"Çok sağlamdı bu gemi eskiden; yağmur rüzgâr fırtına dinlemez, dalgaları yara yara ilerlerdi bir limandan ötekine.
Artık yıprandı, eskisi kadar dayanıklı değil."
Geminiz su alıyor.
Tayfalar başkaldırıyor, birbirine giriyor.
Reis’e “Yetki bizde, sen konuşma, yıpranırsın” diyen bile çıkıyor.
Adamı bir gün susturuyorsun, ikinci gün yine konuşuyor:
“Başkanlık sistemi olacaksa alafranga olmalı, öyle alaturka olmaz!”
Halbuki Reis, zorla filikaya bindirip uğurladığı eski kaptanın arkasından gayet açık ve net söylemişti:
“Bal gibi olur!”
Geminiz dalgasız denizde de sallanıyor.
Tayfalar kıpır kıpır.
Dümenci sessiz ve huzursuz.
Hava puslu.
* * *
Çok sağlamdı bu gemi eskiden; yağmur rüzgâr fırtına dinlemez, dalgaları yara yara ilerlerdi bir limandan ötekine.
Artık yıprandı, eskisi kadar dayanıklı değil.
Bir sonraki limanda sizi neyin beklediğini bilmiyorsunuz.
“400 tayfa lazım!”
Lazım, usta, lazım da...
Hava bozdu işte, deniz dalgalandı, liman sisli biraz.
“370 tayfa da olur! 350 tayfa? 340 tayfa mı? Yoksa?..”
Reis’in sinirleri gerildi.
Kendisi kusursuz tabii, “Allah’ın lütfu”, orası malum da...
Lakin ötekiler çömez, yüzlerine gözlerine bulaştırıyorlar her şeyi.
Yok yok, güvenilmez bunlara, bunların meclisine falan!
Bir Reis olmalı, bir de...
Başka bir şey olmamalı.
Bir tek Reis!
(...)