Gizli tanık maskaralığı tel tel döküldü

Hizmet hareketine yönelik açılan davalarda özellikle gizli tanık maskaralığı yaşanıyor. Ankara'da görülen çatı davanın duruşmasında, savcılıkta atılan akıl almaz iftiralar ortalığa saçıldı. Mehmet Yıldız'ın yazısı
Hikaye odur ki bir zamanlar adliyenin karşısında müdavimleri yalancı şahitlerden oluşan bir kahve varmış. Kimin yalancı şahide ihtiyacı olursa, gidip bu kahveden bulurmuş. Adamın birinin yalancı şahide ihtiyacı olur ve bir dostunun tavsiyesiyle bu kahveye gelir. Fakat bakar ki kahvede bir ocakçı, bir de miskin miskin oturan bir adam var. Adam ocakçıya yanaşıp, “Bana, burada yalancı şahit bulunurmuş dediler geldim ama hiç kimse yok.” demiş. Ocakçı, “Aslında kalabalıktır ama herkes bir cenazeye gitti şuradaki arkadaşı nöbetçi yalancı olarak bıraktılar, istersen onunla bir konuş” demiş.

Bizimkinin gözü pek tutmasa da, eli mahkum yanaşmış:

– Affedersin birader bir şahitlik işi vardı da…

– Yardımcı olalım abi, konu neydi?

– Bir alacak-verecek meselesi…

Yalancı şahit bir anda ciddileşmiş:

– Vaaay!.. O herif hâlâ ödemedi mi borcunu abicim?..

Bizimkisi şaşırmış ve düzeltmiş.

– Yok öyle değil, borçlu olan benim.

Yalancı şahit daha da kendinden emin:

– Yahu abicim kaç defa ödeyeceksin o alçağın parasını? Hadi duruşmaya yetişelim de hakime bir de ben anlatayım!

***

Hizmet Hareketini terör örgütü ilan etmeye karar veren irade, savcılara bu yönde talimat üstüne talimat yağdırdı. Ortada suçlayacak bir şey bulamayan savcılar da gizli tanıklara sarıldılar. Her iddianamenin esas oğlanları olan gizli tanıkların aslında çoğu bilinen isimler. Hepsinin ortak özelliği geçmişte bir vukuatı olmuş, suç işlemiş, kirli işlere bulaşmış, ya ceza almış ya da ceza almamak için her türlü sahtekarlığı yapmaya hazır olmaları. Hemen hepsinin izini havuz medyasının sayfalarında bulabilirsiniz. Aşağı yukarı 3 yıldır ‘Cemaat bana da kumpas kurduydu…’ diye başlayan uydurma hikayelerin hepsi de neredeyse bir birinin kopyası. Hiçbirinin hikayedeki yalancı şahitlerden pek farkı yok.

Şu sıralar Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen Çatı davanın duruşmalarında gizli tanıklarla sanıklar ve sanık avukatları arasında geçen diyaloglar bu işin çivisinin çoktan çıktığını gösteriyor. Çatı davasının 30’uncu celsesinde gizli tanık Kasırga, Hidayet Karaca aleyhine tanıklık yapıyor ama nasıl bir tanıksa Hidayet Bey’in STV’nin genel müdürü olduğunu bile bilmiyor! Buyurun okuyun.

Karaca: STV yönetim kurulundan tanıdığın isimler var mı?

Kasırga: Olmaması mümkün değil. Sayın başkan demin okuduğunuz gibi bir liste çıkarsa orada da en az 10-15 kişi tanıdığım çıkar.

Karaca: Bizzat vereceği bir isim var mı?

Kasırga: Okunursa bilirim.

Karaca: Okuyayım. (Yönetim kurulu üyelerinin ismini okudu)

Kasırga: Tanımıyorum. Kaç yılının listesini okuyorsun?

Karaca: STV’yle ilgili resmi, gayrı resmi yapılanmadan söz etti. Bu liste mahkemenin talebi üzerine RTÜK’ün gönderdiği liste. Resmi veya gayrı resmi, tanıdığı bir isim söylesin.

Kasırga: Bir iki kez ziyarete gittim. Genel müdürün bu arkadaş olduğunu bilmiyorum.

***

Adı sanı belli kişilerin attığı iftiralar kolayca çürütülebilirken gizli tanıkların uydurdukları iftiralara cevap vermek daha zor. Bir kere ortada bir tanık var mı belli değil. Savcılığın yönelndirmesiyle verdikleri ifadeler yalan ve iftira üzerine bina edildiği için, mahkemeye çıktıkları zaman çuvallıyorlar. Gizli tanıkların mahkeme heyetince özel olarak korunup kollanmasına rağmen çapraz sorular sorulduğunda anlatılanların yalan olduğu ortaya çıkıyor.

Gizli tanıklık uygulaması, Türkiye’nin gündemine Ergenekon soruşturmasıyla girdi. O dönemde kritik bilgiler veren “Anadolu” kod adlı gizli tanığın, Ergenekon davası sanıklarından Doç. Dr. Ümit Sayın olduğu iddia edilmişti. Yargıtay’ın Ergenekon sanıklarına verilen mahkumiyet kararlarının bozma gerekçelerinden biri de gizli tanıklardı.

Zaman’a da gizli tanık ifadeleriyle el koydular

Son dönemde Zaman gazetesine el koyma sürecinde gizli tanık ifadelerinin önemli yer tuttuğunu söyleyebiliriz. Savcıların artık her iddianamenin içine koymayı vazife saydığı Tahşiye, Şike, Selam Tevhid ve MİT Tırları gibi soruşturmaların her birinin birer “kumpas” sonucu oldukları iddialarının delili büyük ölçüde gizli tanık ifadeleri.

Örneğin, Şike davası ve Tahşiye davası soruşturmalarının Zaman Gazetesinde kurulan bir kumpas sonucu başlatıldığı iddiaları gizli tanık beyanına dayanıyor. Savcı Fuzuli Aydoğdu’nun elinde gazete haberleri dışında başka delil olmadığı için gizli tanıklarla durumu kurtarmaya çalışmış ve Zaman’a kayyım atanmasını sağlamıştı.

Bir başka örnek, Akit gazetesinin kadrolu itirafçısı, dolandırıcılıktan ceza almış bir meczup, uydurduğu yalanları arka arkaya sıraladıkça savcılar nezdinde hizmetin karakutusu muamelesi görüyor. İddiaya göre bu sahtekar, şu sıralar Ankara’da devam eden Çatı davada gizli tanık Bulut adıyla sahne alıyor. Öyle şeyler anlatıyor ki, anlattıklarının hepsi suç! Sırf bu yüzden tanık değil sanık sandalyesine oturtulması gerekir.

Konuşmalarından Adana’da yaşadığı anlaşılan gizli tanık Bulut, sözde Cemaatin talimatıyla dönemin Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Aytaç Durak’a kurulan kumpasın içinde yer almış. Adana’da yaşamasına rağmen dünyanın her yerindeki her konuyu bilen (!) gizli tanık Bulut, Cemaatin medya imamı olarak tanımladığı Hidayet Karaca için, “Medya operasyonları, Sözcü, Cumhuriyet gibi gazetelere sızma girişimleri onun bilgisi dahilindeydi” demiş. Karaca’nın, “Sözcü’ye, Cumhuriyet’e kimi sızdırmışım veya medya sorumlusu olarak ne yapmışım?” sorusu üzerine, “Bilinen şeyleri tekrar etmenin alemi yok” karşılığını vermiş. Ne tanıklık ama değil mi! En azından birkaç isim vermez mi insan?

Mahkeme başkanı gizli tanığa sanık ve avukatların soru yönelteceğini hatırlatınca gizli tanık Bulut, “Sizden istirhamım hainlerin hiçbir sorusuna cevap vermemeyi öngörüyorum” demiş. Tabi, savcıyla kafa kafaya verip hikaye uydurmaya benzemiyor bu. Birkaç soruda bütün yalanlar ortaya saçılıveriyor.

Aynı gizli tanık Behçet Oktay’ın öldürülmesi olayına da son derece vakıf. (!) Kendisiyle iki kez görüştüğünü iddia ediyor. Oktay’ın infaz edildiği kanaatindeymiş. “Bilgim yok, ama örgütün reflekslerini bildiğim için intihar değil, suikast olduğunu düşünüyorum” diyor. Bilgisi yok ama kanaati var. Bu adam tanıklık yapıyor! Behçet Oktay’ın kardeşi Şule Oktay’ın, “Abimle iki görüşmenizin içeriği neydi?” sorusuna verdiği cevap: “Özel“. Belli ki Savcı beyle bu konuyu planlamamışlar.

Bir gün önce davaya katılan gizli tanık Süphan, soruşturma aşamasında verdiği ifadelerinde anlattıklarına ilişkin soruların çoğuna, “Bu konuda konuşmak istemiyorum. Çok zaman geçti hatırlamıyorum” cevabını verince tutuklu sanıklardan biri “Bu sahtekar yüzünden 18 aydır yatıyorum, cevap versin” diyerek tepki gösteriyor.

Başkan Giray’ın bir başka sorusuna, “Çok şey hatırlamıyorum. Şu anda yorum yapıyorum” cevabını verdi. Bunun üzerine Başkan Giray, “Yorum yapma, bilgin var mı?” dedi. Süphan, “Yok” diye cevapladı.

***

Durum bu… Şimdi siz karar verin… Bunun adı yargılama değil de maskaralık değil midir?

Gizli tanıklık nedir?

Gizli tanıklıkla ilgili çıkarılan Tanık Koruma Kanunu 2008’de yürürlüğe girdi. Mevzuata göre, yaptığı tanıklık nedeniyle tehdit altında bulunan kişilere “gizli tanık” olma hakkı tanınıyor. Bu kişiler, suç mağdurları, suçlara iştirak edenler, gizli soruşturmacı, muhbir ve kolluk personeli olabilir. Gizli tanığın duruşmalarda da dinlenmesi şart. Ancak kimliğinin açığa çıkmaması için makyaj, maske, özel kabin veya benzeri yöntemlerle dinlenmesi, gerekirse sesinin değiştirilerek salona aktarılması gerekiyor. AİHM ve Yargıtay gizli tanıklık konusunda, “Gizli tanığın beyanlarının farklı kanıtlarla desteklenmesi, tek başına tanık ifadesiyle mahkûmiyet kararı verilmemesi, tanık beyanlarının mahkûmiyet kararında ağırlıklı rol bile oynamaması” kriterlerini arıyor. Ayrıca, gizli tanık olacak kişinin gerçekten tehdit altında olduğunun kanıtlanması gerekiyor.

Mehmet Yıldız / Tr24.com
25 Mayıs 2017 16:16
DİĞER HABERLER