Hayali olmayanın gayesi olmaz

Samanyoluhaber.com yazarlarından Cuma Karaman yeni köşe yazısıı 'Hayali olmayanın gayesi olmaz' başlığı ile okurları için kaleme aldı.
Hizmet, taklide değil tahkike dayanır. Çünkü hizmet, bir tekrar ya da şekil hareketi değil; anlam arayışına, hikmete ve hakikate dayalı bir yolculuktur. Bu yolculukta “gaye-i hayal” sadece bireysel bir hedef değil; aynı zamanda toplumu dönüştürme, insanlığa fayda sağlama ve nihayetinde Allah’ın rızasını kazanma iradesidir.

 

“Gaye-i hayal”, bir hareketi diri tutan ana damardır. Bizi fedakârlığa sevk eder, sabrımıza yön verir ve yolculuğumuza ruh katar. İdeal kaybolduğunda hizmet, rutine, şekilciliğe ve en nihayetinde çözülmeye mahkûm olur. Bu yüzden hayal ettiğimiz gaye, zihinde diri, gönülde canlı tutulmalı ve her adım ona göre kıymetlendirilmelidir.

 

Bu çerçevede; hizmette halis niyetin, adanmışlığın, temsil sorumluluğunun ve ilkesel duruşun nasıl korunması gerektiği ele alınmalı; aynı zamanda gayeden sapmaların nasıl fark edileceği ve nasıl telafi edileceği üzerinde durulmalıdır.

 

Gayenin Ruhu: Niyet, İhlas ve Sebat

 

Hizmeti anlamak isteyen herkesin önünde duran üç temel esas vardır: “niyet, ihlas ve sebat”. Zira bir hareketin anlamını, bereketini ve kalıcılığını yalnızca sonuçlar değil; hangi niyetle başladığı, hangi sadakatle sürdürüldüğü ve hangi samimiyetle korunduğu belirler.

 

Niyet, hizmetin kalbidir. Her emek, her adım, her mücadele, ancak niyetle değer kazanır. Eğer niyet yalnızca Allah rızasına matufsa; o iş küçük de olsa büyüktür, görünmez de olsa kıymetlidir. Bozulan niyet ise hizmeti sadece dış görünüşte kalabalık ama içi boş bir kalıba dönüştürür.

 

“Niyet, hizmetin mayasıdır.” Maya nasıl ki hamuru kabartır, ona kıvam ve ruh kazandırırsa; niyet de hizmete derinlik ve bereket katar. Bozulan maya gibi, niyeti bozulmuş hizmet de zamanla anlamını yitirir.

 

İhlas, niyetin saflığını muhafaza etme çabasıdır. Alkış beklemeden yürüyebilmek, görünmeden iş yapabilmek, sadece Allah’ın razı olup olmayacağını önemseyebilmektir. İhlassız hizmet, kısa vadede parlayabilir; ama uzun vadede sönmeye mahkûmdur.

 

Sebat, zor zamanlarda yürümeye devam edebilmektir. Yalnızlıklar, anlaşılmamalar, yorgunluklar, ülfet ve hayal kırıklıkları ancak sebatla aşılır. Hizmet sadece coşku anlarının değil; sessiz, çetin ve sabır isteyen zamanların da yolculuğudur.

 

Bu üç kavram, “gaye-i hayal”imizin ruhudur. Bunlar olmazsa hizmet; kalabalıkların şekli hareketine, aidiyet görüntüsüne indirgenir. Oysa ki asıl olan, kalpte taşınan ve adanmışlıkla yürütülen ilahi gayeye bağlılıktır.

 

Temsil Sorumluluğu: Güven, Şeffafiyet ve Ölçü

 

Hizmet, yalnızca bir değerler bütünü değil; aynı zamanda temsil edilen bir misyondur. Bu misyonu taşıyanların en önemli sorumluluğu ise güven inşa etmek, şeffaf olmak ve ölçüye riayet etmektir. Çünkü “temsil”, çoğu zaman sözle değil, hâl ile yapılır.

 

Güven, hizmetin en değerli ve kıymetli sermayesidir. İnsanlar, ancak güvendikleri kişi ve kurumların arkasında durur. Temsil makamında bulunanlar, tutum ve davranışlarıyla bu güveni ya pekiştirir ya da zedeler. Hizmet adına konuşanlar, önce bu güvene layık olup olmadıklarından emin olmalıdır.

 

Şeffafiyet, bu güvenin korunması için vazgeçilmez bir ilkedir. Şüphe ve tereddütlerin arttığı bir çağda, gizemli duruşlar, muğlak ifadeler ve sorgulanamayan kararlar, aidiyet duygusunu zayıflatır. Oysa hizmet; açık, berrak, denetlenebilir ve hesap verilebilir bir zeminde yükselmelidir.

 

Ölçü, işlerin istikamet üzere yürümesini sağlar. Hizmetin temel ilkeleri, kişisel kanaatlerle değil; istişare, ortak akıl ve prensiplere dayalı olarak şekillenir. Hizmetten beslenip zamanla onu kişiselleştirmek değil; hizmetin ruhuna ve temel değerlerine sadakat göstermek esastır.

Temsil makamında olanlar, şüphe üretmemeli; aksine zihinlerdeki şüpheleri giderecek bir netlik ve duruş sergilemelidir. “Abilik ve Mağduriyet” zırhına bürünerek sorumluluktan kaçmak ya da eleştiriye kapalı olmak, hizmete dışarıdan gelen zararlardan daha çok zarar verir.

 

Unutmamak gerekir ki: Hizmet, bir kişinin ya da zümrenin değil; Allah rızasına adanmış halis niyetlerin ve ihlasla beslenen gayretlerin bütünüdür. Bu nedenle temsil, bir ayrıcalık değil; ağır bir sorumluluk ve emanettir.

 

Hizmeti kendi şahsi ve keyfi yorumlarına indirgeyen kişilerden uzak durmak gerekir. Hizmetin ruhuna sadık kalmak, ancak temel prensiplerine bağlı kalmakla mümkün olur.

 

Gaye ile Yol Arasında Dengede Kalmak

 

Hizmetin başarısı, sadece doğru bir gayeye sahip olmakla değil; o gayeye uygun yöntem ve yollarla yürümekle mümkündür. Zira “gaye” ne kadar ulvî olursa olsun, eğer ona ulaşma biçimi o gayeye uygun değilse, zamanla istikametten sapmalar kaçınılmaz olur.

Bu sebeple hizmet hareketleri için “gaye-yol dengesi” hayati

bir meseledir. Burada Hocaefendi’nin “yol mülahazaları ve yolun kaderi” eserleri ilk akla gelenlerdir.

 

“Gaye”, idealin adıdır. Allah’ın rızası, insanlığın ıslahı, cehaletle, fakru zaruretle, ihtilafla mücadele gibi yüce hedefler hizmetin temel gayelerindendir. Ancak bu yolda yürünürken seçilen “vasıtalar”, kullanılan dil, ilişkiler, yöntemler ve tarz, o gayeye yakışır olmalıdır.

 

“Amaç, aracı meşru kılmaz.” Gayeye ulaşmak için adaletin ihlali, güvenin sarsılması, maslahat adı altında değerlerin çiğnenmesi hizmete zarar verir.

 

Zira hizmet, sırf “başarı” odaklı değil, “rıza” odaklı bir anlayışla yürür. Rızayı gözetmeyen bir başarı, hizmetin fıtratına (doğasına) aykırıdır.

 

“Denge”, bu noktada anahtardır. Ne sadece gayeyi düşünerek yolu ihmal etmeli, ne de yolda yürürken gayeyi gözden kaçırmalıdır. Yol ve yöntem, gayenin bir parçası olarak ele alınmalı; şekil ve usûl, ruh ve manadan bağımsız olmamalıdır.

 

Bu dengenin korunmasında ise “müracaat edilecek mihenk taşları” bellidir: Hizmetin temel prensipleri, Kur’an ve sünnet çizgisi, Üstad’ın ölçüleri ve Hocaefendi’nin temsil ufku… Bu ilkeler, hem gaye hem yol açısından en güvenli bir rehberlik sunar.

 

“Sonuç olarak”, gayeye sadakat kadar, ona götüren yolu da doğru seçmek; hizmetin hem varlığını hem de bereketini korumak için vazgeçilmezdir. Zira bazen yolun kendisi, hedefin meşruluğunu ya teyit eder ya da gölgeler.
03 Temmuz 2025 11:03
DİĞER HABERLER