Haklı talepler haksız yöntemleri meşrulaştırmaz!

Orgeneral Mustafa Muğlalı Kışlası’nın adı değiştiriliyor ama KCK ve PKK operasyonları arasında gürültüye gidiyor. Çok da önemli değil, diyebilirsiniz ama bence çok önemli. Çünkü Türkiye’nin almakta olduğu yön konusunda çok kritik bir ipucu veriyor: Kürtleri katletmiş bir askerin adını Kürt coğrafyasının göbeğindeki bir kışlaya Silahlı Kuvvetler koymuştu. Bu açıkça, “Gerekirse, aynı yöntemlere başvurur ve bu sorunu kökten çözerim” anlamına geliyordu. Sivil yönetim, bu güce eriştikten sonra, kışlanın adının değiştirilmesine karar verdi ve değiştirdi. Dün değiştirmezdi çünkü Türkiye gerçeği buna izin vermiyordu. Bu isim değişikliği de Kürtlere “Geçmişte neler yaşadığını biliyorum. Bundan üzüntü duyuyorum ve bunun tekrar etmemesi için çabalıyorum. Acına ve taleplerine saygı duyuyorum” anlamına geliyordu. Beğenin veya beğenmeyin... Ama bir gerçeği kabul edin; Cumhurbaşkanı Gül’den Başbakan Erdoğan’a kadar bu siyasi çizginin önemli temsilcileri Kürt meselesinde bugüne kadar yapılmayanları yapmaya çalışıyor, söylenilmeyeni söylüyor. Üstelik bunu hala tam denetimine alamadığı bir Silahlı Kuvvetler’le çalışarak yapmak durumunda. Bu siyasi iktidarı ve temsil ettiği değerleri hala Kürt İsyanı’ndan daha tehlikeli bulan askerler var açıkçası. Ayrıca bu iktidar, “Milli Görüş” gibi milliyetçi kökü güçlü bir damardan geliyor olmasına rağmen, Abdullah Öcalan ve PKK ile müzakereler yapılmasına onay veriyor. Müzakerelerde, bana göre yanlış biçimde, tüm Türkiye’de yerel yönetimin yetkilerinden ana dilde eğitime kadar her konu görüşülüyor. Buna karşılık PKK ve Öcalan ne yapıyor? Müzakere sürecini devletin bir zaafı olarak görüp ‘Devrimci Halk Savaşı’nı başlatacak adımlar atıyor. Yani, şehir gerillasını örgütlüyor. Öcalan’a tecrit kimilerinin iddia ettiği gibi, savunma hakkının kısıtlanması değildir. Bir örgüt liderinin İmralı’dan gönderdiği mesajlarla silahlı mücadele sürecini yönetmesinin engellenme önlemidir. Öcalan’ın avukatlarıyla yaptığı görüşmede, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ndeki davasının hiç gündeme gelmemesi, sürekli olarak ‘’Ben çekilirsem ortalık yangın yeri olur. İç savaş başlar’’ diye tehditler savurması ve yapılmasını öngördüğü eylemler hakkında ipuçları vermesi bunun en açık göstergesidir. Savunma hakkı dahil hiçbir hak insan hayatı kadar önemli değildir ve buna saygı göstermeyenin bedeli neyse ödemesi gerekir. Bu şahinlik değil, hukuka ve insan hayatına saygının gereğini yerine getirmektir. Müzakere sürecinde istediği sonucu alamayan bir örgütün kent organizasyonlarının, tahrik edici şiddet eylemleri örgütlemesi, hamile kadın, genç öğrenci, karakoldaki asker veya sokaktaki polis demeden insan canı alarak meydan okuması da kabul edilecek bir durum değildir. Aynı şekilde, Başbakan Merkel’e PKK’nın Almanya’da yılda 6 milyon Euro haraç topladığından şikayet eden Erdoğan’ın, devlet olmanın gereğini yerine getirmesi bir yana, inandırıcı olması için, aynı PKK’nın Türkiye’deki Kürt işadamlarından ‘vergi’ almasına seyirci kalmasını beklemek de gerçekçi değildir. Kendi eylem yaparken Kürt taleplerini dile getirdiğini söyleyen bir örgütün ve sözcülerinin devlet harekete geçtiğinde birden barışçı kesilmesi ise hiç inandırıcı değildir. Evet, Kürtlerin haklı talepleri var ve siyasi iktidarın Muğlalı Kışlası’nın adını değiştirirken yaptığı gibi, hızla bu talepleri karşılayacak adımları atması gerekir. Mesela Kürtçe yer isimlerini iadesi gibi, Terörle Mücadele Yasası’nın günün koşullarına uydurulması gibi ve anayasa çalışmalarına paralel bir yerel yönetim reformunu tartışmaya açması gibi.. Bugünkü tabloda bu adımlar PKK’ya verilmiş bir taviz değil, yurttaşlarının temel haklarını yerine getirme girişimi olarak değerlendirilecek ve şiddetin kalan meşruiyetini tamamen zayıflatacaktır. Bakın, bugün Ortadoğu coğrafyası kaynıyor ama yapılan tüm operasyonlara rağmen bölgede halk Suriye veya Libya’da olduğu gibi sokaklara dökülmüyor çünkü Türkiye her türlü eksik ve gediğine rağmen güçlü bir demokrasi. Eli silahlı bir örgütün varlığı, bu demokrasiyi kirletiyor açıkçası. Kürtlerin haklı talepleri terör ve şiddete feda edilmeyecek kadar önemli.
09 Kasım 2011 07:57
DİĞER HABERLER