Yazarımız Gültekin Avcı'nın 7 makalesinin delil gösterilerek “terör” ve “darbe”den tutuklandığı soruşturma fezlekesinde çok sayıda gazetecinin adının geçmesine her kesimden tepki yağdı. CHP'li Tanal “Asıl amaç, bütün gazetecileri korkutup basını tek ses haline getirmek” diye konuştu.
Medya Etik Konseyi Başkanı Esendir, “Yapılanlar hukukun kalmadığının göstergesi” derken, DGM eski Savcısı Göktürk, “Gazetecilerin bu şekilde gözaltına alınması normal değil” tepkisini gösterdi. Adalet eski Bakanı Türk de “Türkiye’deki muhalifler üzerindeki baskının ifadesidir” dedi.
Bugün'den Gökhan Özdağ'ın haberine
göre, Gültekin Avcı’nın köşe yazıları bahane edilerek terör ve darbe suçlamasıyla tutuklandığı soruşturmanın fezlekesinde çok sayıda gazetecinin adının geçmesi siyasetçi ve hukukçuların tepkisini çekti. İktidarın otoriterleştiğini belirten siyasiler “Farklı seslerden rahatsız oluyorlar” dedi. Hukukçular da bunun muhalif sesler üzerindeki baskının ifadesi olduğuna dikkati çekti.
BİLGİ EDİNME KANALLARI ENGELLENİYOR
CHP Milletvekili Necati Yılmaz: Haberlere, resimlere, röportajlara ‘darbe girişimi’ denildiği bir dönem yaşıyoruz. Basın bütün özgürlüklerin teminatıdır. Basın özgürlüğü baskı altına alınarak, sansür uygulanarak toplumun bilgi edinme kanalları kapatılmak isteniyor. Gazete manşetleri darbe girişimine delil olacaksa eğer manşetlerinin belirlenmesi için kurulan Alo Fatih hatları esas gazetelere müdahale etmiştir. En büyük müdahaleyi Cumhurbaşkanı Erdoğan yaptı. Aslına bakarsanız Türkiye’de bir sivil darbe yaşanmıştır. Darbe gerçekleşmiştir. Devletin tüm kurumları bu darbeden olumsuz etkilenmiştir. Toplumsal hayatımız etkilenmiş, tüm kurumlar çalışamaz hale gelmiştir. Türkiye yeni bir sürecin içine girmiştir. Darbe kendi ağızlarından da ifade edilmiştir. Darbeciler korkaktır. Bu durumların ortaya çıkması kendilerini rahatsız ediyor. Ama korkunun ecele faydası yoktur.
AYDINLIKTAN KORKUYORLAR
CHP Milletvekili Mahmut Tanal: Bunları konuşmak artık zül haline geldi. Bu soruşturmalar hukuki değil, tamamen siyasi. İnsanları sindirme, korkutma amacı taşıyor. Asıl örgüt, bu isimlerin aynı davaya hizmet ettiğini iddia edenlerdir. Araştırılması gereken asıl bu kirli yapıdır. Bu kurguyu yapanların örgütsel bağına bakmak gerek. Asıl amaç, bütün gazetecileri korkutup basını tek ses haline getirmek. Otoriter rejimlerin uyguladığı bir yöntemdir bu. Otoriter rejimlerde basın iktidarın sözcüsüdür. Bu tip resimlerde iktidar farklı seslerden rahatsız olur. Gazeteciler tek ses haline getirilir.
Yapılmak istenen de budur. Basın mensuplarına yapılan baskı aynı zamanda vatandaşın bilgilenme, öğrenme hakkına aydınlanma özgürlüğüne yapılan bir baskı. Siyasi iktidarların yapmış olduğu kirli bir iş varsa kamuoyu basın aracılığıyla öğrenir. Basına bu kadar baskı yapılmasının arkasındaki asıl sebep vatandaşa basın bilgi vermesin. 'Basın vatandaşı bilgilendirmesin, her şey karanlıkta kalsın' istiyorlar. Aydınlıktan korktukları için ilişkilerin karanlıkta kalması sebebiyle basına baskı yapılıyor. Adalet Bakanlığı’na dilekçe yazdım izin verirlerse Hidayet Karaca ve Gültekin Avcı’yı ziyaret edip onların yanında olduğumu belirteceğim.
BİR LİNÇ OPERASYONU
MHP Milletvekili Seyfettin Yılmaz: Tamamen bir linç operasyonu. Kendilerine muhalif olan ve kendileri gibi düşünmeyen herkese kademe kademe operasyon yapıyorlar. Biat etmeyen bütün kesimleri hedefe koymuş durumdalar. Bunlar normal demokrasilerde mümkün olmayan işler. Ancak bir aşiret devletinde bile olmayacak bir anlayış hakim durumda. Basın özgürlüğüne büyük darbe vuruluyor. Bu yaşananlar maalesef dünyada da Türkiye’nin imajına zarar vermektedir. Bu yaptıkları algı operasyonları ile 1 Kasım seçimlerinden netice almayı düşünenler yanıldıklarını göreceklerdir. Kimse zulüm ile abad olamamıştır. Bugün bu zulmü yapanlar da abad olamayacaklardır.
DÜNYA BİZİMLE ALAY EDİYOR
MHP Milletvekili Süleyman Korkmaz: Muhalif sesler susturulmak isteniyor. Dünya bize gülüyor. Alay ediyor. İktidar milletin aklıyla alay ediyor. Aşiret devleti olacak. Gidişatımız o yönde.”
DARBEDEN BETER
HDP Milletvekili Ali Kenanoğlu: Sürekli yaşanan bu durumu Türkiye tarihindeki yerini sorguladığımızda darbe dönemlerinde bile bu uygulamaların yaşanmadığını görüyoruz. Darbe dönemlerinde basın mensupları belli süreler içinde ellerindeki basın kartlarıyla görev yapabiliyordu. Ama bugün öyle bir noktaya gelindi ki iktidarın istediğini, hoşlandığını yazmayan hiçbir basın mensubu görev yapamaz hale geldi. Gazeteciler dışarıda dolaşamayacak hale geldi. Sizin haberinizdeki gibi birçok gazeteci önümüzdeki süreçte gözaltı ve tutuklama tehlikesi ile karşı karşıya. Onun için şu andaki dönem darbeler döneminde bile görülmemiş diktatörce bir yönetim tarzı ile karşı karşıyayız. Basın çalışan arkadaşlara Allah sabır versin. Onların özgür basını susturma gayretleri fütursuzca olduğu müddetçe bizim de özgür basın ve bizlerin fütursuzca baskılara karşı gür bir sesle mücadele etmemiz gerekiyor.
KORKU İMPARATORLUĞU İSTİYORLAR
HDP Milletvekili Ertuğrul Kürkçü: Erdoğan ve emrindekilerin Türkiye’de bir korku imparatorluğu kurmak istemelerinden herhalde hiçbirimiz şüphe etmiyoruz. Şu an yaşadığımız pratik aslında bütün diktatörlüklerde vardı. İktidarı gasp etmiş olan bir ekip, kendisi ile aynı fikirde olmayanları, emrindeki yargıçlarla, polislerle, gizli servis güçleri ile bertaraf etmeye uğraşıyor. Var olan rejimi yıkarak herkesin üzerine çıkmak istemesinden ötürü bu kadar sertleşiyor. Her sertleşme onun için daha çok endişe daha çok korku daha çok kaygı doğurdukça bu saldırganlık tırmanıyor. Esasına baktığımız takdirde bugün iktidarı zorla gasp etme çabasında olan Tayyip Erdoğan’ın muhalifleri değil, bizzat kendisi. Bu nedenle Türkiye’nin artık bir kanun devleti olduğunu güvenle söyleyemeyiz. Bu devlet çoktan aşınmış durumda. Korkunun kimseye faydası yok. Esas korkmamız gereken korkmaktır. Bunlardan korkan bunlar gibi olsun.
SUÇLANMAYAN İSİM?YOK
İstanbul Başsavcı vekili İrfan Fidan’ın talimatıyla polis tarafından hazırlanan "Selam Tevhid’ fezlekesinde Gültekin Avcı’nın dışında çok sayıda gazetecinin ismi ve haberlerine yer verildi. Fezlekede Amberin Zaman’ın röportajı, CHP’li Sezgin Tanrıkulu’nun açıklamaları casusluk ve algı operasyonuna emsal gösterildi.
BASIN ÖRGÜTLERİ...
DARBE SÖYLEMİ SADECE KILIF
Türkiye Gazeteciler Sendikası Başkanı Uğur Güç: Daha önce de birçok gazeteci, siyasetçi, asker ve hatta Genelkurmay Başkanı aynı gerekçeyle tutuklanıp yıllarca cezaevinde kaldı. ODA TV ve Ergenekon davalarında da binlerce sayfalık fezleke ve iddianamelerde darbeye teşebbüs ve uydurma terör örgütleri kullanıldı. Fakat bütün bu iddiaların gerçekle bağdaşmadığı görüldü. Bugün aynı gerekçelerle yine gazetecilerin yargılanması, tutuklanması manidardır. Gazeteciler yazılarıyla, haber ve röportajlarıyla, bağımsız bir kamuoyunun oluşmasına aracılık ederler. Bu sebeple İktidarın hedefidirler. AKP iktidarı, kendi kontrolünde bulunan medya kuruluşlarıyla kendi kamuoyunu oluşturmak istiyor. Muhalif gazete ve gazetecilere uygulanan baskı bu yüzdendir. 17 Aralık yolsuzluk soruşturmasıyla ilgili haberlerin ‘darbe delili’ sayılması ise yapılmak istenen manipülasyondur. Cumhurbaşkanı ‘İsteseniz de, istemesiniz de sistem değişmiştir’ diyerek kendi darbesini kamuoyuna duyurmuştur. Darbe söylemleri, kendi niyetlerini örtmek amacıyla kullandıkları kılıftır. Bu sebeple karşılarında gördükleri, muhalif gazeteler ve gazetecileri, demokrasiyi savunan STK'ları darbeci ilan ediyorlar.
HUKUK BİTTİ KANUNLAR GEÇERSİZ
Medya Etik Konseyi Halit Esendir: Türkiye'de yapılanlar adalet ve hukukun kalmadığının göstergesi. Hatta kanunların dahi geçersiz olduğunu ortaya koyuyor. Bu durum idareye karşı gelen herkesi susturmak için kullanılan 1924'te kurulan Takrir-i Sükûn kanunlarına benziyor. O zamanın Takrir-i Sükûn kanunlarıyla yapılanlar bugün sulh ceza hakimliklerinin eliyle işliyor. Bu kanunda kim konuşuyorsa muhalafet oluyorsa içeri atılıyordu. Bundan tek fark eskiden idam edilip sonra ifade alıyordu, şimdi ise ifadesi alınıp sonra hapis cezasıyla infaz ediliyor. Türkiye'yi 1924'lü yıllara geri çevirdiler.
AMAÇ BİAT ETMEYE ZORLAMAK
Pak Medya İş Genel Başkanı İsmail Topçuoğlu: Gültekin Avcı’yı tutuklamak işin başlangıcı. Amaç, tüm muhalif gazete ve gazetecileri biat etmeye ve diz çökmeye zorlamak. Basın, basın olmaktan çıksın saray soytarısı olsun isteniyor. 1 Kasım seçimlerinde yapılacak seçim hilelerini kamuoyuna paylaşmayacak ve istedikleri yönde haber yapacak medya organı ve gazetecilerin olması yönünde yapılan bir plan. Eğer muhalif bir ses olursa bitmişliğin ve acizliğin ne kadar hangi seviyede olduğunu görecekler. Bu acizliklerini gidermek bağımsız ve özgür medyayı, demokrat gazetecileri susturmaktan geçiyor. Burada Gültekin Avcı’dan başlanması manidardır. Çünkü Avcı hukukçu kimliğiyle öne çıkan bir kişi aynı zamanda. Devlette çalışmış savcılık yapmış kanunları çok iyi biliyor ve yorumluyor. Kontrolü zor bir kişiliği ortaya koyuyor onun için Avcı’dan başladılar.
HUKUKÇU TEPKİLERİ...
DGM Savcısı Mete Göktürk: Siyasi otoritenin yargı üzerinden çok ciddi bir etkinliği olduğunu ve bunun yargı bağımsızlığıyla bağdaşmadığını düşünüyorum. Bunun örneklerinden bir tanesi Gültekin Avcı'nın yazılarından dolayı terör örgütü mensubu olduğuna yönelik durum. Bu kabul edilebilir bir şey değil. O zaman her muhalif sese bu ifade söylenir. Bu polis fezlekesinde geçen isimlerin geleceği hakkında ne olur bilemem ama öyle bir eğilim olduğunu görüyorum. Genel olarak gelinen noktadan bütün muhalif seslere yönelik bir tavır haline geldi bu. Hidayet Karaca, Mehmet Baransu cezaevinde yatıyor. Gazetecilen bu suçlamalarla rahatça gözaltına alınıyor. Bunlar hiç normal şeyler değil.
Hukuk ve Hayat Derneği Başkanı Avukat Mehmet Kasap: Cebir ve şiddeti teşvik etmediği sürece bütün fikirlerin açıkça paylaşılabileceğini ve saygı görmesi gerektiğine inanıyorum. Ancak Türkiye'de toplumun bütün kesimlerine ulaşabilen muhalif insanlar susturulmak isteniyor. Zorbalıkla insanlar susturulamaz. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin içtihatları da bunu söylüyor.
MUHALİFLERE TAHAMMÜL YOK
Adalet eski Bakanı Hikmet Sami Türk: Kendilerini ifade eden ve düşüncelerini açıklayan insanlara yönelik açılan soruşturmalar Türkiye'deki muhalif sesler üzerindeki baskının ifadesidir. Demokratik hukuk devletlerinde böyle uygulamalar olamaz. Türkiye'de muhalif seslere tahammül edilmiyor. Konuşmaları, yazmaları istenmiyor. Onları susturmaya yönelik bir baskı uygulanıyor. Yaşananlar hoşgörüsüzlüğün ve tahammülsüzlüğün resmidir.
BUNUN HUKUK DEVLETİNDE YERİ YOK
Yargıtay eski Başkanı Sami Selçuk: Demokratik hukuk devletlerinde yaşanmaması gereken şeyler yaşanıyor. Türkiye'de düşünce ve anlatım özgürlüğüne karşı olanlar bana olağan gelmiyor. İnsanlar yarınından emin olmak ister. Ancak insanlar kuşku içindeyse rahat bir düzen yok demektir. Türkiye'de insanlar tetikte bekliyor, bir huzursuzluk var. İyi bir yargılama düzeninin olduğu ülkelerde bu tür huzursuzluklar yaşanmaz. Çünkü ceza yargılamaları yasaları namuslu insanların yasalarıdır. Bu yüzden herkes suçsuz olduğunda aklanacağına inanır ve rahat eder.