Özünde muhteşem olan hayat, varlık ve insanla bir kez tanıştık. Her gün yeniden insanla tanışıyoruz, her gün yeniden varlığı keşfediyoruz.
M.ERTUĞRUL İNCEKUL
Özünde muhteşem olan hayat, varlık ve insanla bir kez tanıştık. Her gün yeniden insanla tanışıyoruz, her gün yeniden varlığı keşfediyoruz. Farkındayız, ya da farkında değiliz ama ne varlık ne insan ne de hayat dünkü veya bir an önceki gibi değil. Bizim bakış açımıza, perspektifimize göre anlam ve derinlik kazanıyor. Okumalarımız, çevremiz, izlediklerimiz ve yaşadıklarımız, düşüncelerimizi dolayısıyla davranışlarımızı inşa ediyor. İnsan da çevresini ve toplumu inşa ediyor.
Geçen gün katıldığım söyleşide Prof. Naim Kapucu afet yönetimini anlattı. Afet yönetim merkezinin önemine değindi; Amerika 11 Eylül sonrası İkiz Kulelerde çöken afet yönetim merkezini üç gün içinde yeniden yapılandırıp, o şekilde krizden çıktılar. Büyük afetlerde, siklonlarda, kasırgalarda yerel yönetimler devreye girerler, federal devlet gerekmedikçe devreye girmez. Sivil toplum kuruluşları, inanç merkezli kurumlar yerel yönetimlere yardımcı olurlar. Halkın eğitimi ve deprem tatbikatı devamlı tekrarlanır, o yüzden halk bilinçlidir, ana yollar tek şeritli olarak hep açıktır ve çok can kaybı yaşanmaz. Ama Amerika, Avrupa, Avustralya gibi demokratik ülkelerin en önemli farkı, insan endekslidir, insana endeksli çıkardığı yasalara devlet başkanı dahil herkes uyar ve her şeyden önemlisi devlet şerik kabul eder!
Türkiye gibi demokrasinin az geliştiği ülkelerde ne sağlık koordinasyonu yapmak, ne kurumlar ve bakanlıklar arası uyumlu çalışma beklemek, ne de kriz yönetimi yapmak kolay değildir. Çünkü devlet şerik kabul etmez. Cumhurun başı yorum yapmadan, emir vermeden can kurtarmak bile izne tabiidir. Anayasa bile böyle acil durumlarda pratiklikten uzaktır. O yüzden insan hayatı ucuzdur. Dev afetlerden sonra bile bir aydan fazla ihmaller, yapılması ve yapılmaması gerekenler konuşulmaz, öğrenilmemiş dersler çalışılmaz, üstü örtülür geçilir. Bir de “Act of God” yani takdir, kaderle olayları izah etme şark kurnazlığı vardır. Deprem kaderdir doğru ama ihmal sonucu ölen vatandaşlar kayıptır, cinayettir, istifa gereğidir.
Sivil toplum kuruluşları, örgütleri önemli bir misyonu yerine getirirler. Hayat kurtaran işlere aracı olabilirler. Psikologlar, terapistler felaket yaşamış insanların hayatına tesir edebilir, travmaları hafifletebilirler. Kanaat önderleri ve toplumun önündeki figürler yazdıkları ve söyledikleri ile yaşanan ağır travmaları kısmen hafifletebilirler. Devletin veya yerel yönetimlerin eksikliği, bilinçsiz hareket eden bireyler, kaos ortamlarını tetikler, can kaybına sebep olurlar. Bu sebeple kriz yönetimi, uyumlu bir koordinasyon, çok canları kurtarır.
Hayat veren işlere koşunuz diyor mukaddes kitabımız. Yaşatma ideali ile yaşama, insana hizmet verme, kendimizle beraber başkalarına, çevremize fayda sağlayacak işlere yönelme hepimize nefes verir, hayat olur. Toplumların kokuşmuşluğu ile uğraşmak insanı kokuşturur, olumsuz ile devamlı iştigal etmek, meşgul olmak insanı olumsuz hale getirir. Üretim yapan, müspeti konuşan, olaylara sağlıklı yorumlar getiren insanları dinlemek, arkadaş olmak hepimize iyi gelir. Olumsuzluğa ve kötülüğe odaklı insanların ne kendine ne topluma sunacağı olumlu bir katkı olamaz. Ayrıca gerçekliklerden kopmuş daha çok metafizik dünyanın hissiyatı ile konuşan, içinde yaşadığımız hayatın gerçeklerini görmeyen insanlardan da uzak durmak gerekir diye düşünüyorum.
Akıl ve kalp ile bakılmayan olaylar, değerlendirme ve yorumlar kısır kalır. Ne sadece akli, rasyonel, duygusuz bir bakış açısı, ne de sadece kalp prizmasından bir bakış açısı sağlıklı ve makul bir netice getirmez. Eksiği ve gediği ile artısı ve eksisi ile hayat bize muhteşem fırsatlar, imkanlar sunmaya devam ediyor. Hayat veren işlere koşanlar, başkalarına faydalı olmaya devam edenler, kendini nefretin kapkaranlık dehlizlerine kaptırmayanlar, velhasıl insanlığını muhafaza edenlere, inanç ve ümidini yitirmeyenlere, her doğan yeni gün yepyeni şarkılar fısıldamaya devam ediyor.