Galatasaray Teknik Direktörü Hamza Hamzaoğlu, yeni sezona Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu hedefi ile yola çıkacaklarını ama bu hedefin 2 ya da 3 yıl sonra da gerçekleşebileceğini söyledi.
Galatasaray Dergisi'nin 147. sayısına açıklamalarda bulunan Hamza Hamzaoğlu, takımın başına gelmesinden ve şampiyonluğa kadar geçen zamanı anlattı. Soru cevap şeklinde geçen röportaj ise şu şekilde:
-12. hafta önce takımın başına geçtiniz ve doğrusu çok parlak bir durum yoktu. O günden bugüne bir değerlendirme yapmanızı isteyeceğim. Beklediğiniz gibi bir sezon oldu diyebilir miyiz?
Tam olarak beklediğim gibi geçti. Geldiğim zaman ligde böyle bir çekişme yaşanacağını tahmin ediyordum. Takım olarak bir çıkış yakalayacağımızı da düşünüyordum hatta teknik ekip olarak emindik kendimizden. Ama rakiplerimizin de bu yarışı devam ettireceğinden emindik. Bir takım yarışa biraz daha erken havlu atacaktı. Son üç hafta Beşiktaş biraz daha geride kaldı. Üç takımın son haftalara kadar yarışta kalması güzel oldu.
-Takımın başına geçtiğiniz dönem, takımın durumu sizin açınızdan avantaj mıydı yoksa dezavantaj mı?
Ben ilk geldiğim gün takımla yaptığım toplantıda şunu söyledim. 'Benim dışarıdan gözlemlediğim kadarı ile sizin, bizim gibi hocalara; bizim de sizin gibi yetenekli oyunculara ihtiyacı var. Ve göreceksiniz zaman içinde çok iyi şeyler yapacağız. Çünkü sizin eksiğinizi biz tamamlayacağız, bizim ihtiyacımız olanı da siz vereceksiniz.' Yani durumu biz avantaja çevirdik.
-Arsenal maçında takım kaybetti ama ciddi bir değişim gözlendi. Galatasaray'ın durumu itibariyle formalite maçı diyebiliriz ama taraftarın inanılmaz bir desteği vardı. O maç için dönüm noktası diyebilir miyiz?
Geride olmamıza rağmen taraftar inanılmaz bir destek verdi bize o gün. Ama oynanan oyun çok ümit verdi. Gösterilen mücadele Galatasaray ruhunun sahaya geri dönüşüydü bence. Taraftarın da o günkü desteği bize inanılmaz bir motivasyon sağladı. Şunu da eklemem gerekir bu noktada. Mücadele sadece vücutla yapılmaz. Ruhen de o mücadeleyi vermek önemlidir benim için. Takımı soyunma odasında birlik ve beraberlik içinde görmek, bunlar da mücadelenin parçası. Hedefe ulaşmak bir savaş vermelisiniz. İnsanın kendi ile savaşı da önemli benim için. Arsenal maçını kaybettik ama bu anlamda çok şey kazandık.
-Takımın başına geldikten sonra bir çatı oluşturdunuz 14-15 kişilik ve o havuzdan 11'i belirlediniz. Kadroyu geniş kullanmamak bir tercih miydi yoksa şartlar mı bu durumu belirledi?
Bizden önce kadro oldukça değişkendi. Her hafta başka bir 11 sahadaydı. Futbol istikrar oyunu, eğer istikrarı yakalayamazsanız başarılı olma şansınız çok zor. Bu istikrarlı kadroyu biran önce yakalamak zorundaydık. Oyuncuları tanıyor olmamızın avantajı ile oyun anlayışımıza ve sistemimize göre oyuncu tespitini yaptık. Belirlediğimiz oyuncularda ısrar etmekte fayda gördük. Yani oyuncuların beraber oynamaya alışması gerekiyordu. Diğer oyuncuları da takip etmeliydik bu arada. Onların durumunu takip etmek için kupa maçlarından yararlandık. Kupa maçlarında ön plana çıkanları ligde kullandık. Zaman içinde sakatlıkların ve cezalıların durumuna göre kadromuza istediğimiz şekli verdik. Bunlar sonucunda 14-15 kişilik bir havuz oluştu. Biz şartları ortaya koyduk, karşımıza bu şekilde bir manzara geldi. Ve sonuçta başarılı olduk.
-Sakatlık anlarında çok iyi bir rotasyon yakaladınız. Semih yokken Koray'ı monte ettiniz. Melo yokken Hamit'i kullandınız.
Şimdi burada en önemli nokta, bir antrenör oyuncusunu tanıyacak. Takımın başına geçtiğimiz günden bu yana oyuncularımızın neler yapabileceklerini ve yapamayacaklarını analiz ediyoruz. Bu konuda ekip olarak başarılı olduğumuzu düşünüyorum. Hiç oynatmadığımız bir oyuncuyu, rahatlıkla sahaya sürebildik. Hamit'in Melo'nun boşluğunu doldurması, Olcan'ın Telles'in yokluğunda sol bek oynaması, Koray'ın rahatlıkla stoperde forma giymesi. Bunlar bizim için çok önemliydi. Biz alçak gönüllüyüz ama yaptığımız işin de farkındayız. Sadece dile getirmeyi sevmiyorum. Yoksa biz geldiğimizden beri burada neler yaptığımızı, ne gibi farklılıklar yakaladığımızı biliyoruz.
-Mesela bu aşamada Sinan Gümüş beklentisi vardı. A2 Ligi'nde gol kralı oldu.
Sinan çok yetenekli bir futbolcu ama bir meyveyi daha olgunlaşmadan koparırsan çok tatlı olmaz. Bazen güzel gözükebilir o meyve, almak istersiniz ama olgunlaşmadan alırsanız sonucu istediğiniz gibi olmaz. Sinan'ın bazı eksikleri var, bunları tamamlayacağız. Sinan önümüzdeki yıllarda Galatasaray'a çok fayda sağlayacak. Sinan'ı beklenenden önce sahaya sürseydik, onu kaybedebilirdik.
"BRUMA, NEREDE PAS VE ŞUT ÇEKECEĞİNİ TAM BİLEMİYOR"
-Yine isimler üzerinden gidersek; Bruma, Galatasaray'a büyük beklentilerle geldi. Zaman zaman çok iyi performansları da oldu. Gelecek adına büyük beklentilerin olduğu bir futbolcu. Sizce beklenen çıkışı yakaladı mı?
Bruma'nın eksiklerinin farkındayım. Yaratıcı bir futbolcu ama bazı eksikleri var. Tercih yanlışları var. Pas atması gereken yerde dripling yapıyor, şut çekmesi gereken yerde pas veriyor. Ama ona o zamanı tanımak zorundayım, çünkü o, bu kulübün bir değeri. Belli bir yatırım yapılmış ve bu yatırımın karşılığını verebilecek potansiyele sahip.
-Yatırım kelimesi teknik direktörü tercih konusunda zorlar mı?
Teknik direktöre göre değişebilir. Beni zorlar, ben Galatasaray'ın menfaatlerini düşünen biriyim. Kulübümün başarısı, benim başarımdan daha önemlidir. Her anlamda; hem ekonomik hem sportif anlamda kulübümün iyi duruma gelmesini isterim. Bruma bana sportif anlamda zarar verecek olsaydı zaten oynatmazdım. Onun artılarından faydalanırken, eksiklerini de tabi ki biliyorum. Eksiklerini başka oyuncularla kapatma yoluna gittik. Amacımız hem onun değerini yakalamasını sağlamaktı hem de Bruma'nın da katkılarıyla maçları kazanmaktı.
-Tekrar Akhisar'dan İstanbul'a geldiğiniz zamana dönersek; bugünü yaşadıktan sonra o güne dönme şansınız olsa sezon içerisinde neyi değiştirmek isterdiniz?
Geriye dönsem şunu şöyle yapardım, bunu böyle yapardım dediğim bir şey yok. Oyuncu tercihlerimize tek tek bakmak çok doğru değil. Ama genel anlamda geri dönüp bunu şöyle yaparım dediğim bir durum yok.
-Hızlı bir şekilde özeleştiri yapıp kamuoyu ile paylaşıyorsunuz. Başakşehir maçını örnek vereceğim. Yasin'i çıkardığınız için maçın ardından hemen özeleştiri de bulundunuz. Bu yüzden de eleştirilere maruz kaldınız. Neler düşünüyorsunuz bu eleştiriler için?
Özeleştiri yapmam zarar verecekse, sadece bana verir. O maçtan sonra soyunma odasına gittim ve çocuklara, 'böyle güzel oynadığınız bir maçta, tercih hatası ve yanlış zamanlama yüzünden keyfinizi böldüm. Hepinizden özür diliyorum.' dedim. Oyuncular ise 'Ya hocam olur mu, biz sahada mücadeleyi bıraktık' dediler. Aslında ben orada oyuncularımın kendi özeleştirilerini yapmalarını sağladım. Ne oldu? Herkes özeleştirisini yapınca, biz daha da güçlendik. Ama ben o gün, soyunma odasına girip; 'Ya sen niye topa çıkmadın, sen niye adamı tutmadın' deseydim gidişimiz çok farklı olabilirdi. Sonucun asıl nedeni Yasin'i çıkarmak değildi. Bunu çok net biliyoruz ve gördük. Ama o an bunların konuşulacağı zaman değildi. Beni, benden ağır kimse eleştiremez. O yüzden bana yapılan eleştirilerden almam gerekeni tabi ki alıyorum. Seviyeli olanlardan ders çıkarıyoruz ama emin olun ki ben kendimi herkesten daha fazla eleştiriyorum. O gün yapmam gereken buydu. Benim hatamla başladı olay ama oyuncuların da hataları vardı. Kendi hatalarının farkına varmalarını sağlamak benim için çok daha önemliydi.
-Teknik anlamda genel olarak spor kamuoyunun tespitini yapamadığı kronik bir sorununuz oldu mu?
Olmadı. Burak'ın sakatlığı bizi düşüncelerimizden biraz uzaklaştırdı ama ondan da pozitif bir şekilde çıktık. Burak ve Umut'u bir arada oynatmak benim için çok daha avantajlıydı. Çeşitli nedenlerden bu dizilişten vazgeçtik. Daha skorer bir takım için bazı taktiksel arayışlarımız vardı, bunu uygulamakta güçlük çektik. Uygulayabilseydik çok daha farklı bir Galatasaray, çok daha skorer bir Galatasaray izletebilirdik, ki bunu hala yapmalıyız diye düşünüyorum. Yeni sezonda önceliklerimizden bir tanesi bu anlayış olacak.
-Takımın 60 golde kalması sizin için hayal kırıklığı mıydı?
Ben onlara çok dikkat etmiyorum. Çünkü istatistikler bulunduğun şartlara göre değişir. Önemli olan hedefe ulaşmış olmamız.
-Son haftalara gelirsek, Çaykur Rizespor maçı dışında takım altı maç gol yemedi. Bu beklediğiniz bir performans mıydı?
Oyuncularımızın alışkanlıklarından vazgeçeceğini biliyorduk ama biraz süre alacaktı. Sabri özellikle hücumcu bek olarak oynadığı için ters taraftaki ataklarımızda geri gelmekte zorlanıyordu. Sabri'nin bu oyun tarzına alışması için biraz zamana ihtiyacı vardı. Sabri'ye direkt bunu yaptırsaydık bizim istediğimizi de, kendi istediklerini de yapamazdı. Arada bocalayan bir Sabri olurdu. Sadece Sabri değil, savunmadaki diğer arkadaşlardan da kaynaklanan duruş ve pozisyon hataları oluyordu. Yediğimiz gollerin birçoğunda önde tutmamız gereken topları kaybettikten sonra gerekli savunma aksiyonlarını yapamadığımız gördük. Zaman içinde bu sorunu aşmaya gayret ettik. Çalışmalarımızı bunun üzerine kurduk. Sabri ile özellikle konuştuk. İstediğimizi yapınca neler oluyor, yapmayınca neler oluyor bunu görsel olarak anlattık. Ondan sonra savunmamızı biraz daha oturttuk. Son haftalarda gelince ister istemez kontrollü oyuna dönüyorsunuz zaten. Bunu doğru bir sistem içinde yapınca istediğimizi aldık.
-Genelde birbirine yakın maçlar izledik. Gençlerbirliği ve Beşiktaş maçı gibi. Pozisyon vermeyen rakibi bekleyen bir takım. Bu risk değil miydi?
Son haftalar geldiğinde oyuncularda da bir baskı oluyor. Onu kıramazsınız. O zaman o stresle beraber neler yapabileceğinizi iyi çözmeniz lazım. Kasımpaşa maçından örnek vereceğim. O maçta bunu yaşadık. Hücum oynamak istedik ama kaybetmeme korkusuyla takım ilk yarıda dağıldı. O maç özelinde konuşuyorum, sadece hedefe odaklandık ve yapmak istediklerimizi yapamadık. Kasımpaşa maçı bunu çok net olarak gösterdi. O maçın devre arasında konuştuğumuz şey şuydu. "Tamam, kazanmak istiyoruz ama oyunu bırakıyoruz, önce oyunu ele almamız lazım." İki bekimiz gidiyor, orta sahamız gidiyor. Çok hızlı hücum etmek istiyoruz, gol atmak istiyoruz ama arkayı bırakıyoruz. Biraz daha sakin olduk, o maçın ikinci yarısında. Önce oyunu tuttuk. İkinci yarıya böyle çıktık, takım olarak yakın oynadık ve maçı çevirdik. Oyuncularımız da şunu fark etti. Önce oyunu tutmak lazım. O maçtan sonra biz daha kontrollü oynamaya başladık. 84'te, 85'te de golü bulsak da, maçları kazandık.
-Efsane şampiyonluklardan bir tanesi oldu. Sizin, 'Evet şampiyon oluyoruz' dediğiniz bir maç var mı?
Biz geldiğimiz günden beri şampiyon olacağımıza inanıyorduk ama sezon içinde hiçbir zaman 'Biz şampiyon olduk' demedik. Matematik olarak garantilemeden, 'şampiyon olduk' diyemezdik. Öyle bir yarış ki, küçük bir zaaf çok şey kaybettirebilirdi. Hep kontrollü ve dikkatli olmak zorundaydık. İnanıyoruz ama çalışmadığımız zaman bunun olmayacağını da biliyorduk. Ve en son Beşiktaş maçının, hatta Başakşehir - Fenerbahçe maçının ardından artık rahatladık.
-Sneijder'in sol kanatta oynatılması sizden önce eleştirilirken sizin döneminizde o eleştiri olmadı. Sneijder sola yakın oynadı ama Yasin o kanatta Sneijder'a eşlik etti. Bu önemli bir buluştu, şampiyonluk yolunda. Katılır mısınız?
Yasin'in yetenekleri tartışılmaz. Wesley'in orada yapmak istedikleri vardı ve fırsat vermek gerekiyordu. Yani çabuk oynayabileceği ve hareketli bir oyuncuya ihtiyacı vardı. Çünkü Wesley, dar alanda oynamayı seven oyuncu. Yasin'i bu kalıba sokabiliriz. Öbür tarafta Bruma'dan faydalandık. Sonra baktık hep soldan gidiyoruz, bu kez de Yasin'i antrenmanlarda ve U21 takımı ile yaptığımız maçlarda sağ kanatta oynattık. Orada da oynayabildiğini tespit ettik. Bu bizim için önemli bir kazanım oldu.
-Yasin'in çıkışını bekliyor muydunuz?
Mutlaka beklenmeyen bazı oyuncular çıkacaktır. Yasin çok kaliteli bir oyuncu. Aynı kadro ile sezonun sonuna kadar gidemezsiniz. Ligin son haftalarına gelinceye kadar bir kadro sizi taşır ve getirir. Ama sonrasında hem psikolojik hem fiziksel olarak yorgunluk başlar. İşte o durumlarda bazı oyuncular o bayrağı alır ve sizi tekrar yarışa sokar. Taze bir kana mutlaka sezon içinde ihtiyaç duyarsınız. Biz sezon içinde çok iyi bir rotasyonla bunu yaptık. Bunda sakatlıkların da etkisi oldu ama sakatlıklar olmasa yorgunluklar dolayısıyla değişikliği yapacaktık. İstisnalar dışında tüm sezonu aynı 11'le götürmek imkan dahilinde değil.
"NE KADAR YABANCI ALIRSAK ALALIM, SELÇUK BÖYLE OYNADIKÇA SAHADA KALACAK"
-Biraz da gelecek hakkında konuşursak, seneye 14 yabancı hakkı tanınacak. Türk futbolunu nasıl bir gelecek bekliyor?
14 yabancı hakkı güzel ama nasıl değerlendirdiğinize bağlı. Yine umarsızca para harcayıp, oynatamayacağınız oyuncular alır ve o oyunculara garanti para verirseniz bu sonunuz da olabilir. Ama akıllı hareket eder, ihtiyacınız kadar yabancı alıp ve doğru oyuncuları transfer ederseniz, bu elinizi güçlendirir. Şu anki durumda, elinizde iyi yabancılar olabiliyor ama yabancı sınırlamasından dolayı oynatamıyorsunuz. Biz bu sezon elimizdeki kadroyu oturttuktan sonra yabancı oyuncu sorunu yaşamadık. Çünkü kadroyu zorlayacak bir yabancı oyuncumuz yoktu. Rakiplerimizden Fenerbahçe ise bu noktada sorun yaşadı. En azından benim gözlemim öyle. Orada Webo, Kuyt, Emenike ve Diego arasında bir rotasyon sağlanması gerekti. Hepsi beraber oynarsa takıma katkı verebilirlerdi ama sınırlamadan dolayı rotasyona gitmek zorunda kaldılar. Yani yabancı sayısı iyi kurgulanması gereken bir durum. Maddi ve teknik anlamda sıkıntı doğurabilir. Avantajı ve dezavantajı birlikte değerlendirildiğinde 11 yabancı futbolcu ile de oynayabilmelisiniz. Türk futbolu açısından doğru kullanıldığı takdirde fayda verecektir. "Türk futbolcusunu olumsuz etkileyecek mi?" Bu konuda şunu söylemeliyim, iyi olan oyuncular bundan olumlu etkilenecekler. Potansiyellerini ortaya koyacaklardır. 'Ben yerliyim, benim yerime yabancı oynayamaz, ben her zaman formayı giyerim' mantığına yer kalmayacak. İyiyseniz, o sahada olacaksınız, kötüyseniz olmayacaksınız. Bir örnek vermem gerekirse, ben ne kadar yabancı alırsam alayım Selçuk böyle oynadığı sürece sahada olacaktır.
-Fakat Türk futbolcusunda 'Yabancı futbolcu daha ön planda tutuluyor' algısı var.
Bende yok öyle bir şey. Benim için oyuncularımın yerli veya yabancı olmasının hiçbir anlamı yok. Bütün oyuncularım aynı seviyede, oynatayım ya da oynatmayayım hepsi eşit.
-Wesley ile aranızdaki ilişki çok iyi ilerledi. Kendisi de sezonun sonuna doğru, 'O bizim Mourinho'muz' dedi. Bu benzetme için yorumunuz ne olur?
Sneijder övgü anlamında bunu söylemiş diye düşünüyorum. Mourinho kadar başarılı olacağımı düşünüyor belki. Kendi bildiğim doğrularımla, içimden geldiği gibi davranıyorum ve o şekilde çalışıyorum. Bu tavrım kime benzer, bilemem. Mourinho da olabilir, başkası da olabilir. Şunu söylemeliyim, birçok hocadan çok şey aldım ama asla onlar gibi olmaya çalışmadım.
"OYUNDAN ÇIKARKEN HAREKET YAPANLARIN NİYETİ KÖTÜ OLSA ZATEN TAKIMDA TUTMAM"
-Sezonun son bölümünde Emre ve Burak'ın oyundan alınırken tepkileri oldu. Krize dönebilecek bu durumları çok kolay aştınız.
Bu tür şeyler benim için hiç önemli değil. Bana şöyle diyenler oldu, 'Bana yapacak, o elini tutar kırarım.' Bu doğru bir davranış olmaz. Oyuncuyu anlamak lazım. Anlamak için de oralardan gelmek lazım. O yorgunluğu, stresi ve adrenali bilmek gerekir. Oyuncu her zaman sahada kalmak ister ve suçu kendinde aramaz. Ben de çok sevdiğim hocama, beni oyundan aldığı için tepki gösterdim. Saygısızlık değil bu. O anda benim sahada kalma isteğimi gösterir. Ben oyuncularımı biliyorum. Niyetleri kötü olsa, bırakın sahayı, takımda tutmam. İyi olduğuna kanaat getirip forma şansı veriyorsam bir bildiğim vardır herhalde. Bunları tolere edemeyeceksek, neyi edeceğiz. Çok normal karşılıyorum. Onlar zaten kısa sürede anlıyorlar, hatalarını anlayıp özür diliyorlar, dilediler de.
-Daha önce röportajımızda devre arası için, "Maliyetli transfer yapmak yerine hiç transfer yapmam" dediniz ve devre arası transfer yapmadınız. Gelecek süreç için nasıl bir transfer politikanız var?
Bu konuda duruşumuz aynı. Transfer politikamız mali yapıya uygun olmalı. Yoksa biz kulübü 100 milyon euro borca sokmuşuz, şampiyon olmuşsak bu benim için başarı değildir. Ben kulübümün maddi anlamda sıkıntıya girmeden yaptığı transferle şampiyonluk yaşamışsam, başarıyı yakalamışımdır. Ama bu duruma doğru ya da yanlış demiyorum. Bu sadece bir tercihtir.
-Yıldız transferi bir kavram olarak transfer sezonlarında konuşuluyor. Siz ne düşünüyorsunuz, böyle bir düşünceniz var mı?
Bizim yıldızlarımız var. Benim için takım olgusu çok önemli. Transfer yapacaksak, bize uyum sağlayabilecek, takıma değer katacak oyuncular olmalı. Bulabilirsek, takıma katarız. Bulamazsak, yolumuza devam ederiz. Önemli olan takım olgusunu kaybetmeden, seviyeyi artırmak.
-Şampiyonlar Ligi için somut bir hedefiniz var mı?
Benim hedefim Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu. Önümüzdeki sene için söylemiyorum. Bu hedefe hemen de ulaşabiliriz, aşama aşama da ilerleyebiliriz. Bu hedefe giden yolda, doğru hamleleri yapmak istiyorum.
-Nedir doğru hamleler, uzun ya da kısa vadeli programınız var mı?
Bu sene Şampiyonlar Ligi'nde gruplardan çıkıp, son 16'yı da geçmeye çalışacağız. Bu bir basamaktır bizim için. Kadromuzu koruduğumuzda, önümüzdeki sezon lig şampiyonluğu için büyük bir avantajımız olduğunu düşünüyorum. Yine şampiyon olduğumuzu düşünürsek Şampiyonlar Ligi'nde önceki başarının üstüne çıkmayı hedefleyeceğiz. İki ya da üç yıl sonunda o hedefe ulaşmayı planlıyoruz. Birden değil, yavaş yavaş ilerlersek hedeflerimize daha kolay ulaşabiliriz. Planlı bir şekilde büyürseniz, destek de artacaktır. Bu yüzden yapacağımız transferler de mantık dahilinde olmalı. Çünkü aşama aşama ilerlerken her sene büyük transferler yapamayız.
-Altyapı için bir düşünceniz var mı?
Hem ben hem de ekibim takip ediyor. Orada da bir program dahilinde çalışıyoruz. Başarılı takımlarımız var ama önemli olan o takımlardan başarılı oyuncuyu çıkartıp yukarı monte etmek.
-Dışarından gözüken, çok sakin bir görüntünüz olduğu. Bu sakinlik oyuncular üzerinde negatif etki yaratıyor mu?
Tam tersi pozitif katkısı var. Soyunma odasında da sakinim. Ama agresif olmam gereken her yerde agresifleşirim. Bu özellikle yaptığım bir şey değil, benim duygularımla alakalı. Ben rahat bir insanım ve oyuncuların da rahat olmasını istiyorum. Eğer siz gerginseniz, oyuncular da gergindir. Siz endişeliseniz oyuncularınıza, "ben size güvenmiyorum, bu maçı kaybedeceğiz" diyorsunuzdur. Rahatlığınızı oyuncu gördüğü zaman, o da rahat olur. Bu ince bir çizgi. Ben zaman zaman bu rahatlığı oyuncularıma gösteririm. Mesela Taffarel ile soyunma odasında ayak tenisi oynarım. Bunu doğru bir şekilde oyuncularınıza göstermeniz önemli. Bunu yapmış olmak için de yapmamalısınız.
-Sezon içinde olumlu ya da olumsuz bir kırılma anı oldu mu?
Olmadı. Zaman zaman oyuncuların stresli ve gergin olduğu zamanları yaşadık. Bizim de bunun üzerine bazı oyunculara ya da hepsine telkinlerimiz oldu. Ama bu olumsuz anlamda değil. Kadıköy'deki maç öncesi herkes çok gergindi. 'Sakinleşin, yeneriz ya da yeniliriz. Neden bu gerginlik' dedim. O maçta bence çok iyi başladık. Fakat şansları değerlendiremedik. İstediğimiz gibi oynadık ama skoru bulamadık. Trabzon'da ve Kadıköy'de kazanabilirdik ama kazanamadık. Ama 'Eyvah, bittik' demedik. Deseydik, şampiyon olamazdık. Futbolda mağlubiyetleri makul karşılamazsanız ve bundan bir şeyler çıkarmazsanız bir sonraki sürece hazırlanamazsınız. Biz resmin tamamına baktığımız için aradakilere takılmadık.
-Türk futbolu son yıllarda içinde bulunduğu kaos ortamından çıkamadı. Türk futbolunun geleceğindeki önemli aktörlerden birisi olarak birleştirici rolünüz yadsınamaz. Bu açından bakarsak nasıl bir gelecek bekliyor Türk futbolunu?
Kavgadan ve kaostan beslenmediğimizi insanlar görmüştür. Biz geçen sene Akhisar ile başlattık bu tür davranışları. Şampiyonu alkışladık. Ben bunu istediğimde ilk olacağının da farkındaydım ama ilk olsun diye yapılmış bir şey değildi. 'Şampiyon olmuşlar, geliyorlar. Alkışlayalım' dedim. Bizim kültürümüzde maalesef başarılı insana ulaşmak değil, onu aşağıya çekmek var. Başarılı olmuşu takdir etmek gerekir. Biz Akhisar'la şampiyon olduğumuzda Rize'de, Rizespor Başkanı Mete Kalkavan bizle birlikte üç saat kaldı. Fotoğraf çekildik, bizle beraber o resimlere girdi. Kazansa o şampiyon olacak ama kaybetti ve olgunlukla karşıladı. O olgunluğu gösterebilmek kolay değil. Türk futbolunun bunlara ihtiyacı var. Çünkü kaostan kimse fayda görmez.
-Spor programlarını takip ediyor musunuz?
Çok takip etmiyorum, belki de etmek lazım, onu da bilmiyorum. Başkalarının söylediği şeyler benim için çok önemli değil. Bazen izliyorum. Fikirler bazen örtüşüyor, bazen örtüşmüyor. Çok takılmıyorum. Acaba bizim için ne diyecekler diye beklemiyorum. Çünkü ben yaptığım işi biliyorum. Ben doğru yaptığıma inanıyorsam, herkes "yanlış yapıyorsun" diyebilir. Ben bildiğim yolda yürürüm. Yanlışsa hatasını ben ödeyeceğim zaten.
-Taraftarlara bir mesajınız olacak mı?
İnşallah gelecek sene yine şampiyon olacağız. Şu güzel ortamın devamını yaşamak istiyoruz. Tribünlerin dolu olduğu bir sezon daha yaşamak istiyoruz. İyi günlerimiz de olacak, kötü günlerimiz de. İyiyi de kötüyü de paylaştığımız ama sonunda güldüğümüz bir sezon olur inşallah.
-Sezon içinde en çok neye üzüldüğünüz?
Yıldırım Hoca'nın sağlık sorunu beni çok üzdü.
-En çok neye kızdınız?
Genel olarak kızdığım bir şey olmadı. Ama oyuncularımın ellerinden geleni yapmamasına kızarım. Bir de sistem dışı oynamalarına.
-En heyecanlandığınız maç?
Bütün maçlar. Ayıramıyorum ama Beşiktaş maçı biraz daha önde heyecan bakımından.
-En sevindiğiniz gol?
Yasin'in Beşiktaş maçında attığı gol. Estetik olarak da çok güzeldi. Yine Sneijder'in Beşiktaş maçındaki golü.
HAMZA HOCANIN BÜYÜK BAŞARISI
Galatasaray Teknik Direkörü Hamza Hamzaoğlu, 12. haftada takımın başına geçmesinin ardından Galatasaray'ın başında ligde çıktığı 22 maçta 17 galibiyet 3 beraberlik ve 2 mağlubiyet yaşayarak takımı şampiyonluğa taşıyan baş aktörlerden oldu. Galatasaray ile ligde 2,45 puan ortalaması yakalayan Hamza Hamzaoğlu, Galatasaray tarihinde hem futbolcu hem de teknik direktör olarak şampiyonluk yaşamış oldu. Galatasaray'da, 1991-92 ile 1994-95 sezonları arasında 4 yıl forma giyen Hamzaoğlu, 1992-1993 sezonunda takımıyla hem lig hem de kupa şampiyonluğu yaşayarak önemli bir başarıya imza atarken, bu kez Galatasaray'ın başında teknik direktör olarak "duble" yapmayı başardı.
CİHAN