Hayıflanmalarım

Samanyoluhaber.com yazarlarından Şerif Ali Tekalan, muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi'nin vefatının ardından düşüncelerini 'Hayıflanmalarım' başlığıyla köşesine taşıdı.
Geriye dönük düşündüğümde, özelde tanıdığım önemli şahsiyetleri, genelde de dünya çapında değişik alanlarda başarılı olmuş önemli kişileri, Fethullah Gülen Hocaefendi ile uygun bir fırsat ve yolla tanıştırabilirdim diye kendimi sorguluyorum. Sonra da bu ve benzeri konularla ilgili hayıflanmalarım gündeme geliyor.

Bu konuları her hatırladığımda üzülmelerden kendimi alamıyorum. Çünkü kendi kendime, “Amerika’nın çok önemli üniversitelerinden bilim insanlarını, gazetecileri, sanatçıları, düşünürleri, kanaat önderlerini, iş insanlarını grup grup davet edip, gerek Fethullah Gülen Hocaefendi’nin  kaldığı kampta ya da  bir restoranda birlikte yemek yiyebilirdik. Yemekten sonra, Hocaefendi ile soru-cevap halinde, müzakereler şeklinde bu görüşmeleri organize edebilirdik. Bunları video olarak kaydedebilirdik. Daha sonra da YouTube’a koyarak değişik dillerde altyazılı olarak da herkesin istifadesine sunabilirdik. Böylece insanlar da Hocaefendi’nin ve onun değişik konulardaki görüşlerinden, yaklaşımlarından, tavsiyelerinden, engin düşüncelerinden istifade etmelerini sağlayabilirdik diye hayıflanmadan edemiyorum.

Çünkü Hocaefendi, Türkiye’de, İstanbul’da kendisinin Onursal Başkanı olduğu Gazeteciler ve Yazarlar  Vakfı'nın bu tür organizasyonlarına katılarak, hem gelen misafirlerle tanışmıştı, hem de konularla ilgili düşünce ve tavsiyelerini paylaşmıştı.

Hocaefendi ile olan görüşme ve tecrübelerini, kendi tanıdıkları insanlarla paylaşabilirlerdi. Böylece insanlık adına yapılan bu gayret ve çalışmalar, dalgalar halinde, mevcut hale ilaveten dünyanın her yerine daha erken yayılabilirdi.

“Biri bin, biri milyonlar yapan insanlarla tanışabilseniz, fikirlerinizi onlarla paylaşma imkanları bulabilseniz, Hizmet’i onlara da anlatma imkanları olabilse” şeklinde fikirlerini nazik bir dille ifade ederdi. Burada da aslında bize mükemmel, doğru bir hedef gösteriyordu. Böylece dünya çapındaki bu etkili, yetkili insanlara ulaşılıp onlarla bu güzellikler paylaşılırsa, onlar da bu konuşulan önemli konuları, çok çabuk, daha fazla insanlarla paylaşırlar, böylece dünyanın yaşanabilir hale gelmesi çok daha kısa sürede olurdu.

      1999 yılında ABD’ye geldiğinde bir vesileyle, “Bu insanlar bizi, yani insanlık için yapmaya çalıştığımız gayretleri, çok çabuk ve doğru olarak anlarlar, çünkü bunların raflarında çok malzeme var. Bu insanlar, okuyan, düşünen, eleştiren, birbirlerini kırmadan müzakere edebilen insanlar. Dolayısıyla Hizmet içindeki arkadaşlar, onlarla her konuyu, samimi ve içten paylaşabilirler, paylaşmalılar da” demişti.

Bunlara ilaveten, onun yanında olmaya gayret eden, onu daha çok dinleme fırsatını yakalama şansına sahip olmuş insanlar olarak bizler de, onun tavsiyelerini her yönüyle pratiğe geçirebilseydik, kim bilir insanlık adına daha ne güzel neticeler elde edilebilirdi diye de düşünmeden edemiyorum.

Hocaefendi’nin bu makul yaklaşım ve düşünce yörüngesiyle bu güzellikler çoğaltılabilseydi, dünyada dostluklar daha da geliştirilebilirdi; şu anki kavgalar ve kargaşalar minimuma indirilebilirdi. Böylece bu insani yaklaşımlar arttırılarak, dünya daha güzel yaşanabilir hale getirilebilirdi.

Onunla beraber olabilen arkadaşlarımızın onun bu fikirlerini ilgili herkesle paylaşma gayretleri takdire şayan olsa bile, “Onun insanlığın geleceğiyle ilgili bu mükemmel yaklaşımlarını tam anlamıyla pratiğe koyamadık” şeklinde bir değerlendirme de doğru bir özeleştiridir. Bu insanı biz, dünyanın geleceği açısından halen çok önemli olan ve gelecekte de çok önemli olabilecek olan daha çok şahsiyetlerle tanıştırabilirdik. İşte bunlar benim  hayıflanmalarımdan  sadece bazıları…

Herkes tek tek kendi hesabını verecek

Diğer arkadaşlarımızın da benzer hayıflanmaları vardır, olabilir. Belki de yoktur. Kimseyi suçlayacak durumda değilim. Çünkü gerçek alem olan ahirete gidince, bir grup, bir arkadaşlar topluluğu olarak bize, “Sizin hesabınız tamam, geçin“ denilmeyecek. Herkes tek tek kendi hesabını verecek. Allah herkese akıl fikir vermiş. Karşılığında da sorumluluklar yüklemiş. Burası geçici dünya, öbür taraf da  kalıcı dünya, yani ahiret. Herkes kendi hesabını, kendi muhasebesini şimdiden yapmalı. Allah rızasını kazanma endeksli bu fırsatları ve zamanı kazanma kuşağında kaybetmemek ve sonra  hayıflanmalara düşmemek için çok iyi değerlendirmeli. Bu da acizane bir tavsiye.

Evet şimdi bu fırsat elden gitti. Ama hiçbir şey bitmedi. Hocaefendi artık bedenen aramızda olmasa bile, onun konuşmaları, yazıları, kitapları, videoları, tavsiyeleri herkesin istifadesine sunulmuş ve her dile çevrilmiş şekilde ruhen aramızda  bulunuyor.

Hayat devam ediyor, dünyada hâlâ ciddi problemler var. Hocaefendinin de söyledikleri, yazdıkları, eserler halinde ortada.

Aslında, şimdi bu ve benzeri hayıflanmalardan ders çıkararak, herkesi kendi konumunda kabul etme düşünce ve yaklaşımını geliştirmek, dünyanın neresinde bir problem varsa bunları çözmeye çalışmak ve insana insan olduğu için değer vermek, bu konulardaki tecrübeleri, imkanları paylaşmak, bugün için ilk planda yapılması gereken söylem ve eylemlerdir.

Hayıflanmalarım, o günkü fırsatları kaçırıp değerlendiremediğimden dolayı olan üzüntülerim içindi. Allah ömür verdiği süre içinde benzer fırsatları yakalayıp, kazanma kuşağında kaybetmeden yola devam anlamındadır.

Hocaefendi artık hayatta aramızda olmasa da, yol, yöntem belli olduğuna göre, benzeri fırsatlar açısından, hâlâ çok yapılabilecek işlerimiz olduğu açıktır. Şimdiye kadar yapılan ve yapılmaya çalışılan işler, gizli kapaklı, illegal çalışmalar olmayıp, tersine özelde fertleri, genelde insanlığın hem bu dünya hem de ahiret için yararlarına olabilecek ilişkiler ve çalışmalardır.

Bizim başka insanlardan alacağımız, onların da bizden alabilecekleri, karşılıklı olarak da birbirimize verebileceklerimiz ve alacaklarımız vardır. Bunlar, insani özellik ve güzelliklerin karşılıklı alışverişidir.

Buradaki hayıflanmalar ve keşke anlamına gelecek söylem ve değerlendirmeler, asla kaderi tenkit anlamında değildir. “Olanda hayır vardır’’ hadisince, yaşananlar olup bittikten sonra, demek ki böyle olması gerekiyormuş denilmelidir. Dolayısıyla hayıflanmalarımın bir maksadı kendi nefsime “Bundan sonra daha dikkatli olma’’ dersini verme, diğer maksat da arkadaşlarıma bu tür fırsatları kaçırmamalarını, bu güzellikleri herkesle, dozunda, dozajında, usulünce ve uslubunca paylaşabileceklerini hatırlatmaktır. Bu makale, aynı zamanda benim açımdan bir özeleştiri şeklinde anlaşılmalıdır.

Şimdi bize düşen, dünyanın her yerinden insanlarla, insanlığın geleceği açısından, din, dil, ırk, renk, milliyet gibi özellikleri de göz ardı etmeden bir araya gelebilmektir. İnsan olma ortak paydasından hareket ederek, geleceğin nesillerinin birbirleriyle kavgasız anlaşabilecekleri ve böylece barış adacıkları haline gelecek  dünyanın yeniden gerçek insanlığı bulabilmesi düşünce ve ümidiyle, bu konuları herkesle birlikte ele alabiliriz, almalıyız  diye düşünüyorum. Gelecek nesillere de bu güzel yaklaşımları aktarabiliriz, aktarmalıyız da. İşte o zaman insan olmanın gerçek hakkı verilmiş olur.

Hedef belli, yol belli, yöntem belli. O zaman söylem bu olduğuna göre, legal, şeffafiyet içinde eyleme geçme ve  bu çerçevedeki başlayan çalışmaları devam ettirme gerekmektedir.

Uzun sözün kısası, vakit kaybetmeden ve tekrar hayıflanmalara düşmeden, Hocaefendi’nin de dediği ve yaptığı gibi, elbirliğiyle; rengi, dili, dini, milliyeti farklı da olsa, herkesle beraber, insan olma ortak paydasından hareketle, dünyayı ekolojik yönden de, insani yönden de yaşanabilir bir gezegen haline getirebilmeliyiz.

Sonra da diğer gezegenlerdeki ve her konuda bilinmeyi bekleyen insan ve diğer canlılara faydalı sırları hep birlikte çalışarak keşfetme gayret ve çalışmaları içinde olabiliriz.

Geçici olan bu dünyadan, kalıcı olan esas âleme, elde edilebilecek en yüksek puanlarla gitme ve orada hepimizi yaratan Yüce Yaratıcının vaat ettiği, gözlerin görmediği, kulakların duymadığı güzelliklere sahip olma mükafatına nail olma şerefini kazanmaya çalışmalıyız.

         O zaman beklemek niye ki… “İki el, bir baş içindir’’ atasözünde vurgulandığı gibi, bizlere bu uğurda ciddi bir gayret ve çalışma düşmektedir.

İnsanlık adına çok yapılacak iş var, kaybedilecek vakit yok. Elbirliğiyle, istişare ile, tecrübelerden istifade edip, Allah’ın  bize lütfettiği aklı en rantabl bir şekilde kullanarak, hiç kimsenin hakkını yemeden, herkesi aziz tutarak çalışmalara hız kazandırmalıyız.

İbrahim Hakkı Hazretleri’nin dediği gibi:

Görelim Mevla neyler,

Neylerse güzel eyler,

Hak şerleri hayreyler,

Mevla görelim neyler...
22 Kasım 2024 11:34
DİĞER HABERLER