadaki durumları için o kadar çok dua etmeliyiz, sonra da “Acaba Sana itimadımız az mı oluyor?” diye hayıflanmalıyız…. Külliyatı müzakere az oluyor gibi geliyor bana… Halbuki benim bu Kitaplara hayranlığım her gün biraz daha artıyor Elhamdülillah. Hz. Ali Efendimizin “Sirran tenevveret düsturu gizlemek değil; karşı tarafları rahatsız etmemek mânasınadır. Güç dengelerini düşünmek… Meseleleri temelden ele almak… Özümüze dönmek lâzım.”
** * *
Merhum Mehmet Ali Şengül Hocamız bize bir rüyasını anlatmıştı. Üstad Hazretlerinin Hocaefendi’ye “Artık bundan sonra sen konuşacaksın, Biz dinleyeceğiz” dediğini söylemişti…
** * *
Hocaefendi dedi ki: “Peygamber Efendimiz (S.A.S.) hem EMİN idi, hem de emanetini EMİN olan Sahabe Efendilerimize EMANET etmişti.” Şimdi de bizim bu ikaza göre HİZMET EMÂNETİNİ, emin insanlar olarak geleceğe taşımamız lâzım, yoksa hesabını veremeyiz. Zaten Cenab-ı Hak da emaneti emin olanlara verir. Yoksa ellerinden çekip alır… Allah’a sığınalım, dikkatli ve hassas olmaya bakalım.