Samanyoluhaber.com yazarlarından Safvet Senih yeni köşe yazısını "Gücün genetiğindeki taşkınlık" başlığı ile kaleme aldı.
“Biz insanlara Cenab-ı Erhamürrahimin tarafından VİCDAN denen bir MEVHİBE bahşedilmiş ki, bu bize verilen en büyük nimetlerimizden biridir. Vicdan, insanı meleklerin önüne geçirecek kadar güçlü ve bir o kadar da önemli bir mekanizmadır. Öyleyse bizler davranışlarımız itibariyle hep vicdanımızın mevcudiyetini hissettirecek ölçüler içinde kalmalıyız. Bu itibarla da, bize kötülük edenlere aynı ile mukabele etmemeliyiz. Zira ‘vicdan insanına’ Kur’an, kötülüğü iyilikle savmayı emretmektedir.
“Herkes (hatta canlı) karakterine, düşünce yapısına ve ahlâkî anlayışına göre hareket eder… Hareketlerimizin karakterlerimizin aynası olduğunu unutmamalıyız… Yılan ısırır, akrep sokar, canavar saldırır ve köpek salya atarsa, kınanmazlar; ‘Onların karakterlerinin gereğidir’ denilir. Aynı zamanda mesela köpeğin bize karşı takındığı tavırla, bizi ısırması veya paçalarımıza saldırmasına karşılık bizim de ona aynı şekilde karşılık vermemizi gerektirmez… Gerektirmez zira biz o değiliz…
“Savaşlarda hissiyatı daima MANTIK’ın önüne geçiyor. Tabiî neticede de insanî ve evrensel değerler bütünüyle unutulabiliyor. Kalıcı rahatsızlıklara sebebiyet veren ve nesiller boyu karşı ülkeyi hatta bütün insanlığı tehdit eden hastalıklara sebep olan NBC, atom bombaları, nükleer ve kimyevî silahlar böyle bir ruh hâletiyle kullanılıyor.
“Evet, gücü, kuvveti ellerinde bulunduranlar, temsil ettikleri güce, kuvvete güvenerek, her zaman problemleri güç kullanma yoluyla çözmeyi tercih ettiklerinden çok defa mantık ve muhakemeyi kulak ardı edegelmişlerdir. Bence böyle bir şey, mükemmel dönemlerde bile en masum kişilerin masum olmayan hatalar işlemesine sebep olmuştur.
“Nasr Suresinin ilk âyeti, ‘İzâ câe nasrullahi ve’l-fethu…” (Allah’ın yardımı ve fethi gelince.)
“Allah’ın bizi yaratması, hizmet yoluna sevk etmesi, halkın kalbini bize yöneltmesi… Bunların hepsi Allah’ın ‘nasr’ı yardımı ve inayetiyledir… Feth’e gelince; orada bir ölçüde sebepler orta yere çıkar ve bütün sebepleri yaratan Cenab-ı Hak unutulabilir. Bunun neticesi olarak da ‘Ben yaptım, ben ettim’ diyenler olur. aslında bu bir yanlışlığın ifadesidir. Bazıları fetih sarhoşluğu ile kendinden geçip zaferi kendinden bilebilir…
“İşte tam bu merhalede böylesi düşüncelerin insanı sarıp sarmalayıp bir çarpıklığa atması ihtimaline binâen Kur’an böyle bir noktada TESBÎH’i ve İSTİĞFAR’ı emrediyor. Öyleyse böyle anlarda insan normal zamanlardan daha fazla ‘SÜBHÂNALLAHİ VE Bİ HAMDİHÎ, SÜBHÂNALLAHİ’L-AZÎM’ demelidir.
“Ayrıca FETİH esnasında veya sonrasında gücü, kuvveti elinde bulunduranlar çeşitli haksızlıklar yapabilirler. Hem de bunu (maalesef) hak namına yaparlar. Şöyle ki, MANTIK ve MUHÂKEME ile aşılabilecek, değişik alternatifler ile çözülebilecek nice meseleler vardır ki, fethin köpük köpük gürültüleri içinde ve gücün, kuvvetin önünde çözümsüzlüğe itilebilir… Hatta kangren haline getirilebilir. Buna kuvvetin, dehâyı alt etmesi nazarı ile de bakılabilir. Onun için fetihlerden veya fethin başlangıcı sayılan Allah’ın yardımlarından sonra İSTİĞFAR emri, kuvvetin ceberut ve azgınlığını kırma ve tâdil etmek için çok önemlidir.”
Muhterem M. Fethullah Gülen Hocaefendi’nin bu tesbitlerin yanında söylediği: “Gücün genetiğinde azgınlık, ve taşkınlık ve saldırganlık vardır.” meâlindeki ifadeleri de hiç unutulmamalıdır…