Prof. Dr. OSMAN ŞAHİN- TR724.COM
Her şeyden önce muhatap kitle, problemlerin çözüm arayışı çalışmalarına dahil edilmelidir. Öncelikle neler yapılabileceği konusunda, gençler ile bir araya gelip, onlarla istişareler yapmaya ihtiyaç bulunmaktadır. Onlara nasıl bir rehberlik yapılması gerektiği, en güzel bir şekilde onlarla görüşülerek geliştirilebilir. Rehberliğin yapılanması toplantılarında, yaş olarak gençlere yakın olan insanların çoğunluğu oluşturması onların daha iyi anlaşılabilmesine ve daha isabetli çözüm yolları bulunabilmesine katkı sağlayacaktır.
Akranlar arası etkileşimin daha etkin ve etkili olması, gençlere rehberlik yapacakların da genç olmalarını gerektirmektedir. Ergenlik çağlarından itibaren gençlerin büyüklerinden ziyade arkadaşları ile olan etkileşimleri artmakta ve arkadaşlarının onlar üzerindeki etkileri çok daha güçlü olmaktadır. Gençlere rehberlik hizmetini yapacak olanların yaş olarak onlara yakın olması gerekmektedir. Yaş farkı arttığı zaman, rehberlik yapanlar gençlerin ihtiyaçlarını ve hissiyatlarını tam anlayamayacaklarından onlara ulaşabilmek çok zor olacaktır.
Aktif olarak işe sahip çıkmalarını sağlama, sorumluluk ve yetki verme…
Günümüzde gençlere rehberlik götürecek akranların yeterli sayıda olmadığı görülmektedir. Buna binaen, gençlerin kendi içlerinden rehber talebelerin yetiştirilmesine ihtiyaç vardır. Rehber talebeleri yetiştirebilmek için ise onlara değer verilmesi, yaşlarına uygun sorumluluklar verilmesi, onlara verilen işlerde onlara güvenilmesi gerekmektedir. Onların bu aldıkları işleri ile ilgili olan istişarelerin, onların da katılımıyla gerçekleştirilmesine önem verilmelidir.
Gençlerle yapılan istişarelerin gerçek anlamda istişareler olmasına çalışılmalıdır. Fethullah Gülen Hocafendi’nin istişare ile ilgili yazılarındaki hususlara uygun olarak bu istişareler gerçekleştirilmelidir. Bu istişarelerde konular bütün detaylarıyla ele alındıktan sonra, istişareye katılanların ekseriyetinin reyi istikametinde kararlar alınmalıdır. Alınan kararların hayata geçirilmesi hususunda ise samimi olunmalı ve ciddi gayret gösterilmelidir. Bu şekilde hareket edildiğinde, bireyler aldıkları kararların neticelerini görebilecek ve yanlışlarından dersler çıkarabileceklerdir. Böyle davranmak, onların kabiliyetlerinin inkişafı için gerekli olan ortam teessüs edebilecek, gençler kendilerine verilen değeri hissedebilecekler ve onlardaki sorumluluk duygularının oluşumu gerçekleşebilecektir. Bütün bunlar, meselelerin çözümü ve halli adına en önemli bir husus olan istişare ahlakını gençlere kazandırmış olmanın yanı sıra, onların meselelere tam anlamıyla sahip çıkmalarını netice verecektir.
İstişareleri yaparken ne kadar duyarlı olunması gerektiğine dair, Hocaefendi’nin “Sadâkat İksiri Ve Durağanlık Zehri” başlıklı bir sohbetinde çok vurgu yaptığı şu yaklaşım çok önemlidir: “Çünkü meşveret, dinî bir kuraldır; bugün olmazsa yarın o kuralı kullananlar aldanmayacaktır. “Benim dediğim!” değil esas burada. Ben haklıyım; yüz de yüz kendimi haklı görüyorum ve haklılığımı Kitap ve Sünnet ile de test ediyorum. Fakat baktım ki dört arkadaşla iştirak ettiğimiz zaman, üç tanesi “şöyle” diyor. Ama bakıyorum yüzlerine, gözlerinin irislerine bakıyorum; o meseleye inanmışlık dökülüyor her hallerinden. Bana düşen şey, “Ben, düşüncelerimden vazgeçiyorum, sizin dediğiniz doğru!” demesini bilecek kadar insan olmaktır. Bağışlayın, burada onu kullanmadım, aksi, “hayvanlık”tır. İnsanlığın İftihar Tablosu (SAV), nasıl meşveret etti ve nasıl bir tavır sergilediyse, öyle yapmak lazımdır.”
Gençlere güvenmeli ve onların hatalar yapmalarına izin verilmelidir…
İstişareler aynı zamanda gençlerin veya rehber talebelerin en iyi yetiştirilebilecekleri ortamlardan biridir. Bu istişarelerde sahip olduğumuz ilkeler ve prensiplerin detaylı müzakerelerinin yapılmasına ihtiyaç bulunmaktadır. Bütün bunlar yapılırken kesinlikle dikte eder bir pozisyona düşülmemelidir. Müzakereler onların aktif katılımları ile gerçekleştirilmelidir. Fikirlerine saygı ile yaklaşılıp dinlenilmesi ve karar alınırken bunların dikkate alınması çok önemlidir.
Hocaefendi “ İçtimaî Huzur Ve Yükselişin Vesileleri” başlıklı Bamteli’nde bu konuya vurgu yapmaktadırlar: “Buna destek olabilecek bir faktör daha vardır ki, o da, “meşveret”tir, “ortak akıl”dır. Esas, “kolektif şuura müracaat etmek”; büyük-küçük demeden, herkesin düşüncesini almak ve herkesin düşüncesini saygıyla karşılamak… Diyeceğimiz-edeceğimiz şeyler mevzuunda, herkesin düşüncesini bir unsur olarak kabul etmek, hesap içinde mütalaaya almak ve “Şöyle bir mülahaza, şöyle bir düşünce de vardı!” demek, çok önemlidir. Meşveret…
Allah Rasûlü, Selmân-ı Fârisî ile meseleyi istişare ediyor ve Ashâb nazarında, onun dediğine göre, orada hendek kazma işine girişiyor. Efendim, bir Mürşid-i A’zâm, bir Mübelliğ-i A’zâm, bir Üstad-ı A’zam (sallallâhu aleyhi ve sellem); yetiştirdiği çırağının düşüncesine saygılı davranmak suretiyle, bize ders veriyor. Küçükten de gelse, evladınızdan da gelse, çocuktan da gelse, sizin ehemmiyet vermediğiniz, sıradan gibi gördüğünüz bir insandan da gelse, onun düşüncesine de kulak verin, dinleyin, mülahazaya alın!.. Bilemezsiniz, onun içinde de ciddî bir cevher vardır; alır, değerlendirirsiniz. Bize ders veriyor, Mürşid-i A’zam, Müderris-i A’zam, Mübelliğ-i A’zam (sallallâhu aleyhi ve sellem), bize ders veriyor.”
Bu hususta da en güzel örneği Allah Rasûlü’nün (SAV) hayatı seniyelerinde görüyoruz. Yaşları küçük olduklarından dolayı Bedir harbine bazı gençler iştirak edememişlerdi. Uhut harbine ise bu gençlerin katılmasına izin çıkmıştı. Uygulanacak stratejilerin konuşulduğu toplantılara bu gençlerde iştirak ettiler. Bu gençler, Bedir’e katılamamanın yol açtığı psikolojinin de etkisiyle düşmanla yüz yüze savaşmak gerektiğini savunuyorlardı. Allah Rasülü (SAV) ve ashabın önde gelenleri müdafaa harbine taraf olmalarına rağmen, çoğunluğu gençlerden oluşan ve ekseriyeti teşkil eden cemaatinin hissiyatına müraat ederek savaşa çıkılması kararı alınmıştı. Bedir’e katılamayan ve ancak Uhut’a gelindiğinde savaşa katılma izni verildiğine göre, bu gençlerin yaşlarının belki 17-18 yaşlar cıvarında olduğu sonucuna varabiliriz.
Gerekli keyfiyet ve donanıma sahip olduklarında, gençlerin çok önemli işlerde tavzif edilebileceklerinin bir örneğini, Allah Rasülü’nün (sav) vefatına çok yakın bir zamanda, çok genç bir yaşta bulunan Hz. Üsame bin Zeyd’i (ra) içerisinda sahabenin en büyüklerinin de bulunduğu bir orduya komutan olarak atamasında görmek mümkündür. Benzer şekilde muhacirlerden Hz. Mus’ab bin Umeyr (ra) Medine’ye İslam’ın tebliği vazifesi ile gönderildiğinde henüz çok genç bir yaşta bulunuyordu. Allah Rasülü’nün (SAV) Mekke’nin fethinden sonra Mekke’lilere dinlerini öğretmeleri için vazifelendirdiği Ensar’dan Hz. Muaz bin Cebel (ra) Hazretleri de henüz 27 yaşlarında bir genç idi. Dünya çapında büyük bir hareket haline gelen Hizmet Hareketi’nin bügünlere ulaşmasında en büyük paya sahip olanların, daha üniversite yıllarında veya mezuniyetlerinin hemen sonrasında çok önemli sorumlulukları üstlenerek bu hizmetlerde koşturan gençler olduklarını da hatırlamak gerekir.
Buradan hareketle, istişare edilen konu kimleri ilgilendiriyorsa onlarla istişare edilmesi gerektiği, yaşın küçük olmasının ve tecrübesizliklerinin buna engel oluşturmadığı, onların düşüncelerinin önemli olduğu, herkesle eşit oy hakkına sahip oldukları ve bu toplantılarda alınacak kararlar gençlerin ağırlığı ile bile alınmış olsa mutlaka hayata geçirilmesi gerektiği sonuçlarını çıkarabiliriz. Aynı zamanda ortaya çıkan sonuçlardan dolayı atf-ı cürümlere girilmemesi, başa gelen hadiselerden ve hatalarından ders almalarına izin verilmesi ve sonuç ne olursa olsun, onlarla istişarelere devam edilmesi gerektiğini de, bu hadiselerin ele alındığı Al-i İmran süresindeki ayetlerden anlıyoruz. Hocaefendi “Eşkiyanın Tasallutu ve Yol Haritamız” başlıklı Bamteli’nde bu konuyu detaylı bir şekilde konuyu ela alarak enfes tesbitler yapmaktadırlar.
Allah Rasülü (SAV) kendisinden sonra davasını ikame edecek cemaatini yetiştiriyordu. Kendisine Uhut’ta yaşanacaklar bildirilmesine rağmen, ümmeti için hayati öneme sahip istişare müessesesinin sağlam temeller üzerine oturtulması, bütün detaylarıyla ve boyutlarıyla istişare âdâb ve usûllerinin ortaya konması ve böylece kıyamete kadar gelecek ümmeti için istişarenin vazgeçilemez olduğunu göstermek adına, o günkü İslam topluluğu içerisinde çok önemli bir rakam sayılabilecek, çok değerli yetmiş sahabenin şehadeti ile sonuçlanacak Uhut’a evet demişlerdi. Zaten ilgili ayet-i kerimeler de Murad-ı Sübhani’nin bu istikamette olduğunu te’yid etmektedirler.
İnşaAllah bir sonraki yazıda devam edelim…