Kalp krizi geçiren eski Milli Eğitim Bakanı Hasan Celal Güzel'in sağlık durumunun iyiye gittiği bildirildi. 7 Nisan 2011 tarihinde sabaha doğru kalp krizi geçiren Güzel, Güven Hastanesi'ne kaldırıldı.
İki defa kalbi duran Güzel'e yapılan müdahale sonucu kalbi çalıştı. Şu an yoğun bakımda tedavisi devam eden Güzel'in sağlık durumumun iyiye gittiği belirtildi.
Cihan Haber Ajansı muhabirine konuşan Hasan Celal Güzel'in eşi Ülker Güzel, eşinin kalbinin iki defa durduğunu ve verilen şoklarla çalıştırıldığını söyledi. Şu an bütün değerlerinin yerinde olduğunu ve sağlık durumunun iyiye doğru seyrettiğini dile getiren Güzel, geçici bir süre ziyaretçi yasağı olduğunu ifade etti.
Eşini sevenlerin çok olduğunu ve rahatsızlığını duyunca geleceklerini ifade eden Güzel, bu nedenle böyle bir yasağa gidildiğini kaydetti. Doktorların, eşinin kısa sürede toparlanacağını söylediğini aktaran Güzel, tedavinin devam ettiğini söyledi.
Hastanede, Güzel'i ziyaret eden gazeteci-yazar Önder Aytaç ise Güzel'in şuurunun açık olduğunu vurguladı. Güzel'i kalp krizi sonrası ziyaret ettiğini anlatan Aytaç, Güzel'in kendisine "Önder ne haber" dediğini aktardı. Doktorların uzun soluklu tedavi olacağını dile getirdiğini belirten Aytaç, bu tür durumlarda şuur kaybı veya felç olabileceğini, ancak hiçbirinin Güzel'de bulunmadığının altını çizdi. Doktorların, Güzel'in bünyesi iyi olduğu için bu durumu kaldırdığını söylediğini aktaran Aytaç, "Sayın Güzel'in durumu inşallah iyiye gidecek. Dualarımız Hasan Celal Güzel ile. Allah, bir an önce sıhhat ve afiyet versin, Allah şifalar versin." dedi. Aytaç, Güzel'in son yazısını Fethullah Gülen Hocaefendi ile ilgili yazdığını ve sonrasında kalp krizi geçirdiğini kaydetti.
GÜZEL'İN 7 NİSAN 2011 TARİHİNDEKİ VATAN GAZETESİ'NDEKİ SON YAZISI
Onu 70'li yılların başında tanımıştım. Ankara'da Yukarıayrancı'da bir dostun evinde sohbetinde bulunmak nasip olmuştu. Daha çok gençti. Lâkin, ilmi, konulara hâkimiyeti ve zekâsı karşısında hayran kalmıştım. Kendi hâlinde bir medrese hocası veya tarikat şeyhi gibi değildi. Cerbezeli bir mânâ ve gönül adamıydı. Dini konularda vukufiyeti kadar dünyevi konularda da hâkimiyeti vardı. Aradan geçen kırk yıla yakın zamanda, müteaddit defalar sohbetinde bulunma mazhariyetine eriştim. Bence Fethullah Gülen Hocaefendi, Türkiye'de ve dünyada, dini, sosyal ve kültürel bakımdan son kırk yılın en müessir şahsiyeti olmuştur.
ABD'li sosyolog Prof. Helen Rose Ebaugh, 'Gülen Hareketi' adlı kitabında, 'Bu görüşmelerden anladım ki bu hem bir Türk hem de bir İslâm hareketi. Sayın Gülen yeni bir şey sunuyor. Bu insanlara kendi tarihlerini sunuyor.' Siyaset sosyoloğu Prof. Elizabet Özdalga ise Gülen Hareketi'ni 'Osmanlı'nın Dadaş Stili' olarak tarif ediyor. Gerçekten de o bir Müslüman Türk... Onda Erzurumlu Dadaş'ın şuurunu, Alvarlı Mehmet Efe'nin üslûbunu, Bediüzzaman'ın nûrunu görüyorsunuz.
Ben bir cemaat ehli değilim ama cemaatlere hep sempatiyle baktım. Zira cemaatler, en önde gelen sivil toplum kuruluşlarıdır. Demokratikleşmeyi ve demokratik katılımı, İslâm toplumlarında en iyi şekilde cemaatler ile gerçekleştirirsiniz.
Dünkü Star Gazetesi'nde, Andy-AR kamuoyu şirketinin yaptığı araştırmaya göre, Türkiye'nin cemaatlerle barışık olduğu açıklanıyor. Hocaefendi ve ekolünü de Türk toplumu bağrına basmıştır. Bir avuç ulusalcı, jakoben, militarist vesayet taraftarı haricinde, herkes onu ve bakış açısını anlamıştır ve muhteşem icraatını heyecanla takip etmektedir.
Hocaefendi, Türkistanlı Ahmet Yesevi Hz.'nin günümüzdeki 'hayrülhalefi'dir. Nasıl Ahmet Yesevi, yetiştirdiği alperenleri Anadolu'ya göndermişse, Hocaefendi de yetiştirdiği bugünün alperenlerini, başta Türkistan ve Orta Asya olmak üzere beş kıtada dünyanın her tarafına göndermiş; ilim, irfan, ahlâk, inanç, kardeşlik ve barış için çalışmıştır.
Onun sadece son yirmi yılda gerçekleştirdiklerini özetin özeti olarak sıralayalım: Türkiye'de, binlerce anaokulu, ilköğretim okulu, lise, kolej, üniversite, dershane, okuma salonunda, on binlerce öğrenci; yurt dışında, 125 ülkede 1250 adet her dereceden okul ve üniversitede on binlerce öğrenci, ayrıca çok sayıda 'diyalog merkezi'. İdeolojik sebeplerle okul açılmasına izin verilmeyen İran ve Suudi Arabistan dışında, 7 milyondan fazla nüfuslu her ülkede okul bulunuyor.
Milli Eğitim Bakanı iken, Afganistan'da, bütün devlet imkânlarını kullandığım halde, bizzat uğraşarak ancak iki okul açabilmiştim. Devlet bürokrasisi bu kadar yapabildi; lâkin Hocaefendi, milletin, kökü asırlar öncesine dayanan inancını ve hamiyetperverliğini harekete geçirerek bütün dünyada binlerce okul açmaya ve eğitimlerine en iyi şekilde devam etmelerini başarmaya muvaffak oldu.
Bugün bilir misiniz ki Denizli, Gürcistan'daki; Adana, Yemen ve Senegal'deki; İzmir, Nijerya, Arnavutluk ve Kazakistan'daki; Hatay, Ürdün'deki; Osmaniye, Filipinler'deki; Rize, Batum'daki, Frankurt, Etiyopya ve Güney Afrika'daki okulların sorumluluğunu üstlenmiş bulunuyor. Bu listeyi sayfalarca sıralayabilirsiniz. Bundan daha muhteşem ve mânâlı bir organizasyon düşünebilir misiniz?
Bu okullarda bayrağımız dalgalanıyor, Türkçe öğretiliyor. Bu sayede 'Türkçe Olimpiyatları' düzenleniyor. Her biri birer alperen olan öğretmenler hem son derece kaliteli bir eğitim ve öğretimle öğrencilerini yetiştirirken hem de Türkiye'yi, İslâm ve Türk kültürünü tanıtıyorlar.
Hocaefendi'de Osmanlı'nın geleneksel İslâm anlayışı var. Ona göre, beşeriyette ortak payda 'insanlık'... Özellikle ABD'de ve Avrupa'da açtığı 'diyalog merkezleri'nde, farklı dinlerden kişiler bir araya gelebiliyorlar. Hocaefendi, âdeta tek başına İslâm'ı ve Türk'ü tanıtıyor.
Fethullah Hocaefendi, Nobel Barış Ödülü'nü herkesten çok hak etmiş bir bilge kişidir. Onu artık dünya tanıyor ve takdir ediyor.
Şimdi sormak istiyorum: Hocaefendi bu faaliyetlerini mi askıya alıp dondursun?