Dün İzmir'de görülen davada Zaman isimli bir sözde gizli tanığın şarlatanlığı sosyal medyanın gündeminde. Mizahi metinlere konu olabilecek ifadeler maalesef mahkemelerde iddia makamının argümanı olurken kimse gizli tanıklığın şartlarından ve şu an ne ölçüde istismar edildiğinden bahsetmiyor. Hukukçu Barış Çelik'se bu konuyu masaya yatırıyor.
TANIKLIK GİZLİ SAHTEKARLIK ALENİ
Soruşturma aşamasında kolluk ve savcılığın, mahkeme aşamasında hakimlerin ‘daha yok mu daha yok mu anlat’ şeklinde ki açgözlü hallerini bilen kurnaz ve dolandırıcı tipler bu işten menfaat elde etme adına tamahkarların açgözlülüğünden faydalanarak onları büyük bir iştahla dolandırıyor.
İzmir 2. Ağır Ceza Mahkemesinde yargılanan Yusuf Bekmezci’nin duruşmasında ‘Zaman’ kod adlı gizli tanığın verdiği ifade, sahtekarla tamahkarın birbirlerini bulmasının tezahürü olmuş. Gizli tanık, mahkemelerin neye tamah ettiklerini çok iyi çözmüş ve istediklerini onlara vermiş. Artık gizli tanıklılığın faydalarından yararlanmaya başlayabilir.
‘Zaman’ kod adlı bu sahtekar ifadesinde şunları söylemiş;
‘15 Temmuz darbe girişiminin yapılacağı önceden biliniyordu. 2010 yılında nasıl yapılacağı belliydi. Toplantılar özel derneklerde yapılıyordu. Yusuf Bekmezci de bu toplantılara katılırdı. Fethullah Gülen, “Biz darbeyi kansız planlıyoruz. Dünyada iki kişi kansız doğum yapmıştır. Bunlardan bir tanesi Hz. Meryem, diğeri Hz. Ayşe’dir. Biz de darbeyi yeni bir doğuma benzeteceğiz. Kansız, ağrısız bir doğum olacak. Eğer kanlı olursa, bütün stadyumlar kanla dolacak” demiş.
“Erdoğan, Başbakan iken birçok kez suikast girişiminde bulundular. En sonunda darbenin kanlı olmasına karar verdiler. Fetullah Gülen, ‘Stadyumlar kanla dolacak’ dedi. 5 bin kişilik bir liste hazırlandı. Bu listede kimin stadyumda infaz edileceği, kimin cezaevine gönderileceği yazılıydı. Darbeye karşı çıkan kişiler, infaz edildi. İsmini hatırlamadığım Marmara Üniversitesi’nden bir profesör, Fethullah Gülen’in yaptıklarına karşı çıktığı için kaza süsü verilerek öldürüldü” demiş
‘Cemaatin, Erdoğan’ın İstanbul’daki evinin karşısındaki bir evde suikast hazırlığı yaptığı sırada korumaların ay ışığının yansımasıyla keskin nişancı tüfeğini fark ettiklerini anlatan ‘Zaman’ kod adlı gizli tanık; “Erdoğan’ın attan düştüğü gün, o ata çeşitli ilaçlar verdiler. Amaçları Erdoğan’ı attan düşürüp boynunun kırılmasıydı. Erdoğan için sıralı zehir kullandıklarını da biliyorum” demiş.
Tanığın anlattıklarını özetlersek, darbe 2010 yılında planlanmış, 5 bin kişi stadyumda infaz edilecekmiş, darbeye karşı çıkan kişiler infaz edilmiş, bir profesör kaza süsü verilerek öldürülmüş, keskin nişancının tüfeği ay ışığının yansımasıyla fark edilmiş, Erdoğan’ın düştüğü ata ilaçlar verilmiş, Erdoğan için sıralı zehir kullanılmış.
Bu ifadeleri okuduğumuzda tamahkar çok açgözlü olunca dolandırıcı da onları büyük çarpmış demekten kendimizi alamıyoruz.
Adil yargılamanın tüm unsurlarını yerle bir eden AKP yargısı hem gizli tanıklığı hem de normal tanıklığı sisteminden çıkarttı. Gizli tanık adı altında mahkemelere getirilen sahtekarlar mahkemenin istediği şeyleri söylemekte ama adil yargılamayı yerle bir etmekteler.
Gizli tanıklık, tanık olarak beyanda bulunacak kişilerin ifade vermesi nedeniyle özel olarak tehlikeye maruz kalmalarının önlenmesi amacıyla başvurulan bir tedbirdir. Bu nedenle gizli tanıklığın uygulanmasında öncelikle tanığın bir tehlikeyle karşı karşıya kalması koşul olarak aranır. Dolayısıyla da tehlikenin varlığı koşulunun sağlanmamış olmasına rağmen gizli tanıklığa başvurulması adil yargılanma hakkını ihlal etmekte, uygulamanın meşruiyetini ortadan kaldırmaktadır.
Bizim hukukumuzda gizli tanıklığın uygulanmasında tehlikeye ilişkin koşul tanıkların veya yakınlarının hayatı, beden bütünlüğü veya malvarlığı bakımından ağır ve ciddi bir tehlike içinde bulunması olarak açıklanmıştır.
Çok önemli bilgiler verdiği söylenen bu tanığın kendisinin veya yakınlarının hayatı, beden bütünlüğü veya malvarlığı için nasıl bir tehlike söz konusu olmuş bilmiyoruz. Bu kişi gizli tanık değil de açık tanık olsa yaşayacağı tek tehlike insanların, ya dolandırıcı ya da şizofren bir kişilik olduğunu bilecek olmalarıdır. Bunun dışında bir tehlike olmayacağına eminim.
Sayın hakimler, mahkemelerde tanık ifadesine başvurmak suretiyle delil elde etmek istiyorsanız, tanıklık konusunda ki asgari şartlara uymaya en azından görüntüde dikkat edin.
Tanık, maddi olaya taraf olmaksızın olaya ilişkin beş duyusu vasıtasıyla edinmiş olduğu bilgileri yargılama aşamasında yetkili makam önünde açıklayan kişiye denir. Her önüne gelen tanık olamaz.
AKP yargısı sayesinde, tanık beyanının değerlendirilmesi için onu aktaran tanığın karakterinin, fikir yapısının, alışkanlıklarının ve fizyolojik yapısının dahi incelenmesi gerektiği gerçeğini unuttuk. Tanık beyanının inandırıcı olması yalnızca içeriğinin doğruluğunun değil beyanda bulunan tanığın güvenilirliğinin de ispatına dayalıdır. Bu nedenle güvenilir olmayan bir tanığın beyanlarına itibar edilmesi hukuken mümkün değildir.
‘Zaman’ isimli gizli tanığın güvenilir olması bir tarafa verdiği ifadelere bakıldığında ya tam bir şizofren ya da iyi bir dolandırıcı, başkası değil.