Gelin, Hilafetin “kaldırılmasına” bir göz atalım isterseniz. Efendim, Erzurum Kongresi’nde İngiliz Albay Rawlinson diye biri vardır; büyük bir olasılıkla istihbarat görevlisidir. “Eğer Hilafet kaldırılırsa her türlü yardım elinin uzatılacağını” söz verir hükümeti adına. Neden? Çünkü, özellikle Hindistan’daki Müslüman halk, Halife’nin her sözünü emir saymaktadır. Selma Sultan, V. Murad’ın torunu, şöyle anlatır gelin olarak gittiği Hindistan’da Halifenin etkisini: “Hindistan’ın tüm kuzeyi Müslüman’dır. Timur Hanedanı, 200 yıl önce İngilizler’ce kovuldu kovulalı, Osmanlı’yı kendi hükümdar ailesi olarak benimsemiştir. Türkiye’de, 1921’de Hilafet tehlikeye girdiğinde, Hintli Müslümanlar büyük bir şiddetle İngilizlere karşı ayaklanmış, Türkiyeye para göndermiştir.” (Kenize Murad—Saray’dan Sürgüne)
İngiliz Devleti, Müslümanlar dağınık, başsız kalsın ister ki, sömürge düzenini rahatça sürdürebilsin! Aslına bakarsanız Abdülmecid Efendi’ye devredilen Hilafet içi boş bir kabuktur. Yani, günümüzdeki Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan pek de farklı değildir. Ancak İslam Alemi açısından çok ciddi bir ağırlığı vardır. Bu işin hem komik hem de ağlanası bir yanı da vardır: Bizim “aydınımız” Papa’ya dil uzatmaz, Rum ve Ermeni Patriklerini yere göğe sığdıramaz ama Halife’yi yerin dibine sokar!
Rauf Orbay, anılarında, İsmet Paşa’nın, Lozan’da İngilizlerle Türkler arasında bir tür arabuluculuk görevine soyunan İstanbul Hahambaşı Hayim Naum Efendinin telkinleri sonucu, Hilafet’in artık ne biçimde olursa olsun, Türkiye’de sürmesine izin verilmeyip, kaldırılması gereğine inanır. “Allem etti kallem etti İsmet Paşa, Gazi’yi de kendine uydurdu!” Mustafa Kemal’e, hilafet’in “kaldırılması” nedeniyle “İngiliz Casusu” diyenler en hafifinden kara cahildir! Eğer olsaydı, bir zamanlar Hilafetin Mısırlılara devredilmesi için Sait Halim Paşa’nın önüne konan 100 milyon İngiliz lirasının daha da fazlasını kabul eder, Hilafeti de Kahire’ye, yani, İngiliz denetimine teslim ederdi. (Kemal Tahir—Tarih Notları) Mustafa Kemal, “İngilizlerin her hareketinin bir oyun olduğuna inanırsak, hata etmiş olmayız” diyerek bu ülkeye olan tavrını açıkça belirtmiştir zaten. (TBMM Zabıtları 29.1.1921) Gazi’nin korkusu, Hilafetin batının elinde bir oyuncak olmasıdır. Ancak, Hilafet’i batının etkisinden nasıl koruyabileceğini araştıracak vakti olsaydı, belki fikrini değiştirebilirdi.
Şimdi, laf aramızda, Mustafa Kemal, Hilafet’i kaldırmamış, bu makamı, bir kişiden alarak TBMM’nin manevi kimliğine katmıştır! Yani Türkiye, kendini yeterince güçlü hissettiği an, Hilafet kurumunu devreye sokabilir! Bu doğru mu olur yanlış mı sorusu, tartışmaya açıktır elbet...