'Hayır' diyebilecek noktaya gelelim

'Hayır' diyebilecek noktaya gelelim
Cem Kozlu, son kitabında Türkiye'nin AB serüveninde geldiği süreci ve bundan sonra yapması gerekenlere dikkat çekiyor.
Kozlu'ya göre son on yılda gittikçe güçlenen Türkiye kendi gayretleriyle demokrasisini geliştirebileceğini hem dünyaya hem de kendine gösterdi. Bu sürecin devamındaki en önemli adım da yeni anayasa. *** Yıllardır kapısında beklediğimiz AB'ye, gelinen süreçte artık önümüzdeki yıllarda 'hayır' demeye mi hazırlanıyoruz? Güzel bir özet. Benim vurgulamak istediğim iki temel şey var, hedef doğru ama geldiğimiz noktada süreç tıkandı ve giderek bu Türkiye'ye zarar verebilecek bir nitelik kazanıyor. Türkiye'yi AB'de görmek istemeyenler süreç başlarken buna onay verdikleri için şimdi stratejik olarak Türkiye'yi yıldırmak, bezdirmek ve AB kamuoyuna 'Türkiye hiçbir zaman birliğe giremeyecektir' mesajını vererek alınan karardan ileride dönmeyi düşünüyorlar ve bunu da -açık uçlu- olarak tanımladılar. Yani Türkiye diğer ülkeler gibi her türlü teknik koşulu yerine getirse bile "siz Avrupalı değilsiniz" diyerek Türkiye'yi almamak söz konusu. Ben bunun giderek Avrupa'da bir Türkiye aleyhinde hareketin boşu boşuna körüklediğini düşünüyorum. Hem de kaçınılmaz olarak burada bir Batı aleyhtarlığını kamçıladığını düşünüyorum. Yani bizim siyasi ve stratejik olarak da AB'yi ikna etmemiz gerekiyor ki bu çok kolay görünmüyor. Peki, Türkiye'de oluşacak bir Batı aleyhtarlığının çerçevesini nasıl çizebiliriz? Sonuç eleştirilebilir, Türkiye'nin AB'ye hazırlık çalışmaları da eleştirilebilir ama "siz Avrupalı değilsiniz" demek bu ülkenin kişiliğiyle oynamak anlamına geliyor. Biz 600 yıldır Avrupalıyız. Coğrafi olarak da kültürel olarak da biz Avrupa'nın bir parçasıyız. Avrupa'da aşırı sağ, bir bakıma seçmenden böyle bir talep geldiği için kısmen de kendi oylarını bu şekilde artırdığı için Türklük, Müslümanlık olgularını bir potada karıştırarak biraz da akılları karıştırarak işliyor. Belki şu anda başka telaşlardan çok farkında değiliz ama AB'ye üyelik ile ilgili araştırmalara baktığımız zaman halkımızın giderek bu söylemlerden rahatsız olduğunu daha da olacağını öngörüyorum. Biz şu anda AB'ye 'hayır' deme noktasında mıyız siyasi süreç olarak yoksa bu gelecekte muhtemel olacak bir şey mi? Daha ziyade önümüzdeki dönemde karşılaşabileceğimiz bir durum. Ben Türkiye'nin AB'ye hayır demesini değil ama 'hayır' diyebilecek noktaya geldiğinde zaten AB tarafından çok daha cazip bir ülke olabileceği tezini savunuyorum. Biz söylemlerimizde AB'yi koca bir blok olarak görüp ona girme çabasında enerjimizi tüketeceğimize biraz o blok içerisinde ayrıştırma yapalım. Bence Türkiye'nin düşmanlarına karşı biraz daha sertleşmesi, dostlarıyla da daha sıcak ilişkiler geliştirmesi AB'ye bir blok olarak yaklaşmasından daha iyi olabilir. İnsan hayatta 'evet'leri kadar 'hayır'larıyla da vardır. Bir ülke için de sanırım aynı şey geçerli... Evet. Bu noktaya yaklaşmamızın arkasında çeşitli dinamikler var. Geçirdiğimiz 8-10 yılda özellikle iki iktidar döneminde aynı hükümetin olması istikrarın sürdürülmesi tabii ki çok değişen hükümetlerde, koalisyonla yönetilen bir Türkiye'de önerdiğimiz uzun ve soluklu stratejileri uygulamak daha zor olur. Ekonomik güçlenmemiz yine çok önemli rol oynadı. Türkiye, demokrasisini kendi gayretleriyle geliştirebileceğini hem kendine hem de dışarıya kanıtladı. Sanki AB'nin baskıları olmasa Türkiye kendini adam edemez diye bir hüsnükabul vardı. Yine bu dönemde büyük ölçüde bunun yalanlandığı kanaatindeyim. Bütün bunların Türkiye'nin gücünü artırdığı kanaatindeyim. Burada bir parantez açalım, ben her adımın dikkatli atılması gerektiğini düşünüyorum. Kendi içinde güçlenen ve modernleşen bir Türkiye'de yeni anayasa nasıl olmalı? Orada da ben büyük ölçüde bir kanaat birliğine gidildiğini düşünüyorum. Yani bu anayasanın mevcuttan çok daha özgürlükçü olacağını düşünüyorum. Bireye karşı devleti koruyan bir zihniyet yerine bireyi devlete karşı koruyan bir anayasa olacağına inanıyorum. Türkiye'nin önündeki en büyük sorun muhakkak ki Kürt sorunu, terör, Güneydoğu meselesi. Zaten hepsi iç içe konular. Buradaki kilitlenmişliği de çözecek bir anayasa yani Türkiye'de yaşayan her vatandaşın Türkiye'ye aidiyetini güçlendirecek bir anayasa. Demokraside mutlaka fikir ayrılıkları olacaktır ama genel hedefler açısından büyük uçurumlar olduğunu düşünmüyorum. Umarım partiler birbirleriyle yarışacaklardır, biz de çözümün bir parçası olalım diye. AB bugün Türkiye için ne ifade ediyor? Samimiyetle söylüyorum, AB'nin bizim kuşağımız için fazla bir önemi kalmadı. 15–20 sene önce üye olmuş olsaydık AB'nin ekonomik imkânlarından faydalanabilirdik ama bizim kuşağımız için bütün bunlar geçti. Demek ki konu bizim evlatlarımız, o zaman onların önünü açalım. Türkiye'nin üyeliğinin çok büyük bir barış projesi olduğunu karşılıklı idrak eden liderler göremiyorum. Dünyadaki akımlar genelde küçük mezheplerin büyükten kopma çabası yönünde. Çünkü o büyük içerisinde yeterince özgür olmadığını düşünüyor ve kopmaya çalışıyorlar. Türkiye'nin AB'ye üyelik başvuru çabası benim görebildiğim tek istisnadır. Biz azınlık statüsüne talibiz. Esas özgüven ve cesareti biz gösteriyoruz. Hayatımda şizofrenik bir evredeyim! Başarılı bir iş yaşamı, işe hapsolmuş bir hayatın resmi midir? Çocuklar küçükken farklı ülkeleri görsün diye seyahat ederdik. Onun dışında benim ve kardeşimin babamdan kalma bir deniz tutkumuz vardır. . Benim hobim bir o vardır bir de okuma-yazma. Onun dışında çok renkli değil. Golf ya da tekne işadamlarının olmazsa olmazı galiba... Golf sosyal bir spor, işadamlarının işine yarıyor dahi olabilir ama yelken öyle değil, yelken biraz yalnız bir spor. Yalnızken ne düşünürsünüz? İş demeyin... Bazen denizde hiçbir şey düşünmem diyebilirim. Ufka bakıp kâinatı, yıldızları izlerken "Nereden geldik, nereye gidiyoruz?" gibi şeyleri düşünürüm. Doğayla baş başa olunca muhakkak onları düşünüyorsunuz. Bir de aile meseleleri var. Her insanın, ailenin sorunları, trajedileri var. Düşünerek ne olursa olsun halinize şükretmek ve ondan sonra o sorunları çözmek, kafa yormak, her güne umutla başlamak gerekiyor. Hayatınızın hangi evresindesiniz? Bunlar güzel ama zor sualler. İki çelişkili evredeyim. Yani belki de buna şizofrenik bir evre demek lazım. Elime kalemi aldığımda ya da bir seyahate gittiğimde kendimi üniversiteyi yeni bitirmiş bir genç gibi hayatta çok şey yapabilecek biri gibi görüyorum. Ama aynı anda kendimi hayatını toparlaması gereken, kendinden sonra maddi- manevi ailesine, çocuklarına, dostlarına ne bırakacağını düşünen, çatı arasında tozlanmış dosyalar, fotoğraflar bırakmaması gereken kişi olarak görüyorum. Ben bunları 5-10 sene evvel düşünmezdim ama şimdi düşünüyorum. *** THY'nin büyümesinden gurur duyuyorum Gençlere başarının yollarını anlatıyorsunuz. Başarılı bir işadamısınız ama siyasette kendinizi başarısız buldunuz... Ben siyaseti belki işime geldiği için çok geniş tanımlıyorum. Memlekete yapılan her türlü hizmeti siyasi bir faaliyet olarak görüyorum. Ama Parlamento'da mutlu olamadım, bir katkım da olmadı. Ben Japonya'da Liberal Demokrat Parti'ye gittim, araştırmalar yaptım partiler nasıl örgütlenir diye. Raporlar hazırladım, MKYK üyesiydim, genel başkan yardımcısıydım ama haftalarca gündeme alınmadı. Siyasi partilerin örgütlenmesini Türkiye'de çok eksik görüyorum. Baktım ben ticarette daha üretkenim, daha faydalı oluyorum, siyaseti bıraktım. Sayın Başbakan'ın teveccühü oldu bir evvelki seçimlerde ama siyasete girmek de çok zordu, ayrılmak da zordu. Siyasetin bir hazzı ve şaşaası var. İki tane zoru atlattıktan sonra bir üçüncü zora cesaret edemezdim. Cem Kozlu denilince hâlâ insanların aklına THY geliyor. Bu ne hissettiriyor size? O bir dönüşüm dönemiydi. Sadece THY'de değil, Türkiye'de bir değişim vardı. Rahmetli Turgut Özal'ı burada anmak gerekiyor. Çok uzun yıllardır Türk Silahlı Kuvvetleri'nin arka bahçesi demeyelim ama adeta organik bağı vardı. Dolayısıyla da yöneticileri falan o şekilde seçilmiş bir kurum. Siz yolcu velinimettir diyerek operasyonla kalite açısından bir kurumu dönüştüreceksiniz, bu bir zihniyet değişikliği. Biz o değişimi gerçekleştirdikten sonra yolculardan hemen o takdiri alıyorsunuz. Bizden sonra arkadaşlar o stratejileri sürdürdüler. Şöyle söyleyeyim THY psikolojik olarak bana ve arkadaşlarıma siyasette aldığımızdan çok daha büyük haz verdi. THY ile ilginiz hâlâ var mı? Yok, ama Temel Kotil eksik olmasın, bazı konularda danıştığı oluyor. Ben de şirketin iç dinamiklerine girmeden yapabileceğim bir şey varsa yapıyorum. Uzaktan büyük bir zevkle THY'nin büyümesini izliyorum. İzlenen stratejilerle çok gurur duyuyorum. Şu anda Coca Cola'nın önemli bir merkezindeyiz. Coca Cola'da bir Türk hâkimiyeti var diyebilir miyiz? 90 ülke buradan yönetiliyor. Coca Cola, dünyadaki en büyük şirketlerden ve bunun da tepesinde Muhtar Kent var. İşletmede bir Nobel ödülü olsa herhalde Muhtar Kent alırdı. Buradaki grubun başında Ahmet Bozer var. ZAMAN
10 Temmuz 2011 11:37
DİĞER HABERLER