Son zamanlarda çok konuşulan konulardan birisi de hizmet eden insanların Hizmet’ten maaş alıp almamaları hakkındadır.
Son zamanlarda çok konuşulan konulardan birisi de hizmet eden insanların Hizmet’ten maaş alıp almamaları hakkındadır.
Yaşanan süreçte bu kurumlara el konulmuş ve Hizmet’in finansman imkanları ellerinden alınmıştır. Hizmet insanlarının ekseriyetinin çalışma imkanları da azalınca maddi imkansızlıklar had safhaya ulaşmıştır. Hizmet fertlerinin zaruri ihtiyaçlarının karşılanmasında bile çok büyük problemler yaşanılır hale gelmiştir. Dolayısıyla her şeyden önce, bu mazlum ve mağdur edilen insanların ihtiyaçlarını karşılamak, Hizmet’in en önemli meselesi haline gelmiştir. Durum böyle olunca, halen Hizmette bir takım hizmetleri yerine getiren insanların maaş alıp almamaları konusu gündem olmaya başlamıştır. Tabi ki burada söz konusu edilen, mevcut kurumlarda çalışanların değil, kurum dışı hizmet birimlerinde çalışanların maaş alıp almamaları hususudur.
Günümüzde bu şekilde çalışanların sayısı, süreç öncesine göre çok önemli ölçüde azalmış bulunmaktadır. Daha önce Hizmet birimlerinde vazife yapan çok sayıda insan, gittikleri yeni coğrafyalarda kendilerine yeni işler bulmuşlardır. Bunlardan özellikle Batı’ya hicret edenlerin büyük ölçüde ihtiyaçları gittikleri yerlerden karşılanmaktadır. Yeni gelinen noktada, bu yerlerde, mümkün olan bazı yerel imkanlar da seferber edilerek, Hizmet’e maddi anlamda bir yük getirmeden de bir takım hizmetler deruhte edilebilmektedir.
Bütün bunlar, acaba hiç bir maaşlı eleman olmadan bu hizmetler yapılamaz mı gibi düşünceleri gündeme getirmiştir. Maddi sıkıntıları da hesaba katınca ve mesele bütüncül bir bakış açısıyla ele alınmayıp, sadece bazı hususlara odaklanınca bu düşünceler kulağa hoş gelmektedir. Ama unutulmamalıdır ki, bütüncül bir bakışla konular tahlile tabi tutulmadan, ifrat ve tefritlerden uzak sağlıklı analizler yapılmadan, sebepler ve sonuçlar arasındaki ilişkileri daha doğru olarak ortaya koymak mümkün olmayacaktır.
Maaş almak beklentisizlik düsturuna aykırı değildir…
Öncelikle Hizmet Hareketi’nin bugünlere gelmesinde, bütün mesailerini bu işe hasreden, kendi mesleklerini ve kariyerlerini feda eden, çok büyük özverilerde bulunarak koşturan insanların emeklerinin çok büyük payları ve rolleri vardır. Hocaefendi’nin sohbetlerinde, bu beklentisizlerin yaptığı hizmetlerin destanlaştırılmasına çok defa şahit oluruz. Bütün ömürlerini Hizmet’e veren bu insanlar da ağaç kovuğundan çıkmadıklarına göre, bunların ihtiyaçlarına cevap verecek bir maaşın onlara takdir edilmesi kadar doğal bir şey yoktur.
Üstad hazretleri de hem kendisinin, hem de bazı talebelerinin ihtiyaçlarını telifden gelen sermayeden karşıladığını Emirdağ Lahikası’nda “Vasiyetnamenin Bir Zeyli” başlıklı mektupta ifade etmektedirler. Hocaefendi de “Tiranlar ve Adanmışlar” başlıklı Bamteli’nde kendi geçimini ve misafirlerinin masraflarını telif haklarından gelen parayla karşıladığını ifade etmektedirler. Ayrıca okuttuğu talebelerinin bursları gibi giderlerlerin de bu sermayeden karşılandığı bilinmektedir.
Hz. Ebubekir (ra) efendimiz kendisine hilafet vazifesi verildiğinde, hayvanların sütlerini sağmaktan elde ettikleri parayla geçimini temin etmekteydiler. Fakat bu iş, hilafet vazifesini yerine getirmeye engel olunca, O’na bir maaş takdir edilmiş ve mesaisinin tamamını hilafet işine tahsis etmesi kendisinden istenilmiştir. Maaş almamak gerektiğini savunanlar her nedense, süt sağmakla geçinme meselesini delil olarak ileri sürmekte, ama sonrasında, buna engel olunarak bir maaş takdir edildiği hakikatini gözardı etmektedirler.
Dolayısıyla mesailerini Hizmet’e tahsis edenlerin maaş almalarında hiç bir engel bulunmamaktadır. Bilakis, özelliği olan bazı işlerde, vazifelerin sağlıklı eda edilebilmeleri açısından böyle olmasında zaruret vardır. Bu zaruri olan maaşların takdir edilmesi, beklentisizlik düsturuna aykırı olmayan ve realitenin de gerektirdiği bir durumdur.
Hocafendi imamlık ve vaizlik yaptığı dönemde, Allah’ı (cc) anlatmanın karşılığında maaş almanın verdiği huzursuzluğu, Mustafa Sungur Ağabeyin Üstad Hazretlerine ait bir hatırasını dinledikten sonra aşabilmiştir. Bir cami imamı devlet tarafından kendisine takdir edilen maaşı alıp alamayacağını sorduğunda, Üstad Hazretleri, eğer başka bir geçim kaynağı yoksa bu maaşın kullanılabileceğini ifade etmişlerdir.
Eğer bu işte bir yanlışlık olsaydı bugüne kadar geçen zaman zarfında böyle bir uygulamaya herkesten önce Hocaefendi karşı çıkardı. Nitekim hususi bir sohbetinde, geçmişte farklı ele aldığı üç hususta artık farklı düşündüklerini, bunlardan bir tanesinin de eskiden sıcak bakmadığı ama artık öyle düşünmedikleri Hizmet’ten maaş alma konusu olduğunu ifade etmişlerdir.
Realitenin gereği olarak bazı hizmetlerin yapılabilmesi için bütün mesailerini bu işe tahsis eden insanlara ihtiyaç vardır. Aksi takdirde çok sayıda hizmetler yapılamayacaktır. Böyle bir düşünce, dengeden uzak ifrat derecede uygulandığı zaman, önemli bazı işlerde istihdam edilecek insan bulma problemi baş gösterecektir.
Günümüzde, başarılı olmak ve daha verimli olabilmek için ihtisaslaşmaya verilen önem bütün dünyada kabul edilen bir husustur. Benzer şekilde, Hizmet içindeki bazı işlerin tam olarak yapılabilmesi için de uzmanlaşmaya ihtiyaç vardır. Uzmanlaşma gerektiren işler için de bazı elemanların istihdam edilmesi zarureti vardır.
Bu ifade edilenler ile beraber, Hz. Ebubekir (ra) efendimizin hilafet gibi çok ağır bir vazife yükleninceye kadar süt sağarak ve İmam-ı A’zam Ebu Hanife Hazretleri’nin yaptıkları onca manevi hizmetlerinin yanısıra tüccarlık yaparak geçimlerini sağladıklarını da unutmamak gerekir. Buna binaen mümkün olduğu kadar, Hizmet insanlarının bir taraftan üstlerine düşen hizmetleri yerine getirirken, diğer taraftan da geçimlerini kendi imkanları ile sağlamaya çalışmaları da bir hedef olarak kabul edilmelidir.
İfratlara ve tefritlere girmeden mesele ele alındığında, aşağıdaki hususların realize edilmesine ihtiyaç vardır.
Hizmette yapılacak işlerin bir sınıflandırmaya tabi tutularak, hangileri için tam mesai gerektiği ve hangileri için yarı zamanlı mesai gerektiğine dair bir planlama çalışması yapılması gerekmektedir. Tam mesai gerektiren işlerde maaş takdir edilmesi zaten normaldir. Yarı zamanlı işlerin hangileri için ve ne kadar maaş takdir edileceği ise ayrıca çalışılmalıdır. Buradaki amaç, maaş alma meselesini minimize etmek olmalıdır.
Hulefay-ı Raşidin efendilerimizin uygulamalarından hareketle, takdir edilecek maaşın halkın ortalama yaşam standartlarına uygun ve hatta biraz da altında olmasına ve böylece bunun bir kazanç kapısı olarak görülmemesi gerektiği tavsiye edilmektedir.
İstişarelerin de hakkı verilerek, finansman kaynaklarının en verimli bir şekilde kullanılmasına gayret edilmelidir. Gereksiz istihdamların ortadan kaldırılmasına ve mümkün olan bazı işler için ise maaş almayacak insanların istihdam edilmesine çalışılmalıdır. Su-i istimallerin ve yanlış istihdamların önünün alınabilmesi için, bu hususta alınan kararların denetime açık olması ise bir zarurettir. İstihdam ile ilgili bütçe çalışmaları yapılmalı, yapılacak denetimlerle, bütçelere uygun hareket edilip edilmediğine bakılmalıdır.
Tam mesai ile çalışan maaşlı personelin yarı zamanlı da olsa kendi mesleklerini ifa etmeleri ve donanımlarını geliştirmeleri de planlanmalıdır ki, birgün istihdam edilememeleri durumunda ciddi mağduriyetlere maruz kalmasınlar.
Ayrıca yönetim kararlarının alındığı istişare toplantılarında, maaş alan ve almayanların dengesine de dikkat edilmelidir. Kararlardaki isabetliliğin artması açısından maaş almayanlardan da yeterli sayıda insan bu toplantılarda bulunmalıdırlar. Bu husus, istişarelerin sıhhati ilgili daha önceki yazılarda ayrıca ele alınmıştır.
Bir gün yaşanan hadiseler zorlar ve yapılan hizmetler için imkanlar yetersiz hale gelirse, gerektiğinde Hizmet insanlarının pazarın yolunu tutmasını da bilecekleri Hocaefendi tarafından ifade edilmiştir.