Gözlerini al yerden…

TR724 yazarlarından Veysel Ayhan, bu haftaki köşesinde 'Gözlerini Al Yerden' yazısını kaleme aldı.
10 yıldır medya gece gündüz Hizmet Hareketiyle iltisaklı her insanı ‘terörist’ olarak yaftaladı. Medya, -sol görünenleri de dahil- tek bir Hizmet Hareketi mensubuna kendini müdafaa hakkı tanımadı, mikrofon uzatmadı.

Medyanın yekpare bir şekilde 10 yıllık dezenformasyonu sonucu öyle bir noktaya geldik ki Hizmet gönüllüleri bile bu yayınlardan etkilenip kendilerinden şüphelenmeye başladı. Sosyal medya, şüphelerden gerçek algısı üretti. Konuştuğum bazı insanlarda bunu gördüm.

Parfüm mağazalarında kullanılan bir yöntem var. Burun farklı kokular arasında yorulduğunda, kahve çekirdekleri koklatılır. Böylece burun reseptörleri sıfırlanır. Bu yazı, binbir algının cirit attığı atmosferimizde “kahve çekirdeği” olur ümidiyle yazıldı.

Pompalanan algılar

Topluma medya aracılığı ile pompalanan algıları sıralayalım…

ABD’nin Suriye ve Irak emellerine hizmet etmeyi reddeden subaylar ve masum erleri Rusya-ABD hesaplaşmasına meze etmeyen generaller ‘terörist’ olarak sunuldu.

Ama o günden bugüne Suriye ve Irak’ta bir hiç uğruna binlerce şehidin kanını dökenler vatansever!

İnsan kaçakçılığı yapan tuğgeneraller, kendine emanet edilen erleri iğfal edip terfi ile general olanlar vatanperver!

ABD’nin taşeronu olarak Suriye’de iç savaşı körüklemek için muhaliflere MİT TIR’ları ile silah gönderen Erdoğan ve Hakan Fidan ‘vatansever’ ama onları durduran yargıçlar terörist!

Balyoz ve benzeri darbe girişimleri ses kayıtlarıyla sabit generaller artık vatansever; ‘ordusu  savaşa girmesin’ diye direnen ve şehit edilen general Semih Terzi terörist!

Nikahı Saray’da kıyılan, mafyaya önünü ilikleyen, ayakçılık yapan savcılar vatanperver!

Teklif edilen milyonlarca lira rüşveti reddeden, ülkenin kam emici egemenlerine dava açan cesur savcılar ise terörist!

Kapatacağı dava türlerine göre rüşvet tarifesi olan adliyeler ve yargıçları vatansever!

Ama CHP Grup Başkanvekili Ali Mahir Başarır’ın 10 yıl sonra, “Erdoğan’ın oğluyla yaptığı görüşme de doğru, para da doğru, sıfırlama (tapesi) da doğru!” diye ikrar ettiği o korkunç skandalları gün yüzüne çıkaran yargıçlar ve emniyet müdürleri terörist!

Uyuşturucu ticaretini tekeline alan, mafyaya tetikçilik yapan polis müdürleri vatansever!

Ama Hizmet Hareketi ile iltisaklı görülen kamu görevlileri ‘terörist’!

Peki Hizmet gönüllüleri sütten çıkmış ak kaşık mı?

Bazı Hizmet gönüllüleri bile inanmakta zorlanabilir ama Hizmet Hareketi mensupları yüzde 98 itibariyle evrensel suç kriterlerine göre sütten çıkmış ak kaşıktır!

Havuzu çıldırtan sessizlik

Bunu test edelim.

100’ü aşkın general, onbinlerce subay-astsubay MİT fişlemeleriyle ihraç edildi. Çoğunluğu hapse atıldı. İşkence gördü. Hepsi Hizmet Hareketi’yle iltisaklı sayıldı. Öyle veya değil.

Bunların tek biri için bile görevi kötüye kullanma veya rüşvet ithamı yapılamadı.

Milyar dolarlık bütçeleri yöneten generaller vardı. Biri için bile “Yolsuzluk yaptı, komisyon aldı!” iddiası seslendirilemedi.

Eğer bu askerlerin terörist olduklarına inansalardı 15 Temmuz sonrası onlarca pilota F-16 teslim edip savaşa göndermezlerdi.

Daha ötesinde bu askerlerde teröristliğin zerresi olsaydı, kendini başkomutan ilan eden zavallı, memleketi batırmasın diye şimdiye kadar 50 defa öldürülmüştü.

Bunların Hizmet Hareketi’ne pervasızca saldırmalarının ana sebebi onların terörist olmadığını en iyi onların biliyor olmalarıdır.

Binlerce yargı mensubu, yüzlerce üst düzey yargıç KHK’lar ile atıldı.

Tek bir hakimin veya savcının, vali veya kaymakamın banka hesabında hayatın olağan akışına aykırı bir para bulunamadı. Herhangi biri için “Rüşvet aldı!” ithamı iddia olarak bile dile  getirilemedi.

Tek bir vali veya kaymakamın harcamalarında usulsüzlük çıksaydı ‘Havuz’, kıyamet koparırdı.

Haklarında iltisaktan dava açılan yüz binlerce kamu görevlisi ‘cemaziyelevveline kadar’ incelendi. Birine dahi, “Aaa senin zaten cari hukuka göre şu suçun varmış. Cemaatçi yargıçlar örtbas etmiş. Seni gerçekten içeri tıkmamız gerekiyormuş!” denmedi. Denemedi!

17-25 yolsuzluklarının ortaya çıkaran onlarca emniyet müdürü yüzlerce polis vardı. (Maalesef 11 yıldır dürüstlüğün ve rüşvet almamanın bedeli olarak hapiste tutsaklar.)

Bunlarla ilgili açılan dava dosyalarında cari hukuka göre tek bir suç yok. Hiçbirinin veya bunların yakınlarının banka hesaplarında normalin dışında tek kuruş çıkmadı. Bunlardan tek birinin üç veya dört evi ortaya çıksaydı, hesaplarında 50 bin, 100 bin dolar para bulunsaydı ‘Havuz’un yapacağı yaygarayı hesap edemezdik.

Hizmet’e ait binlerce müessese vardı. Zaman, Samanyolu, FEM gibi dev kurumlar. Bunların yüzlerce yöneticisinden biri için bile şöyle bir cümle kuramadılar: “Zaman Genel Yayın Yönetmeni’nin banka hesabında 100 bin dolar çıktı. Bahçeşehir’de villası varmış!”

“Samanyolu Genel Müdürü’nün meğer 3 evi 1 villası varmış. Hesabında 50 bin Euro bulundu.”

Kendilerini parçaladıkları halde böyle cümleler kuracakları tek bir Hizmet gönüllüsü bulamadılar.

MASAK (Mali suçları Araştırma Kurulu) Hizmet kurumlarında çalışan on binlerce müdürü, yüzlerce genel müdürü inceledi. Dava dosyalarına ekleyecekleri tek bir finansal anormallik veya vergi kaçırma suçu bulamadılar.

Çatı davasında Hizmet’te önde gelen 70 küsur isim aylarca araştırıldı. Şimdi linç yarışına girilen “abiler”den birinin bile hesabında emekli maaşı dışında bir şey çıkmadı.

Ne kadar isterlerdi, “Falan ‘abi’ himmet parasını gasp etmiş, hesabında 1 milyon dolar çıktı. İşte dekontlar! Filan ‘abi’nin meğer evleri, arabaları, yazlıkları varmış!”

Böyle manşet atmayı ne kadar arzu ederlerdi. Atamadılar.

Şimdi ne diyorlar?
Lüks içinde yaşıyorlar!

“Yurtdışına kaçtılar, lüks içinde yaşıyorlar…”

Avrupa’da bildiklerim var. Kimi bir tavan arası minik bir evde yaşıyor, kimi bir apartmanın küçük bir dairesinde. Çoğu ay sonunu çocuklarından gelen parayla zorla temin ediyor. Bazısı devlet yardımıyla yaşıyor. Hemen hepsinin yasal emekli maaşı bile bloke edilmiş durumda. ABD’dekiler daha zor şartlarda. Sosyal devlet yok. Geçim sıkıntısı olmayanını duymadım. Dizlerine yaptıracağı 2 bin 500 dolarlık iğnenin parasını nasıl bulurum derdinde olanını biliyorum.

Havuz kalemlerine göre en çok parası olan insanı örnek vereyim. Hiç tapulu evi olmadı. 15 Temmuz sonrası oğlu Türkiye’de kalmıştı. Bir arkadaş, oğlunu geçirmesi için ısrar ettiğinde onu geçirecek parayı temin edemedi. Ve oğlu bir süre sonra babasından dolayı yakalanıp hapse girdi. Havuzun iftiralarına inanacak olursak milyarlarca doları olmalıydı.

Bu insanların elinden külliyetli miktarda para geçmiştir. “Abiler” veya onların yakınları binlerce insanın hesabında izahı zor tek bir kuruş çıkmadı. Kurumun parasını zimmetine geçiren Hizmet gönüllüsüne rastlanmadı.

AKP iltisaklı kurumlarda ortaya çıkan tacizlerin, utandırıcı suçların haddi hesabı yok.

On binlerce Hizmet müessesesinden biri için bile böyle utandırıcı bir suç ithamında Hizmet tarihi boyunca bulunulamadı. (Ki bu ancak Allah’ın inayetiyle izah edilebilecek bir iffet zirvesi.)

“KİMSE YOK MU” yardım derneğinde yıllar boyunca milyarlarca lira yardım toplanmıştır. Bu kurumu idare eden yüzlerce yönetici ile ilgili tek bir suistimal iddiası seslendirilemedi.

Fakat bu dürüst insanlar ‘terörist’ oldu, kamu kurumu Kızılay’ın yardımlarını satan genel müdür, deprem yardımlarını çalan emniyet müdürü ‘vatanperver’ oldu.

İki milyona yakın Hizmet gönüllüsü fişlendi, ihbarlara konu oldu. 600 binden fazlası hakkında soruşturma başlatıldı, davalar açıldı. Yüz binlerce kadın-erkek hapis yattı. Bu insanlardan teki bile evrensel hukuk ilkelerine göre somut bir suçla itham edilemedi. Daha önce adi bir suçla karakola düşmüşüne rastlanmadı.

Rejim aparatları, göğüslerini gererek, ellerindeki delillerle dünya kamuoyuna, “Bu insan teröristtir!” diyerek sunacakları hiç kimseyi bulamadı.

Cemaatin tüm fertleri sütten çıkmış ak kaşık mı? Bu, mümkün mü?

Tabii ki yanlış yapanlar, suç işleyen, günaha girenler olmuştur veya olabilir. Bunu kim tespit edecek? Kimin suçlu olduğuna sosyal medya yargıçları mı karar verecek? Mahkemeleri işgal etmiş Saray tetikçisi yargıçlar mı onları yargılayacak?

Hz. Ömer, Kâdî Şurayh’a yazdığı mektupta şöyle der; “Hatalı olarak bin suçluyu beraat ettirmek, hatalı olarak bir kişiyi mahkûm etmekten daha iyi ve isabetlidir…..” (Mecelle penceresinden günümüz hukukî Sorunlarına bir bakış, Prof. Dr. Ali Şafak)

Adil yargılanma evrensel bir haktır. Mahkemelerin adalet dağıtmaya başlayacakları güne kadar kim olursa olsun hiçbir insanı gıyaben infaz etmemek, ahiret endişesi olan her insan için en selametli yol.



En çarpıcı olan

Hizmet’i ‘teröristlikle’ itham edenler kimler?

Bunlardan bana “doğru ve dürüst, yolsuzluk ve rüşvete bulaşmamış, yalancı olmayan, ahlakıyla temayüz etmiş” bir isim söyleyebilir misiniz? Ki bu söylediğiniz isim Hizmet Hareketi mensuplarına o lanet kelime ile saldırmış olsun.

Ben bulamadım. Sizin bulabileceğinizi de sanmıyorum. Hangi doludizgin Hizmet’e saldıran varsa altını kurcalayın; ya rüşvet almıştır, ya yolsuzluk yapmıştır. Veya bulaştıkları skandalların, yolsuzlukların Hizmet Hareketi mensupları tarafından ortaya döküldüğünü düşünen -en baştaki gibi- birileridir, eski bir can acısının intikamını alıyordur.

Onun dışındakiler -şimdi mebzul- o sözlerle kariyer planlaması yapıyordur. İsterseniz zihnen bir tarama yapın. Hizmet Hareketine canhıraşâne saldırıp da dürüst olan, ahirette beraber haşrolmak isteyeceğiniz tek bir insan bulamazsınız.

O sebeple “onun bunun” lafına bakıp bardağın dibine çökmüş üç beş zifos kırıntısına yoğunlaşıp koca bardaktaki billur ve berrak suyu görmezden gelmek âdil olmaz. O nedenle “Gözlerini al yerden”

Hizmet gönüllüleri “yalnız ve güzel ülkemizin” siyasi bağımsızlık ve müreffeh istikbali için tek ve son şanstı. Ama ekseriyetin liyakatı olmayınca o şans bilemediğimiz bir başka bahara kaldı.
31 Ağustos 2024 09:05
DİĞER HABERLER