Türkiye, Afganistan’da Taleban’ın kontrolu ele almasıyla birlikte yaşanan yeni göçmen dalgası ve ev sahipliği yaptığı Suriyeli nüfusun artışını nasıl ele alacağını tartışıyor.
“Göçün fıtratında geri dönüş pek yoktur” tespitini yapan Prof. Dr. Murat Erdoğan’a göre, Avrupa ve petrol gelirleriyle zengin konumdaki Arap ülkeleri başta olmak üzere uluslararası arenada göç yükü paylaşımı yetersiz kalıyor.
VOA'dan Yıldız Yazıcıoğlu'nun haberine göre, Türkiye’de İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nce 9 Eylül’de güncellenmiş son veriler kamuoyuna açıldı. Böylece mevcutta vatandaşlık hakkı verilmiş olan Suriyeliler dışında Türkiye’nin 4 milyona yaklaşan göçmen nüfusa sahip olduğu resmileşti.
Afganistan’dan İran üzerinden Türkiye’ye Van başta olmak üzere kaçak girişler kamuoyu gündemindeyken artık yıllardır burada yaşamakta olan Suriyeli nüfustaki artış da sürüyor.
Türkiye’deki 58 bin göçmen nasıl milyonlar oldu?Bu tabloyla ilgili VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Prof. Dr. Murat Erdoğan’a göre, Türkiye’de sıkıntıları olsa da kendilerine yeni hayat kurmuş Suriyeliler’in ülkelerine gönüllü geri dönmelerini beklemek olası değil.
Muhalefet partilerince “zorunlu geri gönderme seçeneği” gündeme getirilmekle birlikte, sıkıntılarına rağmen Türkiye’nin yine de Suriyeliler ile birlikte yaşamayı başardığına dikkat çeken Erdoğan, ancak Afganlar gibi gelecek yeni göçmen kitleleri için Türkiye’nin tek başına bırakılmaması gerektiğini de vurguladı.
Murat Erdoğan, Türkiye’nin Afganlar konusunda İran ile mutlaka birlikte hareket etmesi gerektiğini ve İran’ın ekonomik sorunları nedeniyle Avrupa’nın da maddi desteğinin şart olduğunu söylüyor. Türkiye’nin göç trafiğini azaltması için de sadece İran değil tüm komşularıyla birlikte sınır güvenliğini sağlaması ve uluslararası yük paylaşımı yapılması gerekiyor. Çünkü Erdoğan’a göre göçmen hareketleri ülkelerde demokrasi başta olmak üzere tahribata yol açabiliyor.
Prof. Dr. Murat Erdoğan, İltica ve Göç Araştırmaları Derneği (İGAM) Başkan Yardımcısı olarak göçmenleri ve yaşam koşullarını yakından izliyor. Türk – Alman Üniversitesi öğretim üyesi olarak göç politikaları üzerine çalışmalarını sürdürüyor.
VOA: Türkiye’nin göç politikasını tarihsel süreçte nasıl yorumluyorsunuz ve göçmenlerle ilişkisi hangi noktada?Prof. Dr. Murat Erdoğan: Türkiye’nin göç politikasını iki farklı dönemde incelememiz gerekiyor. Birincisi Cumhuriyet kuruluşuyla uygulanan göç politikası. Temeli şu; Osmanlı İmparatorluğu tebaasında kalmış ama artık başka toprakların içindeki kişiler Türkiye’ye doğru gelmeye başladılar. Ve Türkiye 1934 yılında çok önemli düzenlemeler yaptı ver Türkiye’nin bir göç yönetim sistemi vardı. Ama göç sistemi Türk soylularını özellikle Balkanlar’dan, Ortadoğu’dan, Orta Asya’dan getirmekti. Çünkü Türkiye’nin insana ihtiyacı vardı. Bu politika halen devam etmekte ama bizim asıl şu an konuştuğumuz konu 2010 yılı sonrasında göç yönetim sisteminin nasıl gerçekleştiği.
Suriye ile 2011 yılındaki gerginliğinde Türkiye’de göçmen sayısı son derece azdı. Yani 58 bin idi. Ama ondan sonra çok kısa biz zamanda milyonlara ulaştı. Türkiye bu konuyla ilgilenecek kuruma da sahip değildi. Türkiye’de ilk göç idaresi kurulması 2014 yılı. Yani Türkiye’de Suriyeliler’in sayısı 1 buçuk milyonu aşmıştı ancak o zaman kurulabildi. Türkiye şu an bu süreci göç idaresi üzerinden yapmaya çalışıyor. Ama AFAD dediğimiz bir örgütümüz daha var ve AFAD aslında acil durum yönetimi yapıyor. Mesela insanlar aniden geldiğinde onlara yemek yapmak, çadır kurmak gibi işler yapıyor ama asıl işler İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Müdürlüğü üzerinden yapılıyor. Bugünlerde bir tartışma var, Türkiye’de bir göç bakanlığı kurulup kurulmamasına ilişkin. Benim şahsi görüşüm Türkiye’nin bir göç bakanlığı kurulmasına ihtiyacı yok. Türkiye’de bir uyum bakanlığı ihtiyacı var. Bizim Avustralya’da, Kanada’da, Yeni Zelanda’da gördüğümüz bir göç bakanlığı, Türkiye’deki gelişmelere uygun değil çünkü Türkiye’de göçmenlerden değil mültecilerden, düzensiz göçmenlerden söz ediyoruz bunun da muhatabı İçişleri Bakanlığı’dır.
VOA: Saha araştırmaları itibariyle mülteciler ülkelerine geri dönmeyi düşünüyorlar mı?Prof. Dr. Murat Erdoğan: Şimdi her şeyin fıtratı dediğimiz özü, içeriği vardır. Göçün de fıtratında kalıcılık var. İnsanlar bir ülkeye gittikten, sınırı geçtikten sonra yeni bir yaşam kurduklarından artık kolay kolay geriye dönemiyorlar. Dönecekleri yer iyi olsa bile kolay kolay dönemiyorlar. Biz bunun tecrübesini Avrupa’da, Almanya’daki Türkler üzerinden de edindik. Dolayısıyla Türkiye’de bulunan yabancıların, özellikle mültecilerin, düzensiz göçmenlerin Türkiye’ye geldikten sonra kendi ülkelerine dönmeleri çok beklenemez. Eğer başlangıçta olsaydı yani savaşın bir sene içerisinde bitmesi söz konusu olsaydı, iki sene içinde bitmesi söz konusu olsaydı dönerlerdi. Ama şu an Suriye’den örnek verelim; Suriye’de 5 milyon konutun iki buçuk milyonu yıkılmış durumda, hastanesi, okulu, alt yapısı her şeyi yıkılmış durumda. Hani kendi can güvenliğinizi kenara bıraktığınızda bile bir de isteyeceğiniz hizmetler var. Çocuğunuzu okula göndermek isteyeceksiniz, hasta olduğunuzda hastaneye gitmek isteyeceksiniz. Bütün bunları sağlamanız da çok zor. Hele Türkiye’ye gelenler açısından, gerçekten çok perişanlık yaşanan yerler. Türkiye, onlar için daha iyi bir nokta, dolayısıyla Türkiye’de kalmayı tercih ederler.
Bizim yaptığımız araştırmalarda çok net bir biçimde Türkiye’deki Suriyeliler’in ve diğer yabancıların Türkiye’den gitmeye hiç niyetleri olmadığını görüyoruz. Dolayısıyla gönüllü dönüş yolunun geçerli olmadığını görüyoruz. Ancak zorunlu olarak geri göndermeyi deneyebiliriz. Onun da çok mümkün olduğunu düşünmüyorum açıkçası. Genelde göç hareketlerinde iki yönlü durum söz konusu; çeken faktörler ve iten faktörler. İten faktörler açık; mesela ülkelerinde savaş var, yarın ne olacağı bilinmiyor, orada burada patlamalar oluyor, silahlı çatışmalar oluyor dolayısıyla kendi ülkelerine dönmeleri çok zor. Bir de çeken kısımlarına baktığımızda, Türkiye’de yaşamlarında sıkıntılar yaşasalar da her halükarda geldikleri ülkeye göre daha iyi. Türkiye toplumu, tüm endişelerine, rahatsızlıklarına rağmen Suriyeliler ve diğer mültecileri istememesine rağmen bir arada yaşamayı başarıyor. Saldırmıyor, onlarla iyi ilişkiler ortaya koyuyor. Dolayısıyla Türkiye’deki yabancıların tutunmalarının en önemlilerinden birisi de Türk toplumunun onlara iyi niyetli davranması diyebiliriz.
“Kimse parayla göçmenleri almaz, göçmen hareketi tahribat yaratır”VOA: Afganistan kaynaklı göç dalgasını ve Avrupa’nın pası Türkiye’ye atma yaklaşımını nasıl yorumluyorsunuz?Prof. Dr. Murat Erdoğan: Afganistan’da 20 senedir hatta daha ileri de gidebilirsiniz 80’li yılardan itibaren savaş vardı ve sürekli göç üreten bir ülke. Afganistan’dan kaçanlar nereye gidiyorlar, Pakistan’a, İran’a, başka ülkelere gidiyorlar. Ancak her halükarda Afganistan bir sorun olarak görülüyor. Bütün ülkelere insan kaynağı olarak görülüyor. Son olayda bu iş daha kritik hale geldi. Şöyle bir şey var, göç olaylarında sizin tanıdıklarınız bir ülkedeyse, siz de o ülkeye gitmek istiyorsunuz. Çünkü oraya gittiğinizde size sahip çıkacak birileri var. Türkiye’deki Afganlar arttıkça Türkiye’ye gelmek isteyen Afganlar’ın sayısı daha da artıyor, böyle bir handikap var.
Avrupa ve Batı dünyasında bu konudaki yaklaşım çok sakat bir yaklaşım. Onlar bu işi mümkün olduğunca komşu ülkelere bırakmaya çalışıyorlar ve Türkiye gibi, İran gibi, Pakistan gibi ülkelere ‘biz para veririz’ diyorlar. Bu işin önemli hususlarından birisi paradır ama para tek başına hiçbir şeyi çözmez. Avrupa’nın size verdikleri paranın on katını siz onlara geri verin, almazlar. Dolayısıyla bu iş sadece para ile ilgili bir şey değil. Göçmen hareketleri özellikle kontrolsüz insani hareketlilikler, toplumlarda kaygılar yaratır. Bu kaygılar da toplumu, demokrasileri tahrip eder, insan haklarını, düzeni tahrip eder. Dolayısıyla bu konuda Avrupalılar ve Batı’nın genel olarak çok bencilce davrandığını söylemek lazım. Ama şunu da söyleyeyim; biz hep Avrupa’dan, Batı dünyasından söz ediyoruz ama ABD mesela üzerine düşeni yapıyor mu? Çin bir şey yapıyor mu? Ya da Rusya ya da zengin Arap ülkeleri bir şey yapıyor mu? Ne yazık ki onlar da yapmıyor. Biz ne yazık ki Avrupa’ya yakın olduğumuz için, Avrupa’yla yakın ilişkilerimiz olduğu için sürekli Avrupa üzerine konuşuyoruz. Ama bu konuda sorumluluk paylaşımı sadece Avrupa’yla ilgili bir sorun değil küresel olarak her zaman yaşadığımız bir sorun.
“Afganlar için İran’a Avrupa’nın maddi destek sağlaması gerekiyor”VOA: Afgan göçmen dalgasıyla ilgili sizce neler yapılmalı?Prof. Dr. Murat Erdoğan: Afganistan’dan geleceklerin sayısı gittikçe artacak gibi görünüyor. Çünkü orada hayatından memnun olmayanların sayısı gittikçe artıyor. Taleban rejiminin ne yapacağı belli değil her halükarda otoriter, totaliter bir sistem geliştirecekler ve zaten o bölgede çok farklı sistemler olmadı. Dolayısıyla sıradan insanların çok büyük bölümü ülkelerin terk etmeye çalışıyorlar. Her ülke tarafından önlem alınması gerekiyor.
Türkiye’nin de önlemini alması gerekiyor. Türkiye’ye Afganlar İran sınırından giriyor. Bizim her halükarda İran ile anlaşma, işbirliği yapabiliyor olmamız lazım. Hatta bunun bir ayağının da AB olması lazım. Çünkü İran da bu yükün altında. İran’da çok ciddi ekonomik sıkıntılar ve Amerikan ambargosu var. Dolayısıyla İran bizimle bir işbirliği yapacaksa her halükarda bu işbirliğinin bir parçası da AB olacaktır. Çünkü mali destekler isteyeceklerdir. İran sınırını iyi kontrol edemezse ve İran’la iyi işbirliği yapamazsanız bu akın devam eder ve bu çok ciddi bir sıkıntıya neden olabilir. Hem Türkiye’de hem Avrupa’da. Biz şunu anladık sınırı bir taraftan koruyamıyorsunuz, sınırın iki taraftan korunması lazım. Bu çerçevede sınır hareketlerinin komşu ülkelerle ilişkilerle çok bağlantılı olduğunu unutmayalım. İran başta olmak üzere komşu ülkelerle iyi ilişkiler kurmamız gerekiyor. Başka türlü bu akımı durdurmamız pek mümkün değil.
Göç istatistikleri neler anlatıyor?İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre bu yıl, 9 Eylül 2021 tarihine kadar 98 bin 477 düzensiz yani kaçak göçmen tespit edildi. Uyruk dağılımına bakıldığında, 2021’de Afganistan’dan Türkiye’ye kaçak giriş yapmış kişi sayısı 41 bin 536’ya ulaştı. Afganlar hali hazırda sınırlardan geçen en önemli kaçak göçmen nüfusu. Afganistan’ın komşusu Pakistan’dan da Türkiye’ye gelen 10 bin 973 kişi yakalandı. Türkiye artık “açık kapı” politikası uygulamadığı için Suriye’den 14 bin 236 kişi kaçak olarak giriş yapmış görünüyor.
Uluslararası koruma kapsamında Türkiye’de sığınmacı başvurusuna yanıt bekleyen 31 bin 334 göçmen bulunuyor. Bunun 22 bin 606’sı Afganistan uyruklu.
"Suriye Mültecilerin Geri Dönüşü İçin Güvenli Değil"
Türkiye, Birleşmiş Milletler anlaşmasına şerh düşerek, “sığınmacı” statüsü vermeyi kabul etmediği “doğu sınırlarından gelecekler” kapsamında olmasına rağmen Suriyeliler’i ülkeye kabul etme kararı üzerine “geçici koruma statüsü” oluşturdu.
Dolayısıyla Türkiye, uzun yıllar izlediği göç politikasında ciddi değişikliğe gitti ve AKP iktidarınca “açık kapı politikası” izlenmesi kararıyla kitleler halinde Suriyeli ülkeye giriş yaptı. Türkiye’nin sığınmacı olarak kabul etmediği ve henüz vatandaşlık hakkı tanınmamış Suriyeliler, halen Göç İdaresi’nin verilerinde “geçici koruma statüsü” kapsamında yer alıyor. Bu statüdeki istatistiklere göre; Türkiye’deki Suriyeli nüfusu halen artıyor.
Bu durumun “yeni doğumlar”dan kaynaklandığı yorumu yapılsa da Göç İdaresi’nin istatistiklerinde, “2021 yılı içerisinde Türkiye’de kaç Suriyeli bebek dünyaya geldi?” gibi sorulara yanıt bulunmuyor. Ancak Suriyeli nüfusun yaş aralığı grafiğiyle yorum yapılabiliyor.
Suriyeli nüfusa ilişkin son bilgiler nedir?Türkiye’de Suriyeli nüfusu, 9 Eylül 2021’e gelindiğinde 3 milyon 710 bin 532’ye yükselmiş durumda. Bu nüfusun 1 milyon 995 bin 866’sını erkekler ve 1 milyon 714 bin 666’sını kadınlar oluşturuyor.
Yaş aralığı grafiğine bakıldığında, Türkiye’deki 1 milyon 74 bin 600 Suriyeli 10 yaş altındaki çocuklar. Dolayısıyla Suriye’de Mart 2011 sonrasında iç çatışma başladığı dikkate alındığında bu çocuklar savaş ve göç koşullarında dünyaya gelmiş görünüyor. Ayrıca 507 bin 446’sının dört yaşın altında olması bu Suriyeli çocukların Türkiye’de doğduğu anlamına geliyor.
Devlet kontrolundaki barınma merkezlerinde Suriyeli sayısı sadece 52 bin 516 iken, 3 milyon 658 bin 16 Suriyeli ise Türkiye’nin farklı illerine dağılmış şekilde yaşamlarını sürdürüyor. Suriyeliler’e ev sahipliği yapan şehirlerde, 532 bin 153 kişiyle İstanbul birinci sırada. İstanbul’u 457 bin 183 kişiyle Gaziantep, 436 bin 951 kişiyle Hatay ve 424 bin 827 kişiyle Şanlıurfa izliyor.
Türkiye’nin kaçak göç ile birlikte 4 milyona yakın göçmen yükünü üstlendiği süreçte uluslararası göçmen yükü paylaşımı ise pek hayata geçmemiş görünüyor. 2014 yılından 9 Eylül 2021’e kadar Türkiye’deki Suriyeli nüfustan üçüncü bir ülkeye resmen sığınmacı olarak yerleştirilmek üzere çıkış yapmış Suriyeli sayısı sadece 17 bin 739 kişi görünüyor.
Kanada, 8 bin 619 kişiyi kabul ederek en fazla Suriyeli’yi alan ülke konumunda. Ardından 4 bin 36 kişiyle ABD ve 2 bin 540 kişiyle İngiltere, geliyor.
Avrupa Birliği’yle imzalanmış Ankara Anlaşması uyarınca, Avrupa ülkelerine kaçak girmiş olanları Türkiye’nin geri alması şartıyla bu ülkelere yerleştirilmiş Suriyeli sayısı ise 30 bin 184 olarak açıklandı. Almanya’nın 11 bin 465 kişiyle diğer tüm ülkelere kıyasla en fazla Suriyeli’yi barındırmayı kabul ettiği görülüyor.