Hakları geri almada usul ve denge 2

Samanyoluhaber.com yazarlarından Prof. Dr. Osman Şahin, zulme uğramış hak sahiplerinin, haklarını geri alma konusunda nasıl bir tavır sergilemeleri gerektiği konusunda kaleme aldığı yazı dizisinin ikinci bölümünü okurlarıyla paylaştı.
Tarihte emsalini bulmanın çok zor olduğu bu ifritten süreç sonrasında, büyük zulümler ve mağduriyetler yaşamış hak sahiplerinin haklarını helal edip etmeme ve bu hakların iadesinde nasıl bir yol takip edileceği konusunu ele almaya devam ediyoruz…

Hiç kimsenin bir başkasının hakları konusunda karar veremeyeceği, fakat sahsı haklar için affedici olmanın her zaman tavsiye edilen ahlaki bir tutum olduğu ve gönülleri inşa etmeye azmetmiş gönül erlerinin kin, nefret ve intikam gibi duygularla hareket etmeyip hep edep çerçevesinde mukabelede bulunacakları ifade edildi.

Bu şekilde hareket etmek, yaşanan zulümlerin ve mağduriyetlerin büyüklüğünü hafife almak değildir asla. Bu, yaşamadan ziyade yaşatma karakterine sahip olmanın gereğidir:

Evet, bir gün sizin kardeşleriniz de cürümlerini itiraf ederek gelirlerse, Hazreti Yusuf'un kardeşlerine, Efendimizin de Mekkelilere dediği gibi "Size kınama yoktur, Allah sizi affeder." demek sizin ahlakınızın gereği olacaktır. Vakıa çektiklerimiz karşısında ölüm daha hafif gelir.

Şahsen, son yaşananlar karşısında elli defa ölümü tercih ederdim. Fakat her şeye rağmen bunları yapanlar bir gün mahcubiyetle, başları önlerinde, iki büklüm, hicaplarından kıvrım kıvrım kıvranarak geldiklerinde, bize düşen şey, karakterimizin gereği olarak "Bugün size kınama yoktur." demek ve affetmektir.” (Kur'ân'ın Sihirli Ufku Yusuf Sûresi)

Öncelikle yaşanan bu acı hadiselerden ders almak ve bundan sonrası yol haritası ve planı çıkarılırken bunları hesaba katmak gerekir. Yani geçmişi sorgulamak yerine geçmişten ibret ve ders almalıyız:

Öte yandan, yaşadıklarımızdan ders çıkararak, bundan sonra âdem -i itimat prensibini hatırda tutmayı da ihmal etmemeliyiz.

Yani daha müteyakkız olmalı, aynı delikten tekrar sokulmamak için dikkat etmeli, üstümüzde taşıdığımız emaneti koruma hassasiyetiyle yaşamalı ve bir daha aldanmamaya çalışmalıyız. Bu kadar hassasiyet bazılarına biraz mübalağalı gelebilir. Fakat şunu unutmamalı ki bir defa aldatan bir daha aldatabilir. Bir defa yalan söyleyen, zulmeden, gasp eden bunları tekrar yapabilir. Bu tür insanlara sırt dönülmez ve dönülmemeli.” (Kur'ân'ın Sihirli Ufku Yusuf Sûresi)

Bu sürecin önemli kazanımlarından biri de, kimlerin güvenilir ve kimlerin güvenilemeyeceğinin anlaşılmasıdır. Gelecekte daha büyük hizmetlere yürürken, bu süreçte elde edilen bu bilgiyle hareket edilecek, daha önce yolda bırakıp zarar verenlere karşı adem-i itimat (güvenmeme) prensibi ile yaklaşılacaktır.

Fethullah Gülen Hocaefendi “(…) Bugün size kınama yoktur” ayetinden çıkarılan dersleri, bu konuda Kur’an ve Sünnet yörüngesinde dengeli hareket etmenin nasıl olacağının mükemmel bir özetini vererek tamamlamaktadır:

Tekrar ifade etmek gerekirse, bu denilenler, başkalarına, ya da umum halka ait hakların görmezlikten gelinmesi şeklinde anlaşılmamalıdır. Haklar konusunda kimse bir başkası adına karar veremez. Burada ifade edilen hususlar, herkesin kendi şahsi haklarıyla alakalıdır.

Bu konuda inanan ve inancını başkalarına taşımaya çalışan insanların takınacağı tavır, Efendimiz'in (sallallâhu aleyhi ve sellem) tavrından farklı olamaz. O (sallallâhu aleyhi ve sellem), şahsına ait bir hak söz konusu olduğunda affediyordu. Başkalarının veya umumun hakkı ki, -umumun hakkı aynı zamanda Allah hakkı demektir- söz konusu olduğunda ise mücadele ediyor, o hak yerini buluncaya kadar uğraşıyordu.” (Kur'ân'ın Sihirli Ufku Yusuf Sûresi)

Hazret-i Yusuf’un (Aleyhisselam) kardeşlerini kazanmak adına yaptığı diğer hamlelere de bir bakalım…

 

1-     “Artık zamanı geldiğini düşünerek Yusuf: "Siz, dedi, cahilliğiniz döneminde Yusuf ile kardeşine yaptığınız muameleyi elbette biliyorsunuzdur değil mi?" (12/89)

 

Kendisine kardeşlerinin yaptıkları o kadar haksızlığa rağmen, güce, iktidara ve imkânlara kavuştuğu bir zamanda, Hazret-i Yusuf’un kendisine bunları reva görenlere karşı kullandığı ifadelerdeki yumuşaklık hayret vericidir.

Hazreti Yusuf (aleyhisselâm) kardeşlerine kendini tanıtmaya başlarken seçip kullandığı kelimeler onları kazanmaya yönelik olmuş ve onları kendisinden uzaklaştırmayıp yaklaştıracak bir üslup kullanmışlardı:  

“Hazreti Yusuf, kendilerine ve ailelerine zarar dokunduğunu söyleyerek kendi perişanlıklarını arz eden kardeşlerine artık gerçekleri açıklama zamanı geldiğini düşünüyordu. Zira çok aciz ve muhtaç durumdalardı. Özür ve tevbeye hazır hâle gelmişlerdi. O da onlara kendini tanıtmaya başlayacaktı.

Fakat bu arada onlara mazeret olarak bir açık kapı bırakarak "Cahillik yapabileceğiniz bir yaşta, çocukluk hâlinizde, Yusuf'a ve onun kardeşine bilmeden neler yaptınız?" dedi. Onları utandırmak istemiyor ve "Bilmeden yaptınız." diyordu. Yani daha çocuktunuz, ehil değildiniz, doğruyu yanlışı birbirinden ayıramıyordunuz. Hazreti Yusuf'tu bu! Konuşunca öyle konuşurdu. Ayıplarını yüzlerine vurmazdı…” (Kur'ân'ın Sihirli Ufku Yusuf Sûresi)

Yusuf Suresinin devamında, yüzüncü ayette Yusuf (aleyhisselâm) kendisine yakışır affetme ve affa vesile arayıp bulma işine devam etmektedir:

2-     “(…) Beni zindandan kurtardı ve nihayet, Şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra sizi çölden getirip bana kavuşturmakla da beni ihsanına mazhar etti. Gerçekten Rabbim dilediği kimse hakkında Latifdir (dilediği hususları çok güzel, pek ince bir tarzda gerçekleştirir). Şüphesiz O Alîmdir, Hakîmdir (her şeyi hakkıyla bilen, tam hikmet sahibidir)" (12/100)

Şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra” diyerek kardeşlerinin eline hem bir mazeret vermekte hem de meydana gelen olaylarda Şeytan’ın payına dikkat çekmektedir. Böylece onların gönüllerini fethedebilmek için engelleri aradan kaldırmaktadır.

Bu ayetin devamındaki, Cenab-ı Hakkın Latif, Alim ve Hâkim olması hususunu daha önceki yazılarda detaylı ele almıştık, onlara havale ediyoruz.
07 Şubat 2025 14:59
DİĞER HABERLER