Samanyoluhaber.com yazarlarından Safvet Senih yeni köşe yazısını "Herkes hicret ederken ben kalacak mıydım?" başlığı ile kaleme aldı.
Mustafa Bey kardeşimiz (18-9-2009 tarihinde) anlatmıştı: “Herkes yurt dışına hicret edip gidiyordu… ‘Niye ben kaldım?’ diye utanıyor, sıkılıyordum, çok üzülüyordum. Müracaat ettim… Güney Amerika’ya gitmek gerektiği söylenince, hemen kabul ettim… Döneceğim günlerde öğrendim ki, iki eniştemden küçük eniştemden döneceğim günlerde, babamın kanser olduğunu öğrendim. Büyük ablam da büyük eniştem için, “Enişten son anlarını yaşıyor!..’ dedi. Bunu bizim eğitim şirketimiz duyunca tayinimi hemen durdurmuşlardı. Ama ben Allah’a güvenip hicret niyetimi bozmadım. Gerçekten ben gelmeden büyük eniştem vefat etmişti. Babamın kanser olması beni ciddi olarak düşündürüyordu. Ama o günlerde liseden arkadaşım olan bir doktorla karşılaştım. Bizim şehrimize doktor olarak tayin edilmişti. Bana, “Baban için hiç düşünme ve üzülme! Ben aynen senin yerine bir hekim olarak onunla ilgileneceğim. Maalesef ben hicret edip yurtdışına gidemiyorum. Senin gibi bir muhâcirin babasına hizmet vererek, sana destek olarak inşâallah hicret sevabına nâil olurum, diye ümit ediyorum!’ dedi. Gerçekten de öyle oldu. Arkadaşım babamla candan ilgilendi ve babam kanseri atlattı. Büyük ablamı, eşi vefat ettikten sonra babamın yanına yerleştirdik. Artık babam için, gözüm arkada değildi.
“Öbür taraftan bakıyorum da Hicretten sonra Cenab-ı Hak, âilemize maddî-mânevî bereketler ihsan ettiğini görüyorum. Şimdi anlıyorum ki, insanın niyetini çok sağlam tutması gerekiyor. Cenab-ı Hak ona göre kolaylaştırıcı imkânları hep hazırlıyor…”
** * *
M. Fethullah Gülen Hocaefendi diyor ki: “Rabbanî olalım… Örnek olalım… Ama bu iç derinlik daha zor… Cismaniyetten sıyrılmak gerekir. Yüce bir hedefe yönelme gerekir. Cenab-ı Hakkın mihmanı olunuz. O (c.c.), bizi korur… Öyle bir hedefiniz olmazsa, dolap beygiri gibi yerinizde döner durursunuz.”
** * *
7 Nisan 1998’de bir başka Mustafa Arkadaşımız anlattı: “Kurban Bayramında Altunizade’de idik. Hocaefendi dedi ki: ‘Bu salonda imişim rüyamda… Üstadı alıp kaldırmak istedim ama kaldıramadım. Bu sefer o alıp beni yukarıya kaldırdı. Bu rüyadan Üstadın böyle sahip çıkmasını, bana bir takım saldırma ve sıkıştırmalar olacak diye anladım. Üstad ile arama ve sıkıştırmalar olacak diye anladım. Üstad ile aramızda 66 sene yaş farkı var.”
Bu 66 sene fark nasıl oluyor, tam anlayamadım. Belki de KAMERİ takvimine göre… Ama eğer öyle ise 66’nın Hocaefendi 11 tevafuku ile alâkası var. (66:11=6) Malum 66, Allah isminin cifri karşılığıdır. 8 Nisan 1998 tarihinde orada Jeolog Enes kardeşin bir arkadaşı ile karşılaştık. O genç bana dedi ki: ‘Sizin güneş üzerine yazdığınız yazıyı okudum. Benim master çalışmam da güneş üzerine. Güneşte çevrimler on bir sayısında düğümleniyor. Yani bazan 9, bazan 14 oluyor. Ama netice ortalama onbir civarında oluyor. Güneş, demir vs. elementler gönderiyor. Araştırmaya değer. Ben ona İbrahim Gülsoy’dan KESİKLİK teorisinden bahsettim…
18-19 Mayıs 1998’de Sekreter Kerim Bey, “Üç-dört gün önce rüyamda Hz. İbrahim Aleyhisselamın cenazesi başında sizi gördüm. Başkaları da vardı ama seni net bir şekilde gördüm. Cenazenin başında üstünü başını titizlikle örtüyor, etrafında bulunuyordunuz.” dedi. 19 Mayıs günü Hocaefendiye gibi arkadaşlarımızın bu rüyasını anlattım. Hocaefendi, “Sizlerin İbrahîmî dinlerle alâkaları çalışmalarımıza işaret var.” diye tabir etti.
20 Mayısta Kerim Beyi çağırıp rüyasını tekrar anlattırdım. “Ben oturmuş ağlıyordum. Hz. İbrahim Aleyhisselamın sakalı siyah idi. Siz heyecan ve telaşla orasını burasını örtmeye çalışıyorsunuz. Tam sezemedim ama Mehmet Ali Şengül ve İsmail Büyükçelebi Ağabeyler de vardı sanki. Sizi net olarak gördüm. Onlar pek net değildi.” dedi.
** * *
Altunizâde de (2 Şubat 1999) Hocaefendi ile sabah kahvaltısında idik. Şunları anlattı: “Geçenlerde ve bugünlerde aynı rüyayı gördüm. Çok büyük, sanki dünya büyüklüğünde bir inşaatın içindeyiz. Sanki girişi var da, çıkışı yok… İçindeki inşaatlarda ayrı ayrı çalışmalar var. Zamanında yetişecekler hissini veriyorlar… Ben bu rüyadan, biraz sabırsızlığımı anlıyorum. Aktif sabır lâzım…