Ali Emir Pakkan | samanyoluhaber.com
Halikarnas Balıkçısı - Sürgünde verdiği eserlerle anılan yazar
Listemdeki sürgün yazarlardan bir diğeri; Davut Cevat Şakir Kabaağaçlı. Namı diğer, Halikarnas Balıkçısı. (17 Nisan 1890)
Adını ve öyküsünü ilk defa üniversitede, hocamız Şadan Gökovalı’dan öğrenmiştim. Gökovalı, sanki günümüzde yaşamazdı, bize uygarlıklar tarihini anlatırdı. İşte derslerde onun en önemli referansı Halikarnas Balıkçısı’ydı.
Cevat Şakir, Robert Koleji’nin ilk mezunlarından, Oxford üniversitesi mezunu. Ülkeye döndüğünde çeşitli dergilerde yazılar yazar, karikatürler çizer, kapak resimleri yapar.
1923’te cumhuriyet kurulmuştur. Yeni rejimin İstiklal Mahkemeleri de devrededir. Tıpkı Sulh cezalar gibi tabii hakim ilkesi çiğnenerek kurulmuştur bu mahkemeler. İtiraz hakkı yoktur. Muhalifler idam sehpalarında sallandırılacaktır.
13 Nisan 1924’te, Resimli Hafta’da, Hüseyin Kenan takma adı ile yazdığı bir yazı Cevat Şakir’i işte o mahkemenin karşısına çıkarır. “Halkı askerlik aleyhine kışkırtmak suçlaması” ile karşı karşıyadır. Yazıda hapishanelerdeki genel durum konu ediliyor ve dört gencin mahkeme edilmeksizin idam edilmesi eleştiriliyordur. Dergi kapatılır.
Cevat Şakir ve Zekeriya Sertel gözaltına alınıp Ankara’ya getirilir.
Mavi Sürgün’de keyfi yargılamayı şöyle anlatır:
“Büyümekte olan sabırlığa, havada uçarak türküsünü söylemekte olan bir tarla kuşuna, günün birinde durup dururken buyurun karakola derler. Karakola gittiğini bilmez, karakol bir muammadır, hem karanlık som bir muamma. Belki muamma sözünün aslında karanlık anlamı vardır. Çünkü karanlıkta hiçbir şey görünmez. Karakolda ona “İstiklal mahkemesine gideceksin “ denir. Niçin İstiklal mahkemesine gittiğini bilmez, bu sefer mahkeme bir karanlıktır. İki jandarma ile kelepçeli olarak İstiklal mahkemesine sürüklenir. Mahkemenin bulduğu bir suç vardır, daha doğrusu mahkeme pek çok şeyler arasında bir şeyi suç saymıştır. Olur a! Mahkeme istediğini suç sayar ve suça da dilediği cezayı seçer. Sonunda cezanın idam olacağı anlaşılır. Sabırlık ve tarlakuşu, eller göğüste kavuşturulmuş idamı bekler. “
İstiklal Mahkemesinde Ali Çetinkaya ve Ali Kılıç sorgular onları. Ali Kılıç’ın talebi ile idam cezası sürgüne çevrilir. Kararda; “Şu sırada halkı askerlikten soğutmayı amaçlayan nitelikte görülmüş olduğundan ber mucib-i talep kanun-i cezayı umuminin 60. maddesinin 1.fıkrası mucibince her ikisinin üçer sene kalebent edilmelerine kati surette yüzlerine karşı ve müttefikan karar verilmiştir.“ denir.
Ulaşım imkanları yoktur.
Üç ay süren bir yolculuktan sonra sürgün yerine getirilir. Bodrum’da denize iki mil açılmamak şartı ile şehirde dolaşabilecektir. Her gün imza için karakola gider. Kaymakamın izni ile bir ev kiralar.
Bodrum sürgününden sonra adını Halikarnas Balıkçısı olarak değiştirir. Bu isimle yazdığı yazılar, şiirler gazetelerde yayınlanır. Deniz ve denize bağlı insanları hikaye eder. Özellikle eski çağ ve antik dönemi konu alır, batı medeniyetinin köklerini Anadolu’ya dayandırır.
Tarımla uğraşır, ağaçlandırmaya ön ayak olur, balıkçılık yapar. İstanbul’da sürgün cezasını tamamladıktan sonra yine Bodrum’a döner.
Çocuklarının okulu için İzmir’e taşınır. Takip altındadır, evine zaman zaman baskınlar yapılır. Demokrat İzmir’de yazarken bir yandan da rehberlik işine girer. Türkiye’nin ilk resmi rehberidir. Belçika Turizm Bakanı ona, “Çağdaş Homeros” der.
1973’de İzmir’de vefat ettikten sonra vasiyeti üzerine Bodrum’a gömülür.
Balıkçı’nın en verimli yılları sürgün yıllarıdır. “Mavi sürgün” o zorlu yılların hikayesidir. Bazı yazarlar, “Halikarnas Bakıkçısı iyi ki sürgün edildi! Onun yazdıklarından, büyük bir medeniyet üzerinde yaşadığımızı öğrendik. “ der yıllar sonra.
İstiklal mahkemeleri dönemi, Yassıada ve sulh cezalar... Türkiye’de düşünen, yazan ve üreten insanların kaderi hep sürgün veya hapis midir? Bu utançtan ne zaman kurtulacak iktidarlar?