Samanyoluhaber.com yazarlarından Esra Büyükcombak 'Görülmeyen çabanın çığlığı' başlığıyla dikkatleri çeken bir yazı kaleme aldı.
En çok emek verdiği anlarda, sanki varlığı göz ardı edilmiş gibi hisseden insan, ne yapacağını bilemez. Emeği satır aralarında kaybolur, sesi yankı bulamaz. Saatlerce uğraştığı bir iş, yazdığı bir yazı, hazırladığı bir sunum, özenle düzenlediği bir rapor, evde oluşturduğu düzen… Tüm bu gayretler, yankı bulacağı sahneden uzakta, ışığı sönük bir köşede kaldığında potansiyel enerjisini sessizce yitirir.
Kimi zaman bu durum, insanın içini hüzünle doldurur; değerinin fark edilmediği hissi ruhu ağırlaştırır.
Oysa hayatta kalmanın, ayakta durmanın, gülümsemenin bile bir emeği vardır — sadece fark etmek gerekir. Görülmeyen gayretler, tıpkı toprak altındaki kökler gibidir; bir gün meyvesini verir, sessizliğiyle büyüyen işler, zamanla yankısını bulur.
Hiçbir emek sessizliğin içinde kaybolmaz; bazen sadece doğru zamanın gelmesini bekler.
Yine de insan bu bekleyişte yorulur. Fark edilmemek içsel motivasyonu zayıflatabilir; yapılan onca çabanın karşılık bulmadığını düşünmek, ruhta bir sızı bırakır.
Çünkü en sabırlı insan bile, emeğinin değer gördüğünü hissetmek ister. Görülmek yalnızca takdir edilmek değil; var olduğunun fark edilmesidir. Bu fark ediliş, yeniden güç toplamanın, yola devam etmenin yakıtıdır.
BEDENİN ÖĞRETTİĞİ DENGEBedenin işleyişine baktığımızda bu gerçeği açıkça görürüz. Kalbimiz günde yüz binden fazla atış yapar ama sesini duymaz; akciğerlerimiz her nefeste yaşam taşır ama kimse onlara teşekkür etmez.
Karaciğer, böbrek, beyin… Hepsi sessiz, düzenli, uyum içinde çalışır.
İnsan bedeni, bize sessiz çabanın değerini hatırlatır. Çünkü varlığın devamı,
gösterişte değil, sürekliliktedir. Ama bazen sessizliğin içinde bile bir mesaj taşınır; söz edilmese de yapılan her iş bir anlam bırakır.
Bazen susmak, neden diye sorgulamamak en güçlü anlatım olur; çünkü değer, devamlılıkla, bilinçle ve kararlılıkla da ifade edilir.
Ne olursa olsun emeğin değerini hissetmek de kritik öneme sahiptir.
Bir hedefe ulaştığımızda ya da bir projeyi tamamladığımızda, bu emeğin doğru bağlamda ve hak ettiği alanda konumlandırılmasına ihtiyaç duyarız.
Bu durum,
“Değerin Yerini Bulması Psikolojisi” olarak adlandırılabilir.
Yani üretilen emeğin, hak ettiği görünürlük hiyerarşisinde uygun bir yere konulduğunu görme ihtiyacıdır. İnsan, sadece takdir edilmeyi değil; emeğinin yerli yerine konulduğunu, adil biçimde değerlendirildiğini hissetmek ister.
Bunun somut karşılıkları hayatın her alanında karşımıza çıkar: Bir öğretmen için bu, sınıfta harcadığı emeğin öğrencilerinin davranışlarında karşılık bulmasıdır.
Bir sağlık çalışanı için, uzun nöbetlerin ardından bir hastanın minnet dolu bakışıdır.
Bir anne için, hazırladığı sofranın etrafında sevdiklerinin keyif alarak yediklerini görmektir.
Bir çocuk için, yaptığı küçük bir iyiliğin fark edilip bir gülümsemeyle karşılanmasıdır.
Bir arkadaş içinse, zor zamanda uzattığı elin “önemsiz bir detay” değil, bir kalbi iyileştiren güç olduğunun görülmesidir.
Kısacası, değerin fark edilmesi bazen büyük alkışlarda değil, küçük bir teşekkürde ya da sadece fark edilmekte gizlidir.
İnsan ruhu, emeğinin bir yere temas ettiğini hissettiğinde güçlenir.
GÜCÜN KAYNAĞI
İnsanı ayakta tutan şey, çoğu zaman alkışlar değil; içten gelen sessiz bir güçtür.
Bu güç, niyetin berraklığından ve yapılan işin doğru olduğuna duyulan inançtan beslenir.
Görülmese de, takdir edilmese de yapılanı sürdürmek… İşte gerçek istikrar budur.
Emeğin görünmediği zamanlarda insanın iç sesi çok şey söyler.
Hatta bazen “Boşuna mı?” diye sorar. Ama o anda hatırlamak gerekir: Değer dışarıdan verilmez; değer insanın kendi vicdanında saklıdır.
Bir işi sırf doğru olduğu için yapmak, kalbin huzurunu korumanın en sade ve kısa yoludur. Sessiz çalışan bir kalp, hiç durmadan yaşam taşır; aynı şekilde samimiyetle yapılan işler de, görünmese bile anlam taşır.
Ruhun dinginliği, sonucu değil süreci
emanet bilmekle sağlanır.
DEĞER GÖRMEK DE BİR ŞİFA
Ne kadar güçlü görünürse görünsün, her yürek anlaşılmaya ve fark edilmeye muhtaçtır. Bu bir zayıflık değil; insan olmanın doğasıdır, fıtratıdır.
Değer görmek, tıpkı kalp atışı gibi iç ritmi koruyan bir dengedir. Bir süre ritim bozulsa da sonunda kendi dengesini bulur. Kimi zaman bir cümle, kimi zaman bir bakış, kimi zaman da hiç beklenmedik bir yerden gelen bir teşekkür, ruhun nabzını yeniden düzenler.
Emeğin bazen hemen karşılık bulmaz, bazen ışığı gecikir. Ama tıpkı güneşin geç de olsa her pencereden içeri sızması gibi, hak ettiği yere ulaşır.
Görülmek için değil; doğru olanı yapmanın huzuruyla yoluna devam edenler bilir:
Fark edilmiyor olsan da, hayata yakından dokunuyorsan, emeğin asla boşa gitmez.Yazıyı dinlemek isterseniz: https://youtu.be/sPSlYloRAGc
https://open.spotify.com/episode/0fdClf6hv0fCOrM95NpCz3?si=j4UFuH8RQY6QxLgj30RXdA