15 Temmuz akşamı İstanbul Jandarma Komutanlığı’ndaki faaliyetlere ilişkin İstanbul 29. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davanın sanıklarından olan N.K., gözaltında işkence ile öldürülen merhum öğretmen Gökhan Açıkkollu ile ilgili olarak dönemin İstanbul TEM Şube Müdürü Kayhan Ay’ın ismini verdi.
N.K., mahkemeye sunduğu savunmasında, Kayhan Ay’ın kendisine işkence yaptığını anlatırken, “Bu işkenceler sırasında şekerim yükseldi. İleri derecede şeker hastası olduğumu söyleyince yine aynı şahıs (TEM Şube Müdürü Kayhan Ay) omuzlarımdan tutup kaldırarak, ‘Şeker hastası öğretmeni biliyor musun, elimde öldü. İlk kalp masajını ben yaptım. Senin de sonun onunki gibi olmasın. 30 gün elimizdesin’ diyerek işkence ve tehdit etti.”şeklinde ifade verdi. Ay’ın “Elimde öldü” derken kastettiği öğretmen ise Gökhan Açıkkollu idi.
Matematik öğretmeni N.K.’nın (45), Ekim ayında mahkemeye sunduğu savunmasında ortaya çıkan çarpıcı bilgileri, Ahmet Dönmez kişisel blogunda yayınladı. İstanbul Bahçelievler’de Milli Eğitim’e bağlı bir okulda öğretmenlik yapan N.K., 19 Ağustos 2016 tarihinde İstanbul’da gözaltına alındı. Yani Gökhan Açıkkollu’nun vefatından 2 hafta sonra. Açıkkollu, 24 Temmuz 2016’da gözaltına alınmış ve Vatan Emniyet’te günlerce işkenceye maruz kalmıştı. Panik atak ve ağır şeker hastası olan 42 yaşındaki tarih öğretmeni, gözaltının onüçüncü gününde, yani 5 Ağustos’ta, işkence yüzünden hayatını kaybetmişti.
“İŞKENCE, SAVCI CAN TUNCAY’IN GÖZÜNÜN ÖNÜNDE OLDU”
N.K., İstanbul 29. Ağır Ceza Mahkemesi’ne sunduğu savunmasında, yaşadıklarını şöyle anlattı: “Gözaltının ilk gecesi, 19 Ağustos 2016’yı 20 Ağustos 2016’ya bağlayan gece 23.00-02.30 arası, beni şube müdürünün odasında, soruşturma savcısı Can Tuncay ve ismini bilmediğim ikinci bir savcı ile 4-5 emniyet personelinin olduğu ortamda TEM Şube Müdürü Kayhan Ay sehpaya oturtarak kafamı yumrukladı. Aynı şahıs, MİT raporu denen 2-3 sayfalık bir dosyayı kafama vura vura parçaladı. Bu işkenceler sırasında şekerim yükseldi. İleri derecede şeker hastası olduğumu söyleyince yine aynı şahıs omuzlarımdan tutup kaldırarak, ‘Şeker hastası öğretmeni biliyor musun, elimde öldü. İlk kalp masajını ben yaptım. Senin de sonun onunki gibi olmasın. 30 gün elimizdesin’ diyerek işkence ve tehdit etti. Bu işkence ve ifadelere savcılar şahittir. Can Tuncay ve diğer savcı gülerek bana yapılan işkenceyi izlediler. ”
“KAMERALARIN OLMADIĞI YERDE İŞKENCE ETTİLER”
Bunun dışında defalarca kameraların olmadığı yerde işkence gördüğünü söyleyen N.K., savunmasında şu iddialarda bulundu: “Gözaltı süresince 7-8 defa gece 02.00 gibi şube müdürü veya büro amirinin odasında, kameraların olmadığı yerlerde fiziki işkence gördüm. Şahsıma baskı, tehdit, şantaj yöntemleri uygulandı. Sürekli eşim ve çocuklarımla tehdit edildim. Sağlık sorunlarım olduğundan işkencelerden sonra şekerim ancak Haseki Eğitim Araştırma Hastanesi Acil Polikliniği’nde düşürülebiliyordu. Bu dönemde defalarca hastaneye kaldırıldım. Gözaltı sürecince ve 30 Mart 2017 ikinci gözaltı dönemimdeki raporların tamamının dosyaya istenmesini talep ediyorum.”
“İŞKENCENİN SINIRI YOKTU, KALP KRİZİ GEÇİRDİM”
N.K., diğer bir çok “FETÖ soruşturmaları”nda olduğu gibi eşi ile de tehdit edildiğini aktardı. Bu ifadeler, savunma metninde şöyle yer aldı: “Yine ‘FETÖ üyesi’ diye gözaltına alındığım dosyadaki diğer şahısları suçlamazsam, yani itirafçı olmazsam, darbeden yargılanacağım, darbede de etkin pişmanlık olmadığı, eşim ve çocuklarımın aç susuz kalacağı şeklinde tehdit edildim. Gözaltında yine D büro müdürü olan şahıs da eşim ve çocuklarımla tehdit etti. ‘Eşini karşına getirir şöyle yaparız, çocuklarını karşına oturtur böyle yaparız… Eşini tutuklar ‘abla’ deriz, oğlunu tutuklar ‘abi’ deriz’ sözleri ile tehdit edildim. Gözaltında başımda parçalanan MİT raporunu okuduklarında benim Ankara’da yaşadığım ve işsiz biri olduğum ifade ediliyordu. Ben de İstanbul’a geldiğimden bu yana hep aynı evde oturduğumu ve aynı okulda çalıştığımı söyleyince işkenceyi artırdılar. 23 gün boyunca fiziki ve psikolojik ağır işkencelere maruz kaldım. ‘İtirafçı olursan, bak savcı da burada, seni gizli tanık yaparız. Estetikle yüzünü, kimliğini değiştiririz’ şeklinde hukuksuz vaatlerde bulundular. Gözaltında işkencenin sınırı yoktu. Dayak sıradan olmuştu. Maalesef o işkencelerin çoğuna soruşturma savcısı Can Tuncay şahittir. O zaman ben insanlığımdan utandım. İnsanlık suçu olan işkenceyi kolluk amirleri yaparken savcılar gülerek izliyordu. Bu süreç sonunda psikolojim bozuldu. Tutuklandıktan bir ay sonra cezaevinde kalp krizi geçirdim.”
“SIKIN KAFAMA, SİZ DE KURTULUN BEN DE”
30 Mayıs 2017 tarihinde aynı dosyadan ikinci kez gözaltına alındığını ve tutuklu bulunduğu cezaevinden emniyete getirildiğini bildiren N.K., şöyle devam etti: “Tutuklandıktan 284 gün sonra, 30 Mayıs 2017 tarihinde aynı dosyadan tekrar 20 günlük gözaltı için cezaevinden emniyete getirildim. Ertesi gün yine Çağlayan Adliyesi’ne götürülüp cezaevine teslim eden, daha sonra isimlerini dava dosyasından öğrendiğim polis memuru Ahmet Gürbüz ve Uğur Karabulut tarafından yol boyunca aşağılandım. Kötü muamele yaptılar. Hep küfür ve hakaretle şantaj yaptılar. Tehditlerin bir kısmına avukatım Sayın Akgül Peker de tanıktır. İkinci gözaltına alındığımda, ilk gün doktor ‘nezarethanede kalabilir’ raporu vermedi. Üniversite hastanesinden almamız gerektiği söylendi ama polisler hastane yerine nezarethaneye getirdiler. Ertesi gün cezaevine geri getirdiler. İtirafçı olmadığım için aynı polisler yine tehdit ve şantajla işkence ederek cezaevine getirdiler. Ben de araçta ‘Sıkın kafama siz de kurtulun, ben de kurtulayım’ diye feryat ettim. Peşinen suçlu sayıldım.Hatta teslim alan infaz koruma memuru da şaşırdı. ’20 gün diye aldınız, ertesi gün getirdiniz’ diye söylendi. Memurun yanında da aynı polis memurları bana sin-kaflı küfürler ettiler. Kötü muamele yapan polisler hakkında şikayetçi oldum. Huzurunuzda da şikayetçiyim. Yaşam hakkı, işkence yasağı ve masumiyet karinesi OHAL’de dahi ihlal edilemez. İşkence insanlık suçudur. Ben bu suçun mağduruyum. Mahkemenizden bu hukuksuz eylemleri yapanlar hakkında işlem yapılmasını talep ediyorum.”
“SAVCI, BİR İSTİHBARATÇI İLE GELİP İTİRAFÇILIĞA ZORLADI”
Ekim 2017’den itibaren 8 ay boyunca bir hücrede tutulduğunu aktaran N.K., Savcı Can Tuncay’la ilgili başka iddialar da gündeme getiriyor: “Tutuklamadan 425 gün sonra, 18 Ekim 2017 tarihinde, tutuklu bulunduğum cezaevinden alınarak kapalı ceza infaz kurumunda tek kişilik odada tecrit altına alındım. Yaklaşık 8 ay tek kişilik odada tecrit altında kaldım. Sağlık kurulu, kalp ve diyabet rahatsızlıklarından dolayı tek kişilik odada kalamayacağıma dair rapor verdi.
Tecrit altında iken 15 Kasım 2017 tarihinde terör bürosundan bir savcı gelip cezaevinde itirafçı olmam için ifademi aldı. Yine iki ay önce soruşturma savcısı Can Tuncay, bir istihbaratçı ile cezaevine gelerek avukat olmadan, itirafçı olmam konusunda ifade aldı. Ben aramada ve gözaltında yaşadıklarımı söyledim. Benden delil istiyor. İnceleme ve sorgu hakimliklerine, evde bulunmayan ama evde bulunmuş gibi gösterilen materyaller hakkındaki tutanağı ve bende bulunduğu söylenen örgüt arşivinin dosyaya verilmesini istedim. ‘Sen ver, vereyim’ dedi. Yani delil yok. Olmayan delillerle tutukluyum. Tutukluluğa sevk edilirken olmayan delillere dayanarak benim hakkımda ‘kuvvetli suç şüphesi’ oluşturulmaya çalışılmış. Yalan deliller ile tutuklanmam sağlanmıştır.”
“ARAMA KARARI YOKTU, HER ŞEY HUKUKA AYKIRI YAPILDI”
20 yılın üzerinde öğretmenlik hayatı olan N.K., ilk gözaltı sırasında yaşanan hukuk ihlallerini de sıraladı: “Darbe girişiminden 35 gün sonra bir akşam vakti evime polisler geldi. Eşim ve çocuklarımla evimde iken gözaltına alındım. Yakalama, arama, el koyma ve gözaltı işlemleri usulsüz ve hukuksuz ve kanuna aykırı bir şekilde yapıldı. Arama kararı yoktu. Bana bir karar gösterilmedi. Daha sonra mahkeme tarafından da arama kararı talebinin reddedilmiş olduğunu dosya eklerinden öğrendim. Arama, gece yarısı çocuklarımın ve eşimin de üzeri aranmak sureti ile yapıldı. Aramada sadece kapıcı (konut dışında tutulmak sureti ile) bulunduruldu. Aramanın hiç bir safhasında kolluğun yanında değildi. Aramaya eşimin ve şahsımın nezarete etmesi de önlendi. Aramada el konulan bilgisayar, telefonlar, tablet gibi dijital materyallerin imajı alınmadı. Dolayısı ile hala tarafıma teslim edilmiş değil. Siber Suçlar Şube Müdürlüğü ve bilirkişi raporuna göre suç ve suç unsuru bulunmadığı rapor edilmiştir.”
26 aydır tutuklu olan N.K., arama tutanağında da tahrifat yapıldığını öne sürerek şunları kaydetti: “Arama tutanağı ne eşime bırakılmış ne de huzurda bir sureti bana verildi. Dava açıldıktan sonra arama tutanağının fotokopisini alabildim. Arama tutanağında tahrifat var.
Dairede yapılan aramada olmayan, apartmanın ortak kullanım alanındaki çöp tenekesinde bulunan materyallerin şahsım üzerinde veya evde bulunmuş gibi tutanağa yazılarak hem aramada el konulan malzemelerin incelenmesi için karar veren 6. Sulh Ceza Hakimliği hem de tutuklama yapan 9. Sulh Ceza Hakimliği yanıltılmıştır. Arama süresince kapının önünde bekletildim. Aramalar bu şartlarda evimde yapıldı. Bu şartlarda ve usulde yapılan arama ve el koyma işlemlerini kabul etmiyorum. Gözaltı uzatma kararı tebliğ edilmedi. Gözaltına itiraz hakkım elimden alındı.”
“BYLOCK BULUNAMAYINCA ‘KRİPTO’ DEDİLER”
N.K., gözaltına alındığı ilk gece, savcı Can Tuncay’ın gözleri önünde yapılan işkence sırasında telefonlarının incelendiği ve temiz çıktığı bilgisini de paylaştı. “Aynı gece evimde aramada el konulan telefonlar getirilip (şifreleri tarafımdan verildi) imajları alınmadan girildi. Saatlerce incelendi. ‘Telefonlar temiz, herhangi bir sıkıntı yok. Bylock da yok. Zaten sen aktif görevdesin, herhangi bir örgütle bağlantın görünmüyor. O zaman sen kriptosun’ dediler.” ifadelerini kullandı.
Buna rağmen iddianamede ‘Bylock kullanıcısı’ olduğunun yazdığını belirten N.K., suçlamaları reddetti: “Hem ilk gözaltında hem de ikinci gözaltında bende Bylock programı olmadığı özellikle belirtilmişti. 1 yıl sonra iddianamede Bylock olduğu yazıyor. Emniyetteki resmi ifadem, gözaltının son günü saat 23.00’da alındı. İfademin alınma şeklini anlattım. İfademde söylediğimi hatırlamadığım bazı şeyleri söylemişim gibi yazmışlar. Bu ifadeleri kabul etmiyorum. Dosyada bana sorulan hiç bir ismi tanımadığımı söylemiştim. Bana herhangi bir teşhis işlemi de yaptırılmadı.”
KAYHAN AY, TERFİ ETTİ
3 kez ağırlaştırılmış müebbet istemiyle yargılanan N.K. hakkında, ‘silahlı terör örgütü yöneticiliği’ suçundan da ayrıca 15 yıldan 22,5 yıla kadar hapis cezası isteniyor.
Bu arada Gökhan Açıkkollu cinayeti ile adı gündeme gelen Kayhan Ay, Mayıs 2018’de 2. sınıf emniyet müdürlüğüne terfi etti. Geçtiğimiz Eylül ayında da Terör, Tanık Koruma ve Bomba İnceleme ve İmha Şube Müdürlüklerinden Sorumlu İstanbul İl Emniyet Müdür Yardımcılığına getirildi.