Suriye’nin çöküşü ile binlerce insan Türkiye (ve çevresi) üzerinden Batı’ya doğru yürüyor. Ülkesini terk edenlerin sayısı o kadar çok ki artık bir tür “kavimler göçü” gibi bir olay ile karşı karşıyayız.
Suriye’nin çöküşü ile binlerce insan Türkiye (ve çevresi) üzerinden Batı’ya doğru yürüyor. Ülkesini terk edenlerin sayısı o kadar çok ki artık bir tür “kavimler göçü” gibi bir olay ile karşı karşıyayız.
Bu büyük göç muhtemelen başta Türkiye olmak üzere bazı ülkelerin demografisini “kalıcı olarak” değiştirecektir.
Avrupa kapısına yığılanlar “Batı Avrupa düzenini” alarma geçirdi. Kısaca Avrupa, sınırlarına yığılan insanları iki nedenden dolayı istemiyor:
Birincisi maddi nedenler. Bunlar ekonomik maliyet, güvenlik sorunu, toplumsal düzen gibi başlıklar. İkinci neden, kültürel. Kendine Avrupa’da hayat kurmak isteyenlerin hemen hepsi Müslüman, büyük bir kısmı Arap.
Batı Avrupa özet olarak bir Judeo-Hıristiyan kültüre sahiptir ve Avrupalılar Fransızca, Almanca gibi diller konuşur. Avrupa’ya akın eden insanlar Arapça gibi diller konuşuyor ve bunların çoğu Müslüman.
Lafın kısası “açıkça söylemeseler bile”, Avrupalılar’ın göçmenlerle ilgili temel korkusu bunların Avrupa kimliğini zayıflatacağıdır. Nitekim Macaristan Başbakanı Orban “mültecilerin ülkesinin Hıristiyan kimliğine zarar vereceğini” iddia etmektedir.
Ancak burada Macar Başbakanı “açık konuştuğu” için şamar oğlanına çevirmemek lazım. Martens Center’in uzmanlarından Roland Freudenstein bir raporunda “bütün Avrupa liderlerinde aynı kanaatinin ve korkunun olduğunu” söylemiştir. Ancak diğer liderler, Orban kadar bunu belli etmiyor.
Mültecilerin diplomatik pazarlık konusu haline gelmesi
Olayın kökeni olan Suriye krizi gibi sorunları kısa vadede çözmek imkânı yoktur. Daha kötüsü “Rusya’nın Suriye’de orta vadede yapacağı manevralar” mülteci sayısını artıracaktır.
O nedenle Avrupa, mülteci göçünü çözmek için iki amaca yoğunlaşmış durumda: Birincisi, mültecileri kabul edecek bir ülke. İkincisi, mülteci göçünü durduracak bir ülke.
Burada akla doğal olarak Türkiye geliyor. O nedenle AB, “bazı maddi imkânlar sunarak” Türkiye’nin bir “mülteci kampı” haline gelmesini talep ediyor.
Türkiye eğer “Ben mültecileri misafir ederim ve onların Batı’ya göçünü durdurmak için gerekli önlemleri alırım” derse AB “kesenin ağzını açmaya hazır”.
“Batı’yı ahlaki tutarsızlıkla eleştiren” bazı Türk siyasilerde mülteciler üzerinden pazarlık yaparak AB ile masaya oturmaktan çekinmemektedir. Bir bakıma bugüne kadar Suriyeliler öldürülmüş, sürülmüş şimdi ise onların “dünya diplomasisinde pazarlanması” devri başlamıştır.
Türkiye’nin planı nedir?
Mesela Türkiye’deki toplam mülteci sayısı 5 milyonu bulursa ne olacak? Türkiye’nin bu konuda büyük bir stratejisi olması gerekiyor.
Suriye krizi ile başlayan mülteci konusu Türkiye’nin de demografisini değiştirme kapasitesine sahip. Belki de milyonlarca Suriyeli Arap mülteci bir daha ülkelerine geri dönmeyecek.
Buna yönelik plan nedir? Mesela Türkiye (geçmişte Osmanlı gibi) bir iskân siyaseti takip edecek mi?
Yani bu insanlara Anadolu’da bazı şehirler gösterip, onlara olanaklar sunarak “Artık burası sizin yurdunuz, şehriniz burada yaşayın” diyecek mi?
Yoksa milyonlarca mülteci kendi başının çaresine bakıp Anadolu’nun şehirlerine dağılarak şansını mı deneyecek?
Mesela Türk eğitim sistemi nasıl etkilenecek? Bu insanlara Arapça eğitim verilecek midir? Verilirse kendi dilinde eğitim alamamış milyonlarca Kürt ne diyecektir? Araplar’ın çoğunlukta olduğu yerlere Arapça trafik tabelaları, dükkân tabelaları yazılırken Kürtçe ne olacaktır?