Güzel isimlerin aynaları

Samanyoluhaber.com yazarlarından Safvet Senih yeni köşe yazısını 'Güzel İsimlerin Aynaları' başlığıyla okurları için kaleme aldı.
         Hâfız Şirâzî, “Başımıza ne gelirse, Mahbub’-u Hakikînin dileğiyle gelir.” diyor. Mevlana da diyor ki, “Allah’ı çok zikret ki, gönül aynası açık olsun. Çok ‘Ah!’  et ki, gönül aynası parlak olsun.”

         “Yirmi Beşinci Lem’a’nın On Dokuzuncu Devâ: “Cemil-i Zülcelâlin bütün isimleri, ‘Esmâü’l-Hüsnâ’ Samedânî tâbiri ile gösteriyor ki, güzeldirler. Mevcudat içinde en lâtif, en güzel, en cami İlâhî ayna da hayattar. Güzelin aynası güzeldir. Güzelin mehasinlerini gösteren ayna güzelleşir. O aynanın başına o güzelden ne gelse güzel olduğu  gibi, hayatın başına dahi ne gelse, hakikat noktasında güzeldir… Çünkü güzel olan Esmâü’l-Hüsnânın güzel nakışlarını gösterir.

         “Hayat daima sıhhat ve âfiyette yeknesak gitse, nâkıs bir ayna olur. Belki bir cihette yokluğu ve hiçliği hissettirip sıkıntı verir, hayatın kıymetini tenzil eder, ömrün lezzetini sıkıntıya kalbeder. Çabuk vaktimi geçireceğim diye, sıkıntıdan yâ sefâlete, ya eğlenceye atılır. Hapis müddeti gibi, kıymettar  ömrüne adâvet edip, çabuk öldürüp geçirmek istiyor.

         “Fakat halden hale değişiklik gösteren ve harekette ayrı ayrı tavırlar içinde yuvarlanmakta olan bir hayat, kıymetini hissettiriyor, ömrün ehemmiyetini ve lezzetini bildiriyor, meşakkatte ve musibette dahi olsa, ömrün geçmesini istemiyor. ‘Aman güneş batmadı, veya gece bitmedi’  diye sıkıntısından of, of, etmiyor.

         “Evet gayet zengin, ama işsiz, istirahat döşeğinde her şeyi mükemmel bir efendiden sor, ‘Ne haldesin?’  Elbette ‘Vakit geçmiyor; gel bir şeş-beş oynayalım.’  Veyahut ‘Vakit geçirmek için bir eğlence bulalım’  gibi elem ifade eden sözleri ondan işiteceksin. Veyahut uzun emelden gelen ‘Bu şeyin eksik, keşke şu işi yapsaydım’  gibi şikayetleri işiteceksin…

         “Sen bir musibetzede veya işçi ve meşakkatli bir halde olan bir fakirden sor. ‘Ne haldesin?” Aklı başında ise diyecek ki, ‘Şükürler olsun Rabbime iyiyim, çalışıyorum. Keşke çabuk gitmeseydi, bu işi de bitirseydim. Vakit çabuk geçiyor, ömür durmuyor gidiyor. Gerçi, zahmet çekiyorum; fakat bu da geçer. Her şey böyle çabuk geçiyor’ diye, mânen ömür ne kadar kıymetli olduğunu, geçmesindeki  teessüfle bildiriyor. Demek meşakkat ve çalışmakla, ömrün lezzetini ve hayatın kıymetini anlıyor. İstirahat ve sıhhat ise ömrü acılaştırıyor ki, geçmesini arzu ediyor.

         “Ey hasta kardeş!  Bil ki, musibetlerin, şerlerin, hatta günahların aslı ve mayası yokluktur… Yeknesak istirahat, sükût, sükunet, durmak gibi haller, yokluğa hiçliğe yakınlığı içindir ki, yokluktaki karanlığı  hissettirip sıkıntı veriyor. Hareket ve halden hale geçmek ise vücut ve varlık demektir, varlığı hissettiriyor. Vücut ise, hâlis hayırdır, nurdur.

         “Madem hakikat budur, sendeki hastalık, kıymetli hayatı sâfileştirmek, kuvvetleştirmek, terakkî ettirmek ve vücudundaki diğer insanî cihazları ve donanımları, o hastalıklı uzvun etrafına yardım ettirircesine  yöneltmek ve her şeyi hikmet ve sanatlı yaratan Cenab-ı Hakkın ayrı ayrı isimlerinin nakışlarını göstermek gibi çok vazifeler için o hastalık senin vücuduna misafir olarak gönderilmiştir. İnşaallah çabuk vazifesini bitirir gider. Ve âfiyete der ki: ‘Sen gel, benim yerimde dâimî kal, vazifeni gör. Bu hâne senindir; âfiyetle kal.”
18 Aralık 2024 14:29
DİĞER HABERLER