Bugün Babalar Günü. Bu özel gün sebebiyle sayfalarımıza Türk futbolunun son 'kralı' Hakan Şükür'ü konuk ettik.
Herkesin Hakan Şükür'ü çok iyi tanıdığını biliyoruz.
Ancak 'baba Hakan Şükür' ve ailesi hakkında kamuoyunun bilgisi çok az. Eşi ve çocuklarıyla medyada pek yer almak istemeyen Şükür, bu kuralını Zaman için bozdu. Zeynep, Buse ve Ömer'in babası Şükür, bu özel gün için çocukları ve eşiyle birlikte bize poz verdi. Aile babası Hakan Şükür'ü anlattı.
Baskılardan bunaldığımda çocuklarımı sığınak gibi gördüm
Golcü Hakan Şükür'ü herkes çok iyi tanıyor ama baba Hakan Şükür nasıl biri?
Ben babam gibi değilim açıkçası. Çocukluğumdan hatırladığım kadarıyla biraz daha disiplinli ve sertti. Ben de disiplinliyim ama çocukların şımarmasını severim. O duyguyu yaşamaları gerektiğini düşünürüm. Bazen onlarla çocuk oluyorum. Aslında babamın bizi ne kadar iyi yetiştirdiğini şimdi anlıyorum. Başarılı bir insanım. İleride bulundukları mevkide başarılı olmak için neler yapmaları gerektiğini anlatabilecek bir babayım.
Nasıl oyunlar oynarsınız?
Büyük kızımın oyun anlayışı farklıdır. Biraz daha hareketlidir. İçinde sporun olduğu, daha sert oyunları sever. Belki de benden kaynaklanıyor. Zeynep ve Buse futbol sahalarında büyüdü zaten. Ama Buse sakindir. Masa başında hamurlarla oynar, evciliği de çok sever.
Evcilikte size hangi rolü veriyorlar?
Yine baba oluyorum tabii ki... Zaman zaman Buse'nin çocuğu oluyorum. Annesinden gördüğü modeli bana uyguluyor. Yemeğini yiyeceksin, yemezsen yerinden kalkmayacaksın diye uyarılar alıyorum...
Evcimen bir baba mısınız?
Evet, evde vakit geçirmeyi ailecek çok seviyoruz ama çocuklarımın biraz da dışarıda olmalarını istiyorum. Eşim zaman zaman 'hep çocuklarla mı ilgileneceksin, bana da vakit ayır' diye sitem eder.
Çocuklarınız hayatınızı ve futbol kariyerinizi nasıl etkiledi?
Çok olumlu etkiledi. Hassas bir insanım. Duygusal yönüm biraz farklıdır. Evliliğimizin ilk dönemlerinden itibaren hep çocuğum olsun istedim.
Neden?
Futbolda genelde çok ağır durumlara maruz kalan bir oyuncu olduğum için çocuk bana birçok şeyi unutturur diye düşündüm. Hakikaten de öyle oldu. Bilhassa medya üstüme gelmeye başlayınca çocuklarıma bir sığınak gibi baktım. O dünyanın olumsuz etkilerini dağıtan birer tat olarak gördüm. Çocuk istememin başka bir nedeni de onların doğallığı ve saflığıydı.
Bazı insanlar baba olduktan sonra sakinleştiğini söyler. Sizin de karakterinizi etkiledi mi?
Doğrudur. Ben de aynı düşünüyorum. Bir frenleme sistemi gibi bir şey çocuk. Günümüzde evinize sabahleyin çıktığınız gibi dönemeyebiliyorsunuz. Ama çocukların varlığı sizi tutuyor. O masum ve korumasız insanlar, fren sisteminizi geliştirerek hareket etmenizi sağlıyor. Birçok şeyi unutturuyorlar.
Daha mı tahammüllü oldunuz?
Ben zaten sabırlı biriyim. Karşımdaki kişiyle empati yapmasını bilirim. Bana da böyle bakılmasını isterim. İçimde bulunduğum ortamı dışarıdaki bir insanın kestirmesi zor. Herkes kendine göre değerlendiriyor bizi. Çocukların olması bu anlamda iyi.
Geniş aile olmak ünlüler arasında çok moda. Siz bu fikri seviyor musunuz?
Ebeveynlerin bir arada olduğu bir yaşam bana çok uygun. Ama günümüze uyarladığımızda zor olabilir. Ben de aile babasıyım, kendime ait değerlerim ve yaşam biçimim var. Ama belki ben, belki ailem böyle bir ortamda yaşayamayabilir. O zaman da huzursuzluklar çıkar. Eskiden babamlar, ablaları, kardeşleri hep bir arada yaşamayı becermiş. Sonra ayrılıp kendi yuvalarını kurmuşlar. Ama günümüzün şartları daha farklı.
'Ben ölürsem onlara ne olacak?' kaygısı taşır mısınız?
Hayatın gerçeklerini unutmamak lazım ama öyle bir kaygı taşımıyorum. Bazen uçak yolcuğu yaparken bu fikir aklıma gelir. Çünkü ailecek uçak korkumuz var. Ben yendim, eşimde hâlâ devam ediyor. Çok iyi bir aileye sahibim, kardeşlerim yokluğumu hissettirmez sanırım.
Kız babası olmak daha zordur derler. Siz de zorlanıyor musunuz?
Hiç zorlanmıyorum. Genç kız olduklarında kimlerle karşılaşacaklar diye endişelenmiyorum. Eşim de genç kız olmuş. Doğru insanı bulduğuna inanıyorum. Tabii bunu onun söylemlerine dayanarak söylüyorum. İnşallah kızlarım da doğru eşleri bulur. Eğer samimi olursanız, aile değerlerine, inançlarımıza bağlı yaşarsanız �ki çocuklarımın öyle yaşamasını ümit ediyorum- bir sıkıntı çıkmaz.
Hakan Şükür, çocukları Zeynep (soldaki), Buse ve Ömer'le birlikte.
Modern dünya, ebeveynleri zorluyor, siz çocuklarınıza çok mu güveniyorsunuz?
Dünyanın birçok ülkesinde bulundum. Özellikle Avrupalıların aile yapısının nasıl olması gerektiği konusunda ortaya attığı fikirler, hem benim hem de benim gibi yaşayan insanların aile kavramına benziyor. Güçlü aile bağlarına karşı özlem duyuyorlar, mutlaka bunu gidereceklerdir ya da biz onlara yardımcı olacağız. Modern dünya, geleneklerine bağlı bir yapıya doğru gidiyor.
Nasıl yaşıyorsunuz?
Değer yargılarının güçlü olduğu bir yaşamdan bahsediyorum. Bunu herhangi bir inanca bağlayamazsınız. Dürüstlük, temizlik, iffet, erdem, güçlü bir aile içi iletişim ve dayanışmanın olduğu bir yaşam. İnsanlar dini kötü algıladığı için bakış açıları direkt önyargılı.
Sizi rahatsız eden nasıl bir bakış açısı?
Dini ya da inançlı insanı suçluyorlar, ama onun kendi içinde nasıl yaşadığını bilmiyorlar ya da işine gelmediği için bilmek istemiyorlar. İnanca bağlılığın ne anlama geldiğini araştırmak medya kültürümüzde eksik kalmıştır. Kendi adıma rahat bir hayat yaşadığımı düşünüyorum. Çok yıpratılmasına rağmen yine değerlerime bağlıyım. Çocuklarım da inşallah bunları görür.
Babalar Günü sizin evde nasıl yaşanıyor?
Bizim hanım birkaç gün önce kendi babalarımız için hediye alır. Sonra beni düşünürler. Ama bu hediye meselelerinin ucu hep bana dayanıyor. Parayı benden alıyorlar. Birikmiş paraları var ama anneleri kumbaralarına el koydu. Tasarruflu olmayı öğrenmeye çalışıyorlar. Zeynep bilhassa yardım etmeyi çok seviyor. Özel bir günüm yoktur benim aslında. Beğendiğim bir şeyi hemen alıp çocuklarıma ve eşime sürpriz yaparım. Evlilik yıldönümü ayrı tabii. Hatırlanmak güzel bir şey.
Size ne hediye alırlar?
Buse yaşlanınca havuzlu bir ev yapacakmış bize. Hayali bu. Boğuluruz kızım biz o havuzda, yüzemeyiz diyorum. 'Olsun baba, ablam da mimar olacak. Beraber inşa edeceğiz.' diyor. Zeynep hep yanımızda kalmak istiyor, 'Ben evlenmeyeceğim. Sizden ayrılmak istemiyorum.' diyor. Onların varlığı yetiyor bize.
Dünyanın en keyifli çifti baba-oğul mu, baba-kız mı?
Baba-kız. Hassas bir denge herhalde. Kızlar büyüdükten sonra ailesine daha düşkün oluyor. Ablam da, annem de öyleydi. Eşim de babasına çok düşkün. Onu daha çok düşünür. Bunu çok fazla belli etmiyor, ama ben hissediyorum. Kızlar babayı idolü gibi görüyorlar.
Çocuklarınızın sizden ne öğrenmesini istersiniz?
Bu soruya Zeynep cevap versin: "Babam gibi, insanlarla iyi geçinmeyi isterim."
Herkesle çok mu iyi geçiniyorsunuz?
Geçinmeye çalışıyorum. Karşınızdaki kişinin size hangi hislerle baktığını bilemezsiniz ki! Siz ne kadar verici olsanız da, alan kişinin de önemli olduğuna dair bir gerçek var.
Beraber maç izler misiniz?
Eşim ve çocuklarım televizyonda maç seyretmeyi sevmiyor. Beyda sadece benim maçlarımı izliyordu. Çocuklar da ilk yarıda hep uyuyakalıyordu. Sabahleyin, 'Maç kaç kaç bitti kızım?' diye onlara bir yoklama çekiyordum. Esprili bir şekilde tabii. Evde iki televizyon var. Kendi başıma maç izlediğim oluyor.
Çocuklarınızla dertleşir misiniz?
Çok. Yaşadıklarımı yalın bir dille anlatırım. Sıkıntıları fazla büyütmemeyi öğretmeye gayret ediyoruz. Sabaha kadar konuştuğumuz anlar olur. Bebekliklerini anlatırım. Çok keyifleniyorlar. Ağızları açık dinliyorlar.
Futbol, şan-şöhret eğlenceli olduğu kadar yorucu ve yıpratıcı bir dünya. Çocuklarınızı, eşinizi bu dünyadan uzak tutmak, korumak hissine kapılıyor musunuz?
İlk baştan hayatımızı o noktaya getirmemeye çalışıyoruz. Bir yere kadar başımızı öne eğmeye çalışıyoruz. Ama bu üstesinden kolay gelinecek bir durum değil. Allah'ın bize verdiği bir yetenek, unvan var. Bunu bir şekilde yaşayacağız.
Medyaya karşı da mesafelisiniz değil mi?
Yo hayır, herkesle görüşüyorum ama belli bir sınırı koruyarak. Ama bazen gazetecilere tavırlı olabiliyorum. Hakan Şükür ismi bir marka olduğu için, adımın geçtiği her yerde onlar adına bir menfaat var. Sabah açıp gazeteye bakıyorsun, 'Hakan Şükür belediye başkan adayı' diye bir haber. Öyle bir şey yok halbuki. Aynı gazetenin köşe yazarları bu haberler üzerine köşelerinde beni eleştiriyor. Gazeteciler ya da köşe yazarları ideolojilerini, kavgalarını senin üzerinden verdikleri için bu da ailemi, çocuğumu etkiliyor haliyle.
[email protected]
***
Açıkçası Lincoln'e kurban gittim
Hayır diyemeyen bir baba mısınız?
Evet öyleyim. Birçok şeye hayır diyemiyorum. Demek icap eden yerlerde duygusal yanım ağır basıyor.
İki yıl önce Zeynep kampa geldiği için kadro dışı bırakılmıştınız. Kendisi de çok üzülmüştü. O dönemi birlikte nasıl atlattınız?
Atlatacak bir durum yoktu. Hatalı olmadığım için zorluk yaşamadım. Çok komik bir olaydı yaşanan. Lincoln'ün davranışına kurban gittim açıkçası. Dört arkadaşı ile gece yarılarına kadar odada oturmuş, oyun oynamışlar, oysa ki ertesi gün maç var. Ben ise tam tersi kızım yanımda olduğu için ilk kez erken uyumuşum. Olaya böyle bakılabilse çok masumane bir durum aslında.
Karar açıklanınca ne hissetmiştiniz?
Hoca bize kadro dışı kaldığımızı açıkladı, odamıza gittiğimizde haber çoktan medyaya ulaşmıştı, televizyon alt yazı geçiyordu. Türkiye'de bunlar kaldırılması çok ağır yükler. Ben takımı aile gibi görürüm. Konuşulanlar orada kalır. Dışarıya yansımaması lazım. Takım kaptanı olduğum için her zaman toplantılarda bu kuralı hatırlatırım.
Basına yansıması kötü bir şey mi?
Kötü bir şey değil ama haber vermeselerdi sonuç daha farklı olabilirdi. Olay medyaya yansıyınca işi düzeltmeye çalışan insanlar da çaresiz kaldı. Yansımasaydı içeride halledilebilirdi.
Neden haber veriyorlar?
Çünkü onlar da gazetelerde kendileriyle ilgili güzel haberler çıkmasını istiyor. Bunun da yolunun gazeteciyle samimiyet kurmaktan geçtiğini düşünüyorlar. Çok cahilce bir yaklaşım. Ben hiçbir zaman öyle olmadım.
Kızınız neler yaşadı?
Okulda arkadaşları, 'Baban senin yüzünden kadro dışı bırakıldı.' denmiş. Üzülmüştü.
'Keşke kızıma hayır gelme deseydim.' diye düşünüp pişmanlık duydunuz mu?
Yok bu cümle için çok erken. Allah inşallah bunu söyletmez bize. Doğru kararlar verdik. Vicdan azabı duyduğumu hatırlamıyorum.
***
Sahalardayken kaptandım, evde askerlik yapıyorum
Sizin evin kaptanı kim?
Öyle kaptanlık pek yok, bazen asker oluyorsunuz. Mutfakta etkili ve yetkili olan kişi eşim. Onun askeri oluyorum. Beni yönlendiriyor. Yardımlaşma duygumuz biraz gelişmiş.
Aşçının yanında genelde bir yamağı olur, siz de yamak konumunda mısınız?
Sık sık olmasa da bazen olabiliyor. Çocuklar benim elimden yemek yemeyi sever. Biraz da annelerini kızdırırlar ki, daha lezzetli yemek yapsın, daha özen göstersin diye. Ailecek yemek yemek adetimizdir. Yemekten önce ve sonra sofra duasını sırayla çocuklarım yapar. Hepsinin farklı duası var. Yola çıkarken de onlar dua eder. Çünkü biz onların dualarına sığınıyoruz, daha günahsızlar.
Erkek çocuk takıntınız var mıydı?
Zeynep doğduktan sonra ikincisi erkek olsun diye takıntım oldu. Bir de futbolcu olduğumuz için arkadaşlarım oğullarını sahaya getirip karşılıklı top oynarlardı. Ben de böyle bir beklenti içerisindeydim.
Dördüncü çocuk düşünüyor musunuz?
Yok şu anda düşünmüyoruz. Aslında birçok insan çocuk yapmak istemez. 'Gencim, yeni evlendim, hayatımı yaşayayım.' diye düşünür. Biz hiçbir zaman öyle bir çift olmadık. Çocuklarla hayat daha anlamlı.
Sizden neler görüyorsunuz onlarda?
Buse'nin tipi hareketleri bana benzer. Ömer yetenekli bir çocuk. Futbola düşkün, bu yönde hiç çabamız olmamasına rağmen. Zeynep sportif bir kız. Basketbol, voleybol oynuyor, yüzüyor. İyi bir atlet.
Sizi nasıl hatırlamalarını istersiniz?
Her şeyden önce inançlı ve düzgün bir insan olarak hatırlamalarını isterim. İyi ve başarılı bir baba olarak da... 'Bize çok iyi babalık yaptı' demeleri en güzel hediye.
Sıradan bir baba olmak ister miydiniz?
Aslında sıradan bir baba olduğuma inanıyorum. Hakan Şükür olmasaydım nasıl bir tavır takınırdım bilmiyorum ama çevremde böyle babalar var. Sanırım ben de aynı olurdum. Karakterimde herhangi bir değişiklik olmazdı. Onlara daha çok vakit ayıracağım bir gerçek elbette. Bir de çocuklarımı bu kadar şımartmazdım belki.
***
Beyda Şükür: Göz önünde bir kadın olmak istemiyorum
Sizi Hakan Bey'in yanında neden göremiyoruz?
Doğru, zar zor çıkıyorum.
Hakan Bey mi istemiyor?
Asla bana öyle bir şey söylemez. Tam tersi hep kızıyor. Bir ara televoleler vardı ya, onlar yüzünden sanırım, özel hayatımız saklı olsun istiyorum. Göz önünde bir kadın olmak bana göre değil. Çünkü mesleği futbol, benimle alakalı bir durum yok. Ortaklaşa bir iş yapmıyoruz. Bir-iki kere Hakan rica ettiği için çıktım.
Sizce Hakan Bey nasıl bir baba?
Hakan babalığı biraz abartmış durumda. Bir-iki saat birlikte dışarıya çıkarız. O zaman bile suçluluk hisseder. 'Çocuklar yalnız kaldı' diye üzülür. Halbuki yanlarından yeni ayrılmışızdır.
Çocuklarınızı büyütürken ne gibi zorluklar yaşadınız?
Çocuklarımız çok şımarık olmasın, babalarının isimlerine sığınıp rahat hareket etmesinler diye hep bir baskı vardı üzerimde. Babaların durumundan faydalanmasın diye çok ezdim onları. Biraz fazla üzerlerine gitmişim. Öğretmenleri beni uyardı.
Nasıl davrandınız mesela?
Okulda arkadaşları arasında bir tartışma çıktıysa daha sessiz kalmasını söyledim. Sivrilmesin, dikkat çekmesin diye. O zaman içine kapandı Zeynep. Hakkını arayamadı. Öğretmenleri biraz sahip çıkınca, "Hakan Şükür'ün çocukları' denildi. Bize kızan, şikâyet eden velilerle dost olduk sonra. Şimdi her girdikleri ortamda 'Önyargılı olmak çok yanlışmış' diyorlar. Helallik isteyen çok oldu. Bir yere gittiklerinde çocuklarını bize emanet ediyorlar.
***
Babamın verdiği harçlıkları Safahat'ın içinde saklardım
"Çocukken Adapazarı'ndaki evimizin salonunda yatardım. Annem kanepeyi açar, bana orada yatak yapardı. Salonda üzerinde dantel örtüsü olan bir yemek masamız vardı. Babam sabah işe giderken sessizce o örtünün altına bana harçlık bırakırdı. Fark ederdim bu jestini ama ona belli etmezdim. Parayı alıp hemen bankaya giderdim. Yenisiyle değiştirirdim. Gıcır gıcır eskimemiş olsun diye. Sonra tekrar eve gelip Mehmet Akif Ersoy'un Safahat kitabının sayfalarına dümdüz yerleştirirdim. Harçlığımı Safahat'ın içine saklardım. Babamın durumu o kadar iyi olmadığı için harcamaya kıyamazdım. Nedense unutmuşum bu alışkanlığımı. Geçenlerde aklıma geldi. Evimizde ahşap bir kütüphanemiz var, Adapazarı'na gidince kitabı alıp içine baktım. Aynen bıraktığım gibi yerinde duruyordu paralar. İstanbul'a getirdim."
ZAMAN