Halifelik iddiaları ve toplumdaki tefessüh

Halifelik iddiaları ve toplumdaki tefessüh
Samanyoluhaber.com yazarı Numan Yılmaz Yiğit 'in 'Halifelik iddiaları ve toplumdaki tefessüh' yazısı

NUMAN YILMAZ YİĞİT

Bugün üzülerek ifade etmek gerekiyor ki en öndeki idarecilerden en geride olanlara kadar dini, ahlaki, vicdani bir tefessühün yaşandığı muhakkak. Bunun kısmen tabana, halka da yansıdığını söylemek yanlış olmaz. Buna şahit olabilecek o kadar olay var ki, Sedat Peker gibi insanların videoların da bahsedilen konuların binde biri bile doğru olsa -ki pek çoğunun maalesef doğru olduğu anlaşılıyor- öndeki yöneticilerin baştan ayağa, ne kadar pis işlere bulaştıkları akli, vicdani, dini, milli duygulardan ne kadar uzak kaldıkları bariz bir şekilde görülmektedir.

Bu ülkeyi yönetenler, yaşanan bunca olumsuzluklar karşısında içlerinde azıcık bir his duygu taşısalardı herhâlde yer yarılıp içine girmeleri gerekirdi. Ama öyle değil. Maalesef halkta da gerçek manada bir insan görmemiş, her gördüğüne insan diyerek sarılıyor ve onlara hiç de hak etmedikleri mevki makamlar vererek onları yüceltiyor. Anlaşılmaz, dini bir cehalet söz konusu. 

Bir lider düşünün ki, ağzından küfür sözleri hiç eksik olmadığı halde kendini veya icraatlarını tenkit edenlere ‘terbiyesiz’ diyor. O halde ya terbiyenin manasını ya da ne söylediğini bilmiyor veya lügatlerde ‘terbiye’ kelimesinin anlamı değiştirildi fakat henüz kimsenin haberi yok! Adı her gün, hukuki, dini pek çok şaibeli işlerle beraber anılması, toplumu birleştirmesi gerekirken ayrıştırıcı konuşma ve eylemler yapması, nezaket, nezahet ve faziletten mahrum ayak takımına yakışır tutum ve davranışlar sergilemesi acaba hangi halifenin ahlakında vardır. Kendisine bir kısım cahil insanların ‘Allah gibi’ demesine, peygamber yakıştırmalarına mukabil medya mecralarında bir tekzip yayınlamama bir estağfurullah bile demeye yanaşmama nasıl bir egodur?


Gerçek halifeler ki -onlar sadece Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali ve bir görüşe göre Ömer b Abdülaziz (ra) dir -onların gerçek halife oldukları bizzat Peygamber (as) tarafından tescillenmiştir. Hulefa-i raşidinden sonrakiler melik yani kraldır ve hiçbir zaman gerçek bir halife statüsüne ulaşamadıkları gibi asla o derecede bir kıymet ve değere sahip değillerdir. Zira Efendimiz (as) "Benden sonra hilafet otuz senedir. Sonra melikliğe dönüşecektir"  buyuruyor. (Tirmizi, Fiten 48) 

Bu  tabi ki hilafet gerçeğinin bittiği anlamını taşımaz. Kim ne nispette dinen, ahlaken bu dört halifeye benzer, onların izini takip eder, icraatlar yaparsa o kişi, o nispette onların temsil ettiği ruh ve manaya yakınlaşmış olur. Yoksa hadisin değişik versiyonlarında ifade edilen ısırıcı krallardan (Ahmed b. Hanbel, 4/273) yani zulmedici, yok edici meliklerden olur ki bugünkü durum daha çok bunu andırmaktadır.

Toplumun genel olarak dini bilgi seviyesi o kadar düşük ki dizilerle oluşturulan algı ile sineği kartal zannediyorlar. Ortada pek çok tarikat cemaat var fakat onlarda olayları ya Ortaçağ şartlarında değerlendiriyorlar ya da bağışlayın dönen dolaplardan haberleri yok. Haberi olanlar ise ciddi bir tarafgirlik hissiyle hareket ediyor ve onca olup-biten gayr-i dini, gayr-i hukuki hadiseleri görmemezlikten gelmek suretiyle, kayıtsız kalıyorlar. 

Toplum ve Ümraniye Çöplüğü

Şu bir gerçek ki ülkede baştakilerin tutum ve davranışlarından kaynaklanan ve yavaş yavaş topluma sirayet eden bir çürüme, bozulma, bir tefessüh yaşanmaktadır. Hem de hiç olmadığı kadar. Yıllardır üst üste biriken olumsuzluklar artık üstü kapatılamayacak bir hal almıştır. Toplum her yerinden adeta error, sos veriyor. 

Ümraniye Çöplüğü'nü hatırlayanlar bilirler.1993 yılında Hekimbaşı Ümraniye çöp atım alanı patlamış ve 38 insanımızın ölümüne sebep olmuştu. Çöp nasıl patlar derseniz; üst üste yığılan çöplerin altında sıkışan metan gazı patlamış ve birçok ev sağa sola dağılan çöplerin altında kalmış ve birçok can yitirilmişti. Yıllardan beri yaşanan ve örtbas edilmeye çalışılan olumsuzluklar artık toplumu patlatma seviyesine getirdi. 

17/25 Aralık olayları ile alenileşen daha sonraki yıllarda da hiçbir şey yokmuş gibi tırmandırılan yolsuzluk, hırsızlık hadiseleri, peşi sıra gelen felaketler karşısında idarecilerin sergilediği duyarsız tavırlar insanlarda iyilik ve adalet duygusuna olan güveni altüst etti. Maden facialarında yüzlerce insan ölmesine rağmen hiç umursanmadı. Depremlerde vefat eden binlerce insan için gereğince ağlanmadı bile. O da seçime kurban edildi. Tefessüh, çürüme ve bozulma sosyal hayatın her alanında gözlemlenir oldu. 

Diyanet siyasallaştı, camilere siyaset sokuldu. Askeriye, kışla politize edildi. Devlet kurumları liyakate göre değil mülakat ve torpille kadro almaya başladı. İşler tek özelliği AKP yandaşlığı   olan ehil olmayan insanlarla dolduruldu. Ülkedeki yetişmiş tecrübeli kadrolar AKP kurgusu 15 Temmuz darbe fitnesi bahanesi ile KHK’larla işlerinden uzaklaştırıldı. Hatta sanat ve spor camiaları bile bu fitnelerden nasibini aldı. Orada da bir ayrışma oldu.
 
Saray erkanının içine düştüğü mal mülk, para hırsı, ihalelerdeki komisyonlar, yolsuzluk, hırsızlık hatta bazılarının mafya ve uyuşturucu trafiği ile olan bağlantıları kademe kademe bütün bakanlık ve parti teşkilatlarına kadar sirayet etti ve sanki meşru hale geldi. Bazılarının mut’a nikahı adı altında yaşadıkları eracif neredeyse toplumun aile yapısını, namus, şeref duygusunu bozma noktasına getirdi. İdarecisinin sefahate düşkünlüğünü gören memurların -eğer sağlam bir imanı vatan millet bağlılığı yoksa- yerlerinde durmaları beklenebilir mi? 

Temiz kalabilenler dışlandı ve taşlandı

Neredeyse herkes bir şekilde suça bulaştı/bulaştırıldı ve temiz kalmak suç haline geldi. Temiz kalabilenler dışlandı ve taşlandı. Onlara iftiralar atıldı ve bir kısım lakaplar takıldı hem de lakap takmanın haram olduğunu bilenlerce. Sanki zaman geriye dönmüş ve Lut (as) dönemi yaşanıyor gibi. İçine düştükleri pislikler karşısında onları uyaran ve o toplumda sayıları bir hayli az olan temizlerin kire, pisliğe bulaşmamaları o günkü toplumda problem olmuştu. Kire pisliğe bulaşanlar onların varlığından rahatsızdı. Çünkü onların bulunduğu ortamda rahat hareket edemiyorlardı. Onun için onların hakkından gelmek ,onları görevlerinden, hatta ülkeden uzaklaştırmak gerekiyordu. “….Çıkarın bu adamları memleketinizden! Çünkü bu beyler pek temiz insanlar! ‘(Araf Suresi,83)Temiz olmanın/kalmanın bu kadar suç olduğu bir başka dönem bir başka ülke gösterilemez herhâlde.
      
Eğer önlem alınmasa her şey tefessüh eder. Meyve, yemek, hatta cansız maddeler bile zamanla bozulabilir. Hele insan ve toplum. En çok bozulmaya maruz kalan ve tefessüh ettiğinde en çok zararlı olabilen iki hayati unsur, insan ve toplumdur. En kötüsü de bu ikisinin bozulmasıdır. Hele insanın, müminin bozulması hiçbir şeye benzemez.  "Malûmdur ki, âlâ bir şey bozulsa, ednâ birşeyin bozulmasından daha ziyade bozuk olur. Meselâ, nasıl ki süt ve yoğurt bozulsalar yine yenilebilir. Yağ bozulsa yenilmez, bazan zehir gibi olur. Öyle de mahlûkatın en mükerremi, belki en âlâsı olan insan, eğer bozulsa, bozuk hayvandan daha ziyade bozuk olur. Müteaffin maddelerin kokusuyla telezzüz eden haşarat gibi ve ısırmakla zehirlendirmekten lezzet alan yılanlar gibi, dalâlet bataklığındaki şerler ve habis ahlâklarla telezzüz ve iftihar eder ve zulmün zulümatındaki zararlardan ve cinayetlerden lezzet alırlar, adeta şeytanın mahiyetine girerler. Evet, cinnî şeytanın vücuduna kat'î bir delili, insî şeytanın vücududur."(13. Lema))

Bu dönemde olup biten olumsuzlukların akla hayale gelmeyecek yol ve usullerle üstünün kapatılması, şeytanın bile aklına gelmeyecek yollara tevessül edilerek masum insanların suçlu gibi gösterilmeye çalışılması, irtikap edilen onca usulsüzlüklerin üstünün kapatılması başka türlü nasıl izah edilebilir ki? Ne kadar acı? Bunları yapanların zahiren Müslümanlık sergileyip, özlerinde, dini, milli duygu düşünceyi kendi çıkarları için kullanmaları.

Islahın önemi 

İnsanın ve toplumun tefessüh etmesi gayet kolay, ıslahı ve düzeltilmesi ise çok zor, büyük gayretler ve zaman isteyen bir husustur. Halbuki devlet, din gibi kurumların ayrıca insanın ve özellikle de müminin asli vazifesi ıslah, tamir, onarma ve yapmadır, yapıcı olma, yıkma, bozma ve tahrip etmek değildir. Bütün öğretilerin hedefinde başta -semavi olsun olmasın -dinler, ahlaki değerler kanun ve yasaların hedefinde insanı ve toplumun yapısını, bozulmaya karşı korumak ve ıslah vardır. 

Hakiki bir mümin her hâlükârda ıslah ve tamir insanıdır/olmalıdır. Çünkü pek çok ayet farklı açılardan ıslahı, ıslahçı olmayı, insanlar arası ilişkilerde arabulmayı emrederken (Hucurât 49/9,10; Nisâ 4/114 ) başka ayetlerde de insan ve toplum yapısının  muhafazasını hedefleyen emir ve yasakların olduğu görülmektedir. (Bknz;A’râf 7/56;Yalan, iftira, gıybet, su-i zan vs yasaklığına dair emirler)

Hatta Kur’an insanların arasında bozgunculuk yapmak sureti ile toplumdaki insanların arasını bozmayı, ifsadı bir münafıklık davranışı olarak zikreder. Münafıklardan bahsederken “Ne zaman onlara, yeryüzüne fesat saçmayın! Denilse, biz sadece barışçıyız, ortalığı düzeltmekten başka işimiz yok! Derler.” (Bakara 2/11) Bu müdafaa, münafıkların doğru ile yanlışı ayırt edemeyecek derecede bir gaflet içine düştüklerini, apaçık ifsat olan davranışlarını bile ıslah zannettiklerini veya ifsadı, ifsat olarak bildikleri halde inadına bu yanlışlarında ısrar ettiklerini, bunu da bilinçli şuurlu, planlı bir şekilde yaptıklarını anlatmaktadır.

Kuran’da nifaka dair amellerin, kişideki temel değerlerde bir kısım maddi manevi erozyona neden olduğuna değinildiği gibi topluma önderlik yapacak kişilerdeki nifakında toplumun temel değerlerinde tahribata sebebiyet vereceği üzerinde durulmaktadır. 

“İnsanlardan öylesi vardır ki dünya hayatına dair sözleri senin hoşuna gider. Üstelik sözünün özüne uyduğuna Allah'ı da şahit gösterir. Halbuki gerçekte o, düşmanların en yamanıdır. O, (senin yanından) ayrılınca yeryüzünde bozgunculuk yapmağa, ekin ve nesli yok etmeğe çalışır. Allah ise bozgunculuğu sevmez.” (Bakara ,2/204-205) Bu ayet her ne kadar Ahnef b Şüreyh’ ten bahsetse de aslında bir kısım Müslüman toplulukların özü-sözü bir olmayan idarecilerinin resmi gibidir.

Parlak ve şaşalı sözler “biz bu işi biliriz, bu bizim işimiz” manasında nutuk atmalar, imanının gereğini sergilemediği gibi bir de niyeti hiç de iyilik ve hayır olmadığı halde Allah’ı buna şahit tutmalar, amansız düşmanlık sergilemek gibi tavırlar herhâlde okuyucuların zihninde nifak ehline dair bazı ipuçları çağrıştırıyordur. Fakat asıl mesele şudur; Taberi tefsirinde buradaki ‘fesat’ kelimesinin ‘her türlü günahı işlemek ‘şeklinde yorumlandığını ifade etmektedir. Hangi kılıf altında olursa olsun günah işlemek fert için bir deformasyon olduğu gibi yaygınlaşması halinde toplum içinde onun yapısını bozan bir deformasyon faktörüdür. 

Ahnef b Şureyh gibiler

Peygambere (as) kızarak dönüp arkasını giden Ahnef b Şureyh Müslümanların ekinini yaktığı hayvanını öldürdüğü rivayet edilir. Hak ve hakikati doğru yolu bulamamaktan dolayı kızgın, öfkeli, reaksiyonel tavırlar sergileyen bir nifak ehlide hele bu kişiler eğer idareci iseler tahribatları kendileriyle sınırlı kalmamaktadır. Ahnef'in öfkeli tavrının zararı ekine ve hayvana dokunduğu gibi nifaka ait tutum ve davranışlarla hareket eden idarecinin zararı da ’Hars’a ‘yani ‘tarıma ’Nesle’ yani ‘hayvancılığa’aynı zaman da insan nesline  yani gençliğe dokunmaktadır. Çünkü nifaka ait ameller gençliğin aklında şüphe ve tereddütler oluşmasına o da onların doğru yoldan sapmalarına, temel değerlerden uzaklaşmalarına sebebiyet vermektedir. Bu da onların ahiretlerini kaybetmelerine, manen helak olmaları anlamına gelmektedir. (İbn Cevzi (ra,) Prof Dr. Suat Yıldırım, Meal)

Peki çözüm nedir? 

Evet bugün toplum ve devletin yapısının bozulduğuna, insanımızın ahlak ve fazilet anlayışında geçmiş dönemlere nispetle daha bir gerilerde  yaşadığına, gençliğin din ve dini hayattan uzak kalmayı tercih ettiğine dair vakalar kör, sağır olmayan herkesçe bilinmektedir. Problem ve problemin önemli kaynaklarından biri budur, peki çözüm nedir? 

Birinci olarak; Allah(cc)bir topluluk kendi iradesi ile kendini değiştirmedikçe o topluluğu değiştirmeyeceğini buyurmaktadır. Bu cezanın sebebi şudur: Bir millet kendilerinde bulunan güzel ahlâk ve meziyetleri değiştirmedikçe Allah da onlara verdiği nimeti, güzel durumu değiştirmez. Bir de şundan ki: Allah her şeyi hakkıyla işitir ve bilir (dolayısıyla herkese lâyık olduğunu verir (Enfal Suresi,53) 

Toplumsal iradenin vahametin farkına vararak  şahit olduğu münkeratı defetmek için gücü yetiyorsa eliyle, yetmiyorsa diliyle, o da mümkün değilse kalbiyle kızarak demokratik ve hukuki yollarla olumsuzlukların üzerine gitmeli, bunda da ümitli ve kararlı olmalıdır. Yoksa Allah katında sorumlu olacaklardır.
   
İkinci olarak; her işte olduğu gibi ‘Allah size, emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adalete uygun tarzda hüküm vermenizi emreder. Allah bununla, size ne de güzel öğüt veriyor! Şüphe yok ki Allah semî ve basîrdir (sözlerinizi de, hükümlerinizi de hakkıyla işitir, bütün yaptıklarınızı hakkıyla görür’ (Nisa Suresi, 58) ayetinde ifade buyrulan emaneti ehline verme ve namzetler arasında his ve tarafgirlikten uzak adaleti ve hakkaniyeti gözetmeleri gerekmektedir.

İşin ehli kimdir? 

İşin ehli isimde değil vasıflarda gizlidir. Adil, salih, idari işlerde mahir, mütevazi, elde ettiği başarıları kendinden değil, Allah’tan bilen ve şükreden, başa gelen bela ve musibetleri kendinden ve günahlarından bilen ve Allah’a sürekli tövbe istiğfar eden  ortalama halk seviyesinde bir hayat süren, milletinin verdiği maaşla yetinen, emanete hıyanetlik etmeyen, emin, güvenilir, iffet sahibi, doğru söyleyen, verdiği söze sadık kalan, aldatmayan, vefalı, şefkat ve merhamet sahibi, toplumu bütün kesimleri ile kucaklayan, insanı seven ve ona hizmetkar olan, istişareye inanan, en önemlisi Allah’tan korkan, ilme ve irfana değer veren, nazik ve kibar, edepli ve saygılı olmak gibi özellikler her mümin için olmazsa olmaz vasıflar olduğu gibi, idareciler içinde vazgeçilmez özelliklerdir. Bu özelliklerin bin de birine sahip olmayan herhangi bir kişi de Müslümanlık kimlikte yazılı sadece bir isim olarak kalacağı gibi bu vasıfları taşımayan birinden de gerçek, kamil manada ne hoca olacaktır ne idareci ne de de halife!

         

30 Nisan 2023 10:43
DİĞER HABERLER