Hasan Cemal'e vicdan ve dürüstlük ödülü

Hasan Cemal'e vicdan ve dürüstlük ödülü
Harvard Üniversitesi'nin Gazetecilikte Vicdan ve Dürüstlük Ödülü’nün son sahibi Hasan Cemal oldu.
Dünyanın en prestijli üniversitelerinden Harvard Üniversitesi Nieman Gazetecilik Vakfı’nın her yıl verdiği ‘Louis M. Lyons Gazetecilikte Vicdan ve Dürüstlük Ödülü’nün son sahibi Hasan Cemal oldu. 2015 ödülünün, T24 yazarı ve Bağımsız Gazetecilik Platformu P24’ün kurucu başkanı Hasan Cemal’e, 46 yılı aşkın kariyerinde basının özgürlüğünü savunmak için gösterdiği çaba nedeniyle verdiği belirtildi. 

Hasan Cemal, bu ödülün "Tayyip Erdoğan yönetimindeki Türkiye’nin çok kötü bir yolda ilerlediğini gösteren bir işaret olduğunu" dile getirdi. 

Boston’daki Nieman Gazetecilik Vakfı’ndaki ödül töreninin açılış konuşmasını yapan vakfın küratörü Ann Marie Lipinski, kurumun gazetecilik alanlarında yaptığı çalışmaları anlatarak ‘basında özgürlüğü ve dürüstlüğü’ savunan gazetecileri ödüllendirmeyi amaçladıklarını anlattı.

EKREM DUMANLI, SEDEF KABAŞ, MEHMET BARANSU...

1964 yılından itibaren dünya genelinde basının özgürlüğünü savunan gazetecilere verilen ödül 12'si Amerika ve 12'si başka ülkelerde çalışan gazetecilerden oluşan kurulun oylarıyla belirlendi. 

Ödülü belirleyen komitenin içinde yer alan Sırbistan’daki Pistaljka Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni ve aynı zamanda vakıf üyesi Vladimir Radomirovic, Hasan Cemal’i konuklara tanıtırken Türkiye’de en çok satan Zaman Gazetesi'nin Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı’nın ve tweet atan gazeteci Sedef Kabaş’ın geçtiğimiz haftalarda gözaltındığını hatırlatarak, çok yakın zamanda ise gizli belgeleri yayınladığı gerekçesi ile Mehmet Baransu’nun tutuklandığına dikkat çekti. 

VATAN HAİNİ DEĞİL, GAZETECİ 

Bir diğer konuşmacı, Los Angeles Times Gazetesi Londra Büro Şefi Henry Chu ise bu gece ağırlanan Hasan Cemal’in farklı ithamlara maruz kaldığını, hatta CIA ajanı ve vatan haini olarak anıldığını belirtti. Ama onu en iyi tarif eden kelimenin ‘gazeteci’ olduğunu kaydeden Chu, Cemal’in, Milliyet Gazetesi’nde yazdığı sırada, dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan’ın baskılarıyla işini kaybettiğini anlattı. 

Daha sonra The Washington Post muhabiri Ann Marimow, ödülünü alması için Hasan Cemal’i sahneye davet etti. 

GALİBA BEN DE BİR ŞEYLER YAPTIM! 

Nieman Gazetecilik Vakfı'nın ödülünü alan ilk Türk gazeteci Hasan Cemal yaptığı konuşmada bu ödülün yalnız kendisi için değil, Türkiye’deki meslektaşları için de anlamlı olduğuna inandığını belirtti. Tecrübeli gazeteci, “Türkiye’deki meslektaşlarım derken, en azından bugün hâlâ kendi vicdanlarını dinleyebilen, hâlâ iktidar sahiplerinden hesap sorabilen ve hâlâ kendi işlerini riske edebilen, hatta bazen kendi özgürlüklerini tehlikeye atabilen gazeteci meslektaşlarım var aklımda.” dedi. "Her ne kadar gözlerim yaşlı değilse de, bu törenin benim için duygusal bir yanı olduğunu itiraf etmeliyim." diyen Cemal, “Biz gazetecilerin paylaştığı bir sır vardır, şöyle diyebilirim; Bizi, ay başlarındaki maaşın dolgunluğundan çok kamuoyunda getirdiğimiz ses motive eder. Ve motivasyon deyince de, kendi mesleğimizin duayenlerince ve bu çerçevede Nieman Fellows tarafından kabul görmek bir gazeteci için gerçekten heyecan vericidir. Bu nedenle konuşmama, hepinize bu ödülden dolayı çok teşekkür ederek başlamak istiyorum, çünkü bu ödül benim için çok anlamlı. Bu ödülü geçmişte almış olan gazetecilerin, hele Edward R. Murrow gibi büyük isimlerin arasında bana da bir yer ayırmış olmanız, içimde, galiba ben de bu meslekte bir şeyler yaptım, duygusunu uyandırdı.” şeklinde konuştu. 

BİR BAŞBAKANIN TELEFONLA GAZETECİ ATTIRDIĞI ÜLKEDEN GELİYORUM

Bir gazetecinin 1 tweet nedeniyle gözaltına alındığı, cep telefonuna, bilgisayarına el konulduğu ve hakkında tam 5 yıl hapis istendiği bir ülkeden geldiğini anlatan tecrübeli gazeteci, “Bir başbakanın sosyal medyayı baş belası ilan ettiği bir ülkeden geliyorum. Twitter’ın, YouTube’un siyasal iktidar talimatıyla yasaklandığı bir ülkeden geliyorum. Bir başbakanın telefon talimatıyla haber attırdığı, gazeteci attırdığı, televizyon programı sansürlettiği, hatta televizyon tartışma programlarına kimin çıkıp kimin çıkmayacağına karıştığı bir ülkeden geliyorum.” dedi. 

KUVVETLER AYRILIĞINI TANIMIYOR, DEMOKRASİYİ SADECE SANDIKTAN İBARET SANIYOR 

Türk usulü ya da alaturka bir başkanlık sistemiyle tek adamlık yolunda hızla ilerleyen Recep Tayyip Erdoğan’ın hukukun üstünlüğüne saygısı olmadığını, yargının bağımsızlığını takmadığını söyleyen Cemal, "Kuvvetler ayrılığını tanımıyor. Demokrasiyi,sadece seçim sandığından çıkan çoğunluk sanıyor. Seçim sandığından çıkan çoğunlukla, demokrasilerde yargının teslim alınamayacağını, kuvvetler ayrılığının hiçe sayılamayacağını, ifade özgürlüğünün tepelenemeyeceğini, özgür ve bağımsız medyanın yok edilemeyeceğini, sivil toplumun fethedilemeyeceğini, yani demokratik değerlere dokunulamayacağını öğrenebilmiş değil. Bundan sonra öğrenebilmesi de imkânsız." şeklinde konuştu.

SİVİL DESPOTLUĞU, "YENİ TÜRKİYE" DİYE YUTTURACAKLARINI ZANNEDİYORLAR

Hasan Cemal, Türkiye’nin demokrasiler dünyasına götürebileceğini; ama şimdi demokrasiye ters sularda seyrettiğini belirterek "Türkiye, bir zamanların askeri bürokratik vesayet düzenini geride bıraktı; çoktandır ‘sivil despotluk’a geçişi yaşıyor. Erdoğan’la yandaşları ise bu ‘sivil despotluğu’ yeni Türkiye diye, halk ihtilali diye yutturacaklarını sanıyorlar. Bugün Türkiye’nin seçimi ya da temel sorunu, demokrasiyi demokrasi yapan temel değerlere sahip çıkıp çıkmayacağıdır." ifadelerine yer verdi. 

Dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan ile Erdoğan Demirören arasında geçtiği iddia edilen telefon görüşmesine atıfta bulunan gazeteci Hasan Cemal, "bir başbakanın telefonda, bir yazıdan dolayı bir gazete patronunu ağlatıncaya kadar azarlayabildiği" bir ülkeden geldiğini söyleyerek şöyle devam etti: "Bu patron benim patronumdu. Servetini gazete kâğıdından, gazetecilikten değil, devletle iş ilişkilerinden yapmıştı. Bu yüzden olacak, başbakan tarafından azarlandığında, sesini çıkaramadı. Ve başbakanın bu gazete patronunu ağlatıncaya kadar azarlamasının nedeni ise benim yazmış olduğum bir yazıydı.”

Konuşmasının ardından katılımcıların sorularını cevaplayan Cemal, Türkiye’ye demokrasinin ne zaman geleceğine ilişkin soruya Türkiye'nin geçmişi ile yüzleştikten sonra gerçek demokrasiye sahip olacağını söyledi. Türkiye’de bundan sonra yetişecek gazetecilere önerileriniz nelerdir? sorusuna ise Cemal “Onlara şunu söyleyebilirim, savaşmalısınız, soru sormalısınız, haber yapmalısınız, söylenenden ziyade, söylenmeyeni bulmalısınız ve her zaman araştırmalısınız”şeklinde cevap verdi. 

"ERDOĞAN’I İNSAN HAKLARI KONUSUNDA ELEŞTİRİYORUM; BU KONUDA HAKLI OLDUĞUMA İNANIYORUM" 

Ödül töreni sonrası Cihan’ın sorularını cevaplayan Hasan Cemal, "Tayyip Erdoğan’ın yönetimindeki, tek adamlığındaki Türkiye’nin her geçen gün demokrasi, hukuk devleti, özgürlükler, özellikle ifade özgürlüğü gibi konularda çok kötü bir yolda olduğunu" yazan bir gazeteci ve yazar olduğunu belirterek, “Sürekli Tayyip Erdoğan’ı demokrasi, hukuk devleti, hukukun üstünlüğü, insan hakları ve özgürlükler düzeni konusunda eleştiriyorum ve bu eleştiride haklı olduğuma inanıyorum. Bu yüzden böyle bir ödülü almış olmam bir yerde bu eleştirilerimin haklılığı konusunda bir gösterge diye düşünüyorum, buna böyle bakabilirim ve böyle bakıyorum.” dedi. 

"Kendi kariyeriniz ve demokrasi mücadeleniz için bu ödülün anlamı nedir?" sorusuna ise Cemal şu cevabı verdi: “Herkes için ödüllendirilmek hoş bir şey. Herkesin hoşuna gider. Tabi benim de böyle bir ödülü almış olmam beni mutlu etti; bunu saklamaya gerek yok. Bir de tabi 46 yıllık meslek hayatım var. Bu meslek hayatımda 71 yaşındayım, bir yerde böyle bir ödül almak ki bunu bütün bu ödülü verenler de dünyanın her tarafından bu vakfa 1 yıllığına gelmiş gazetecilerden oluşuyor. 24 ayrı ülkeden gelmiş 24 gazeteci... Ve onların aralarında Çin’den de gazeteci var, Küba’dan da var, Mısır’dan da var, Lübnan da var; çok değişik yerlerden ve onların oylarıyla böyle bir ödülü kazanmış olmak beni mutlu etti tabi.” 

Hasan Cemal’in layık görüldüğü ödül önceki yıllarda şu önemli kişi ve kuruluşlara da verilmişti:

-Sırp saldırılarına rağmen Saraybosna’da gazetelerini çıkarmaya devam eden Oslobodjenje (Kurtuluş) gazetesi çalışanları (1993).

-Vietnam Savaşı’nın gerçeklerini yazmaktan korkmayan gazeteciler Neil Sheehan, Malcolm Browne ve David Halberstam (1964).

-Ülkesinde basını ayakta tutmak için verdiği mücadeleden ötürü onurlandırılan o dönem La Prensa’nın yayın yönetmeni, daha sonra Nikaragua Devlet Başkanı olan Violeta Chamorro (1986).

-Hayati tehdit altındaki gazetecilere sağladığı destekten ötürü Gazetecileri Koruma Komitesi (1990).

-Arab Baharı’nın haberlerini yaparken Libya’da öldürülen Muhammed Nabus ve onun çabasını paylaşan bütün muhabirler (2011).

Cihan
13 Mart 2015 11:37
DİĞER HABERLER