Refah ülkelerinin yurttaşları, ülkesinde kazandığı 1 dolarlık gelirle 1 adet satın alabildiği ürünü, sizin ülkenizde yaklaşık 3 adet alabiliyor. ‘Ucuz ülkenin’ siyasetçileri ise bunu övünç duyulacak bir durum olarak sunuyor
Yurt dışında yaşayan ve çalışanlar ile yapılan sokak röportajlarındaki "Avrupa'da pahalılığın Türkiye'den daha fazla olduğuna" ilişkin ifadelerin tepki gördüğünü ifade eden T24 yazarı Uğur Gürses, bu sözlerin "kavurucu bir enflasyon yangınında kül olan orta sınıfa, daha da derinleşen yoksulluğa tanık olanları kızdırdığını" ifade etti.
Gürses, "Refah ülkelerinin yurttaşları, ülkesinde kazandığı 1 dolarlık gelirle 1 adet satın alabildiği ürünü, sizin ülkenizde yaklaşık 3 adet alabiliyor. ‘Ucuz ülkenin’ siyasetçileri ise bunu övünç duyulacak bir durum olarak sunuyor" dedi.
Uğur Gürses, bugünkü yazısında, özetle şu değerlendirmelerde bulundu:
"2022’nin iki bayramında gündemde olan konu, metropol kentlerde yaşayanların Anadolu’daki ‘memleketlerine’ bayram ziyareti için gidip dönebilmeye maddi güçlerinin kalmaması. Gelirlerinin enflasyonla erimesi karşısında bu bayramın konusu geçim zorluğu. Taşımacılık yapan şirketlerin de sorunu maliyet şoku ve belirsizlik. Bu alanda hizmet veren karayolu yolcu taşımacılığı yapan otobüs firmalarının bir bölümünün de artık dönüş bileti satışını azalttıkları ya da durdurduklarına dair haberler de malum.
Bugün İstanbul’dan Kayseri’ye ya da İzmir’e otobüs bileti yaklaşık 500 TL. Dört kişilik bir ailenin gidiş dönüş masrafı 4 bin TL tutuyor. Henüz yeni 5 bin 500 TL ilan edilen asgari ücret veya çevresinde geliri olan bir ailenin böyle bir seyahati yapması çok zor, geçimi zorlaştırıcı.
Dört yıl önce ‘ülkeyi şahlandıracağı’ iddiasıyla eşi benzeri olmayan bir başkanlık rejimi kuran egemen Ankara siyasetinin jargonu ile bakıldığında “nereden nereye” gelinmişti böyle?
Son bir yılda sosyal medyada sokak söyleşilerinde en çok tepki çeken sahneler, yurtdışından izne gelen gurbetçilerin söyledikleri oluyor. “Türkiye çok iyi, Almanya’daki pahalılığı görsen…” diye başlayan sözler, kavurucu bir enflasyon yangınında kül olan orta sınıfa, daha da derinleşen yoksulluğa tanık olanları kızdırıyor.
Parti yandaşlığı olanlar bir tarafa bırakılırsa naifçe bakan gurbetçiler için Türkiye gerçekten de ‘ucuz’ kalıyor. Zira yurt dışında orta düzey döviz kazancını Türkiye’de harcamaya kalkan turist ya da gurbetçi farksız biçimde bu satın alma güçlerine için için seviniyorlar. Bu söyleşilerde, yurt içinde düşük seviyede TL kazananlar olduğunu ve harcanabilir gelirlerin enflasyonla eridiğini görüp ifade eden gurbetçiler de yok değil.
Bu tablo, verilere de yansıyor.
TÜİK, OECD ile aynı günde fiyat seviyeleri ve satın alma gücü paritesi (PPP) verilerini haziran ayı sonlarında yayımladı.
Türkiye, OECD=100 kabul edildiğinde fiyat seviyesinin 34 olduğu hesaplanmış. Böylece OECD ülkeleri içinde en ucuz ülke çıkıyor. Oysa 2008’de 64 seviyesinde hesaplanmıştı.
OECD ortalaması 100’ün üzerinde olan ülkelerde, ki çoğu kişi başı milli gelir seviyesi olarak zengin olan bu ülkelerde kazanıp Türkiye’de harcamak çok cazip.
İşte ülkelerdeki bu genel fiyat seviyesi ve döviz kuru paritesi esas alınarak hesaplanan satın alma gücü paritesi hesabına dayanarak bolca kullanılan milli gelir karşılaştırmalarının temeli bu.
Türkiye için 2021 yılında 1 ABD doları için hesaplanan satın alma gücü paritesi 2.61 bulunuyor. Bu parite 2008’de 0.88 idi.
OECD verilerine göre; 2008’de Türkiye’nin kişi başı milli geliri 10 bin 843 dolar iken, satın alma gücü paritesine göre hesaplanan kişi başı milli gelir 16 bin 38 dolar idi. 2013 sonrasında Türkiye’nin ödemeler dengesi sorunları, kötü yönetim ile kur ve enflasyonun yükselmesi sonucu kişi başı milli gelir 2021’de 2008’deki seviyesinin altına gerileyerek 9 bin 680 dolara düştü. Küresel düzeyde enflasyon düşük seyrederken, TL’nin değer kaybı Türkiye’yi ‘ucuzlattı’. Bu da satın alma gücü paritesine göre milli geliri, 2008’deki seviyenin neredeyse iki katına yükseltti.
Satın alma gücü paritesinin büyümesi, mevcut nominal milli geliri satın alma gücü paritesine göre milli gelire çevrildiğinde çıkan değeri de büyütüyor. Böylece, az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkeleri yöneten siyasetçiler, nominal milli geliri bırakıp “satın alma gücü paritesine göre milli gelirimizle üst sıralardayız” edebiyatına kaptırıyorlar kendilerini.
Bu hesabın özeti şudur; refah ülkelerinin yurttaşları, kendi ülkesinde kazandığı 1 dolarlık gelirle 1 adet satın alabildiği ürünü, sizin ülkenizde yaklaşık 3 adet alabiliyor. Buna sevinen, ‘ucuz ülkenin’ siyasetçileri ise yurttaşlarına bunu övünç duyulacak bir durum olarak sunuyor.
‘Ucuz ülkenin’ düşük gelirli yurttaşlarının sokak röportajlarında kızıp köpürdüğü, ‘Gurbetçinin PPP sendromu’ denilebilecek tablo budur."