Hayrettin Karaman ya da “Majestelerinin fetvacıbaşı”

''O, sultanın buyruğu altına girdikten sonra her türlü ceberrutluğu kitabına uydurmakla görevlendirilmiş bir din maşası…''

“Vazgeçtim bu dünyadan tek ölüm paklar beni, 
Değmez bu yangın yeri, avuç açmaya değmez. 
Değil mi ki çiğnenmiş inancın en seçkini, 
Değil mi ki yoksullar mutluluktan habersiz, 
Değil mi ki ayaklar altında insan onuru, 
O kızoğlan kız erdem dağlara kaldırılmış, 
Ezilmiş, hor görülmüş el emeği, göz nuru, 
Ödlekler geçmiş başa, derken mertlik bozulmuş, 
Değil mi ki korkudan dili bağlı sanatın, 
Değil mi ki çılgınlık sahip çıkmış düzene, 
Doğruya doğru derken eğriye çıkmış adın, 
Değil mi ki kötüler kadı olmuş Yemen' e…”
      
(William SHAKESPEARE -66. Sone)

O bir Banka danışmanı…

O emekli bir profesör…

O Türkçe Olimpiyatları’nda “Sizleri küçük ölçekli ümmet tecellisi olarak vasıflandırmak istiyorum” dedikten sonra bugün iktidar yalakalığı için ümmet tecellilerine yapılan her türlü alçaklığı, işkenceyi meşrulaştıran ve “Halife’ye biat etmeyenler müstehaktır” diyen kişi. 

Hadi kim kardeşim Halife?” sorusunu es geçtik diyelim. 

Halife Ömer (RA) bile olsa hangi kitap, sünnet, icma, kıyas kayıtsız şartsız bir itaatten bahsediyor. 

Bunun yerine iktidara yaranmaya çalışan din bezirganları hakkında dinimizin neler söylediğini buraya yazalım mı yani?
Neyse biz devam edelim…

O utanmadan, sıkılmadan, Allah’a vereceği hesabı düşünmeden “Yolsuzluk başka, hırsızlık başka” diye fetva verebilecek kadar kendini kaybetmiş bir zavallı!

O, “İslam'da kadın ve aile” adlı kitabının bir yerinde “Muta Nikahı” için şöyledir böyledir dedikten sonra "Bugün bir müçtehit çıkar da uygundur` derse bir şey diyemeyiz…" diye yazan kişi. 

O, zalim bir hükümdarın tüm pis işlerini ilahi kitaba uydurmak için ilmini paspas yapan, dine kırk takla attıran bir madrabaz!

O, bir siyasi referandum öncesi, halkı sakinleştirmek, “ölüm kalım meselesi değil, herkes kendi düşüncesine, felsefesine göre oy versin, barış ve huzur içinde yaşayalım” diyeceği yerde, sözde “itidal” telkin ettiği yazısında  “Hayır” oyu verecekleri “yabancılaşmış unsurlar” olarak tanımlayıp ardından özetle onları yok etmeyip kendilerine tahammül edilmesi gerektiğini kendince hükme bağlayan karanlık zihinli bir kötü insan!

O, aynı referandumda işin kitabına uydurup lafı “Evet demek farzdır”a getiren bir açık attırma insanı!

O, sırf Tayyip Erdoğan’ın diktatörlüğe giden yolunda din adına gerekli tüm taşları taşıyan bir art niyetli. Ve O, “(...) iman ve dünya görüşü itibariyle Müslüman olanlardan seçildiği veya tayin edildiği, meşrû buyruklarında bunlara itaat etmenin Allah emri ve dinin gereği olduğu anlaşılmaktadır.” diye yazabilecek kadar dini siyasetin paçavrasına çevirmeye kalkışan bir habis ruh!

O, önce “Devlet memuru seçen ve atayan bazı kişiler ve makamlar yakınlık, aidiyet, menfaat ilişkisi, torpil gücü gibi kıstasları kullanarak iş görüyorlar. Başımıza gelenlerin çoğu da bu yüzden geliyor" diye yazdıktan sonra, diktatörün kucağına oturup, aksini savunanlara yapılan her şeyin müstahak olduğunu yazabilen bir kara kalpli zalim…

O, İslam’da net bir şekilde haram olan bir hükmü (Faiz) banka danışmanı olduğu için evirip çeviren, teknik olarak kılıfına uyduran bir post-modern fetvacı. 

O, bu fetvadan sonra, faizsiz bankacılık faaliyeti yürütmek üzere kurulan Ziraat Katılım iştiraki Ziraat Portföy ile Ziraat Emeklilik’in Danışma Kurulu üyesi…

O, sultanın buyruğu altına girdikten sonra her türlü ceberrutluğu kitabına uydurmakla görevlendirilmiş bir din maşası…

O, yaşanan Kur’an kurslarında yaşanan bunca taciz, tecavüz ve bin bir türlü mel’anet için ağzını açmayıp, sigara içen başörtülü kadınları iffetsizlikle suçlayan bir sakat bakışlı ihtiyar!

O, “Kamuya (ve bu arada ümmete) ait zararı önlemek için bir şahıs, bölge veya gruba ait zarar göze alınır, sineye çekilir.” Cinayet dahil her türlü yasadışılığa ve her türlü zulme cevaz vermiş bir zalim fetvacıbaşı. 

O, dün, yani radikal zamanlarında “nikâh dini bir akit değildir, alakası yoktur” dedikten sonra bugün imamların nikâh kıymasının elzem olduğunu yazabilecek kadar hafızası zayıf bir trol. 

O, "Devlet ile belediyelerle işi olan kimseler, İslami hassasiyetleri olan yöneticilerin bilgisi dâhilinde vakıflara bağışlarda bulunup sonra 'iş ve ihale almak' gibi hususlarda bundan yararlanma amacı taşıyabilirler. Bu amaç bilinmedikçe yöneticiyi ve vakfı hatalı görmek doğru olmaz. Niyeti bozuk olan kimselerin durumları anlaşılınca hüküm değişir ve artık onlardan bağış kabul etmemek gerekir. Ama yine de yaptıkları yardıma ıstılahı ve fıkhi manada rüşvet denemez." Diye apaçık şekilde rüşveti meşrulaştıran fetva vererek toplumu dinamitleyen bir kem âlât!

O, Türgev türü yandaş talancılara açıkça destek fetvası veren tüyü bitmemiş yetimin bile ahirette tepesine bineceğinden habersiz bir zavallı!

O, ihtiyaca göre verdiği fetva ters tepince anında tornistan eden bir rüzgar gülü!

O, "İslam’a inanmayanlar kendi inançlarını serbestçe uygulayabilirler; ama bu uygulama Müslümanların hayat, ahlak ve dindarlıklarını, nesillerin eğitimini olumsuz etkileyecekse -İslam toplumunda- "onların aykırı filleri için özel mekânlar ihdas edilmek gibi" tedbirlere başvurulur.” Cümlesiyle artık neresini uygun görürse, kendileri gibi inanmayanları tecrit etmeyi mübah gören bir diktatör ibriği.

Yazmadıklarımız, yazdıklarımızın on mislinden bile fazla. Ama biz yazarken yorulduk, eminiz siz okurken de yorulmuşsunuzdur. İcap ederse başka yazıda devam ederiz ama kaderin çok enteresan bir tecellisi olsa gerek, bu şahısla ilgili en net analizi yine başka bir yandaş ve Karaman’ın köşedaş ve meslektaşı olan Faruk Beşer, hem de çok yakın zamanda yapıyor. Beşer’in yazısının başlığı bile ibretlik “İki önemli gerileme sebebi: Ümera ve Ulema”
İçerik ise tam anlamıyla Karaman gibileri ve bugünkü Türkiye’yi anlatıyor: 

“Resulüllah’ın bir vasfı ‘müzekki’ idi, yani o inananların kötü duygularını eğitiyordu, onun zamanında şeytan ve nefis konsorsiyumu boş durmasa bile galip gelemedi ama onun hemen ardından Kabiller tekrar sahneye çıktılar. Muaviye ile birlikte (Allah onu affetsin) yönetim, Efendimiz'in ifadesiyle ‘mülken adûden’, yani ısırıcı/ezici bir krallığa/monarşiye dönüştü. ‘Müslümanların işleri hep şura iledir’ anlamındaki ayetin etkisi yavaş yavaş azaldı, sonra da bu birincil kuralı Müslümanlar hiçbir zaman bağlayıcı bir kurum haline getiremediler. Yönetimi bir şekilde ele geçirenler bunu bir daha kaptırmak istemedi. Aksine bozulma ve geri gitme kurumsal hale getirildi. Kısaca balık baştan kokmaya başladı. Buna rağmen, kendilerine ‘emirul-müminin’ dense de bazı krallarda, yine Efendimiz'in ifadeleriyle, kötü şeylerin yanında iyi şeyler de görülmedi değil. Ama bunlar asıl rengi değiştiremedi.”

“Ulema bu bozulmaya bir süre karşı koydu, direndi, buna karşılık maddi-manevi acılar çekenleri oldu. Ebu Hanife’den sonra Ahmet bin Hanbel bu acıların sembol ismi haline geldi. Ama bütün bir devlet yapılanması, karşı konulamaz ve eleştirilemez şekilde oluşturulunca âlimlerin direnci kırıldı ve ‘eğrilik görürseniz kılıcınızla doğrultun’ prensibi, ‘kim olursa olsun, dinleyin ve itaat edin’ edebiyatına dönüştü. Aslında bunların her ikisi de yerinde ve zamanında doğru prensiplerdir ki, özeti ‘yönetenlerin yanlışına karşı çıkın, yanlışları yoksa itaat edin’ demektir.”

“Durum böyle olunca devlet yapılanmasıyla ilgili fıkıh, ya da yönetim fıkhı geliştirilemedi. Müslümanların emiri nasıl seçilecek, nasıl denetlenecek, gerekirse nasıl azledilecek gibi meseleler hep cılız söylemler olarak kaldı, kurumlaşamadı. Toplumun sosyal dayanışmasını ve arkasından sosyal güvenliğini tesis edecek olan zekât müessesesi bile, Hz. Ömer’den sonra resmi boyutuyla hiçbir zaman kurumlaşamadı.”

Ezcümle mesele gayet sarihtir: Ülkenin bu sefalet tablosunu yaşamasının iki nedeni vardır birinciyi cümle âlem çok iyi biliyor, ikincisi ise aha bu Hayrettin Karaman gibi kerameti kendinden menkul çakma şeyhülislam din bezirgânlarıdır…
Çünkü O, çakma bir şeyhülislamdır ve gelecek nesillerin nefretle hatırlayacağı koca bir ömrü üç beş yıllık rahat için harcamış bir zavallıdır!

“Bu kadar uyku yeter, ey Müslümanlar, artık uyanalım, bu oyunlara gelmeyelim, bütün dünyaya "İslam Barışı"nı yaşatmak gibi büyük bir hedefin peşinde koşalım ve kardeş olduğumuzu unutmayalım!”

Yukarıdaki satırları yazan adamın; majestelerinin fetvacıbaşının hazin öyküsü böyle işte sevgili dostlar!

Seyfi Mert

07 Ağustos 2017 09:54
DİĞER HABERLER