Samanyoluhaber.com yazarlarından Prof. Dr. Şerif Ali Tekalan yeni köşe yazısını 'Gözyaşları...' başlığıyla kaleme aldı.
Bir grup akademisyen arkadaşımızla birlikte Orta Asya’daki bir ülkede hizmet hareketinin açmış olduğu okulları ziyaret için gitmiştik. Ülkedeki şartlar çok zordu. Ülkenin de çok problemleri vardı. Bütün bu zorluk ve problemlere rağmen öğretmen, idareci, iş adamı arkadaşlarımız ciddi fedakarlıklarla bu ülkenin değişik şehirlerine gitmişler ve o şehirlerde Allah’ın izni ve inayetiyle okullar açılmıştı. Bu okullar,o ülkenin mevzuatına uygun okullardı. Öğrenciler, öğrencilerin velileri, devlet yetkilileri bu durumdan çok memnundular.
Geçirmiş oldukları sıkıntılardan sonra bu şekildeki samimi, beklentisiz, ülkenin geleceğine hizmet eden bu faaliyetleri çok takdir etmişlerdi.
Ben Fatih Üniversitesi rektörü iken bu ülkenin Milli Eğitim Bakanı, bizim üniversitede okuyan kızını ziyaret için üniversiteye gelmiş ve bana da, işim vardır veya meşgulümdür diye nezaketinden haber vermemişti. Geldiğini duyunca ben de derhal kafeteryaya gidip onları ziyaret etmiştim. Sonra da odama davet etmiştim.
Bu ülkenin başkentinde açılan bu okulları akademisyen arkadaşlarımızla birlikte ziyaret ettik. Okullar pırıl pırıldı. Türkiye’den giden öğretmen, idareci arkadaşlarımız, yerel öğretmen ve idarecilerle beraber çok gayretli, güler yüzlü idiler. Ülkedeki bu kadar sıkıntı ve problemlere rağmen, onlar hiç bunları dile getirmeden önlerine bakıyorlar ve öğrencilerini en iyi şekilde yetiştirmeye gayret ediyorlardı.
Ülkenin yetkililerini ziyaret ettik. Bu okullardan onlar da çok memnundular.
Mevsim de müsait olduğu için bir akşam yemeğini okulun terasında öğrenci velileri ile birlikte yemiştik. Veliler, tek tek konuşup okula, idarecilerine, öğretmenlere ve bizlere teşekkür ettiler. Bir veli, “biz aslında nedense birbirimizle çok sık görüşmüyoruz. Ama okul bizi değişik vesilelerle bir araya getiriyor. Biz akrabalarımızla bile neredeyse ancak bu vesileyle bir araya gelebiliyoruz. Bu okul sadece öğrencileri eğitmiyor, bizi de eğitiyor, bize de insanlığımızı hatırlatıyor“ demişlerdi.
Biz de bundan çok memnun olmuştuk. Çünkü hizmet hareketinin açtığı bu okullar, sadece bu ülkede değil ama dünyanın her yerinde, eğitim öğretim yanında, ülkedeki değişik kesimler arasındaki köprüleri de kuruyorlar, onlarla diyalogda bulunuyorlar, onlardan alacaklarını alıyorlar, onlarla da tecrübelerini paylaşıyorlardı.
Ben şahsen ilk defa yurtdışında gittiğim bir ülkede, böyle ciddi genel bir gerginliği bu ülkede gördüm. Çünkü, her taraf silahlı insanlarla doluydu, insanların yüzü gülmüyordu, tedirgindiler, yerli insanlar yabancılara çatık kaşlı, öfkeli bakıyorlardı. Çünkü daha önce yaşadıkları tecrübeler bu insanları bu hale getirmişti. Bu okullar da aslında bu problemin en önemli çözüm yollarından biriydi. O insanlar da bunu gayet iyi anlıyorlar ve takdir ediyorlardı.
Bu ülkenin en büyük devlet üniversitesini ziyaret ettik, onlarla görüş alışverişlerinde bulunduk. Yükseköğretimle ilgili başka neler yapılabileceğini karşılıklı konuştuk. Bizim bu ziyaretimizden sonra zaten Türkiye ile de bu üniversitelerin bağları kurulmuş ve geliştirilmiş oldu. Çünkü, oradaki gözlemlerimizi ve o ülkenin yükseköğretimine yapılması gereken katkı ve yardımları Ankara’ya dönünce YÖK’le paylaşmıştık.
Heyetimizle birlikte kız hissesini de ziyaret ettik. Türkiye’de bir şehirdeki işadamı arkadaşlarımız bu okulu temelden yapmışlar ve çok güzel hale getirmişlerdi. Öğrenciler de onlara vefa duygusu olarak, onların adlarını, okulun bir duvarına ağaç resmi çizerek ağacın yaprakları içine yazmışlardı.
Bu kız lisesini ziyaretimiz esnasında, okul müdürü aynı gün bir kız öğrencinin kendisine verilmek üzere okulun personeline bir mektup bıraktığını ve daha sonra da kendisinin kim olduğunu da belirtmeden ayrıldığını söyledi.
Okulun müdürü,mektubun birer fotokopisini de bizlere verdi. Biz de bu mektubu gözyaşlarıyla okuduk. Ziyarete gelen akademisyen arkadaşlarımız bu mektuptan çok duygulandılar. Çünkü mektup aslında, sadece bir kız öğrencinin duygu ve düşünceleri değil ,ama bu okullarda okuyan bütün öğrencilerin ve onların velilerinin duygularını yansıtıyordu. Ben de bu duyguların benzerlerini mektupla veya sözlü olarak dünyanın birçok ülkesinde dinledim, okudum.
Müdür bey, bu mektubun öğrencinin yazdığı şekilde olduğunu ve kendisinin hiç değişiklik yapmadığını söyledi.Mektup şöyleydi:
“Sayın Müdür Bey
Uzun zamandır size mektup yazmak istiyordum ama cesaret edemiyordum. Biliyorum benim hakkım yok, ama yine de içimde saklayamıyorum duygularımı...
Bu okula geldiğimden beri cennete girmiş gibi oldum. Kendimi burada buldum, Rabbimi, Peygamberimi (sav) burada tanıdım, sevdim. Sevmeyi burada öğrendim, burada vicdanımı tanıdım, her şeyimi burada buldum ve bunların sebebi sizlersiniz.
Bu ihsan-ı ilahiyi ömrümün sonuna kadar unutmayacağım. Bundan dolayı da Rabbimden her zaman öğretmenlerimize, okulumuza yardım eden esnaf abilerimize Allah’ın firdevs cennetleri nasip etmesini istiyorum.
Bu sebeplerden dolayıdır ki okulumu, öğretmenlerimi, arkadaşlarımı, canımdan daha çok seviyorum.
Okulumu ,okulumun her zerresini o kadar seviyorum ki hatta sabahları geldiğimde burası cennettir diye düşünüp ayağımı yere basmakatan utanıyorum, buralara ayakabılarımla nasıl basayım ki. Utancımdan olmasa hep ayakkabasız gezerdim.Ayakabılarımı çıkarırdım buraya gelince .
Hatta hep dua ediyorum, ben ölürsem okulumun bahçesine gömülmek istiyorum.
Mezarım burada olsun istiyorum.Okulumun toprağı altında gömülü olayım ki insanlar okulun toprağına değil benim yüzüme bassınlar,adımlarını ayaklarını.Ben herşeyimden geçmişim,öğretmenlerimi, annem ve babamdan daha çok seviyorum.Ben böyle bir anne şefkati görmemişim,aman Allahım... Sizlerin hakkını nasıl öderim bilemiyorum.
Okulum,öğretmenlerim, bu okullara yardım edenler aklıma gelince kendimi tutamıyorum .Göz yaşlarıma engel olamıyorum.
Allahım; onlara herşeyi ver,cennetin hepsi onların olsun,ne diyeceğimi şaşırıyorum.Vallahi eğer Peygamber efendimizi(SAV) görmek için olmasaydı okuldayken cennete bile gitmeyi istemiyorum,eğer cennet ile okulum karşıma koyulsa okulumu seçerim,benim cennetim burada.
Gerçeği söyliyeyim, ben annemi ve babamı bile sizin için seviyorum,çünkü onları sevmeyi burada öğrendim.
Rabbim bana bunca nimetleri verip benden çok zor bir imtihan alıyor.Ben ömrümün sonuna kadar bu nimetlerin şükrünü yapamam.Önce Rabbimi sevmeyi öğrendim,sonra vatanımı,insanları, Rabbimin bütün yarattıklarını seviyorum.Artık daha dünyadayken cennette yaşıyorum.Bunları sizlerin vesilenizle elde ettim.
Allahım,bize hayatın manasını öğretmek için vesile kıldığın öğretmenlerime sonsuz merhamet et,hocalarım cennete girmeden cennetini verme bana,hocalarım Peygamberimizle görüşmeden bana da gösterme O’nun (sav) yüzünü.Onlar kevserden içmeden beni de susuz bırak,eğer bir hataları bile varsa hocalarımın yerine beni yandır ceheneminde,onlara cehennem yüzü gösterme Allahım..
Eğer yazmakta yanlış ifadeler kullanmışsam affedin hocam.Lütfen hocam, benim kim olduğumu araştırmayın,beni bulmaya çalışmayın,benim kim olduğum önemli değil,ben bu büyük ailenin bir çocuğuyum.”
Böyle bir mektubu insan rüyasında bile okusa herhalde heyecandan uyanır. Bu öğrenci, duygularını, düşüncelerini, gördüklerini, yaşadıklarını ne kadar mükemmel dile getirmiş.
Dünyanın her yerinde bu ve benzeri güzelliklerin şahidi olduk. Dolayısıyla, dini, dili, ırkı, memleketi, ne olursa olsun insanlık ortak paydasından hareketle, insanlık adına daha çok yapacak iş var. Başka bir duygu ve düşünce olmadan yapılmaya gayret edilen bu güzel faaliyetler, şimdiye kadar çok güzel meyveler verdiler. Bunlar, Allah’ın izniyle, geleceğin dünyasının daha bir yaşanılabilir olması açısından mükemmel örnekler, göstergeler, işaretler olarak ele alınabilir, alınmalıdır da.
Bu çark dönmeye devam ediyor, dönmeli de. Bu dönmeye herkes yardımcı olmalıdır. Geleceğin dünyası, eğer savaşsız, barış içinde, barış adacıklarından oluşmuş bir dünya olacaksa, olması arzu ediliyorsa, ancak bu şekildeki düşünce, gayret ve çalışmalarla olabilir. Bu da herkese düşen bir görevdir. Bu meyve vermiş ve vermeye devam eden güzel hizmet hareketi ile ilgili, başkalarının farklı amaçlarla dillendirdiği gerçek olmayan varsayımlara takılmadan, bu samimi, beklentisiz, hiçbir art niyet olmayan bu yolda devam etmek gerekiyor. Daha çok yapacak iş var.
Allah yardımcımız olsun.